D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Bürokrasi vuruşarak çekiliyor

Bürokrasi vuruşarak çekiliyor

Türkiye’de Saltanat’tan Cumhuriyet’e geçişin büyük bir “değişim” olduğundan şüphe yok. Bu tam anlamıyla bir “rejim değişikliği”dir; fakat bu değişikliğin gerçek bir iktidar değişikliği olduğu söylenemez. Buna rağmen, Cumhuriyet’le birlikte gerçek bir iktidar değişikliği olduğu, “millî irade”nin hâkim kılındığı, “halk egemenliği”nin sağlandığı iddia edilmiştir.
Cumhuriyet rejim değişikliği olmakla beraber iktidar, 1908’den beri oluşturulan bürokratik yönetim yapısı içinde kendini sürdürmüştür. Cumhuriyet’in başlangıcında, zaten zayıf olan ticaret ve sanayi kesimi, Ermeni tehciri ve Rumların mübadelesiyle daha da zayıflamıştı. Yani ekonomik güçlerin iktidara ağırlığını koymalarının zemini mevcut değildi. Bu şartlar altında İttihat ve Terakki’nin birinci takımı, Birinci Dünya Harbi’nin sonucu, tasfiye edilmiş, aynı zihniyeti sürdüren bir ekip Cumhuriyet’i kurmuş ve yönetmiştir.
Cumhuriyet’in ilk döneminde, İttihatçıların “A” takımını teşkil edenlerden arta kalan bazı önemli isimlerin bir yolunu bulup iktidarı ele geçireceği kuşkusu, ciddi tasfiyelere yol açmıştır. Bilhassa İzmir suikasti bahanesiyle gerçekleştirilen büyük tasfiye hatırlanmalıdır.
Cumhuriyet idaresi, öncelikle Türkiye’de bürokratik iktidarın ideolojik olarak da pekişmesi/pekiştirilmesi yönünde mevzuat düzenlemelerine girişmiştir ki bunların bir çoğu “inkılâp/devrim” olarak adlandırılmıştır. Denilebilir ki, bu devrimler Türkiye’de gerçek devrimi, yani halkın ekonomik ve sosyal güçlerinin iktidarını geciktirmek için yapılan değişikliklerdir. Türkiye’de gerçek devrim, yönetim yapısının ülkenin iktisadî ve sosyal yapısına uyumlu hâle gelmesi, oligarşik iktidarın ortadan kalkması halinde gerçekleşebilirdi.
Türkiye’de tarımı, ticareti, sanayii teşkil eden güçler bürokrasiyi istihdam edeceğine (ve böylece rasyonelleştireceğine), bürokratik elit kendine bağlı, devletten beslenen tarım, ticaret ve sanayi burjuvazisi meydana getirmeye yönelmiş, irrasyonelliğini (lâaklîliğini) bu kesimlere de kabul ettirmiştir.
Tek parti iktidarının ideolojik-irrasyonel yapılanması, sonraki dönemlerde de sürdürülmek istenmiş, ancak, dünyanın değişimi karşısında, bu yapının açıkça sürdürülebilirliği kalmadığından, dünya sisteminin de zorlamasıyla, 1946’da çok partili hayata geçilmiş, 1950’de seçimle iktidar değişmiş fakat, bu iktidar değişimi, sınırlı bir alanda kendini gösterebilmiştir. Ekonomik alanda başlayan değişim, diğer alanlarda ciddi bir bürokratik-irrasyonel direnişle karşılaşmıştır. DP döneminde ve sonrasında eğitim yaygınlaştırılmış, fakat gerçek anlamda modernleştirilememiş, rasyonelleştirilememiştir. Eğitimin gerçek anlamda modernleşmesinin önündeki en önemli engel, tek parti ideolojisi olmuştur.
Bürokrasi, varlık sebebi olan dogmatik ideolojisini bütün öğretim kademelerinde “din”mişcesine tedris ettirmek için 1960’tan beri artan şekilde baskı uygulamaktadır.
Türkiye’de aidiyet, kimlik sözkonusu olduğunda en kapsayıcı, derinlikli ve vazgeçilemez yapının “din” olduğundan şüphe edilemez. Diğer bütün unsurlar, dine göre konumlandırılabilir. Eğer din devre dışı bırakılırsa, en büyük müşterekten, kimlik ve kişilik yapıcı unsurdan yoksun kalınır. Bazılarınca iddia edildiği gibi, laiklik Türkiye’de bütünlüğün gerçek sağlayıcısı değildir. Türkiye usûlü laiklik, dinin alanını işgal ederek var edilmeye çalışılan baskıcı bir ideolojik araç konumundadır. Bu konumuyla birleştirici değil, ayırıcıdır; müsamahakâr değil, militandır.
Türkiye’de, son tahlilde kendini şu veya bu ölçüde dine göre tanımlayan geniş kitle ile, tamamen dine karşı tanımlayan dar bir kesim sözkonusudur. Bunlar, esas olarak asker-sivil bürokrasi (kalemiye, seyfiye), ilmiye, adliye içinde etkili bir kesimle bunlarla paralel giden, geçmişte devletten beslenen ve bunu (hâlâ) sürdürmeye çalışan bir kısım ticaret-sanayi burjuvazisidir.
Bürokrasi vuruşarak geri çekiliyor...
Bu kesimin, Türkiye’nin demokratik sistemine, değişen ve gelişen ekonomik yapılarına rağmen iktidarını sürdürmesi, ancak anakronik bir durum olarak görülebilir. Eninde sonunda Türkiye akıl ve ilim ilkelerine göre yönetilecektir. Esnaf, küçük tüccar, küçük ve orta ölçekli sanayici, büyük tüccar ve sanayici, işçiler, köylüler iktidarı belirleyeceklerdir. Bu süreçte, bürokrasi (asker, sivil) de rasyonelleşecek, oligarşik yapılanma ortadan kalkacak ve onlar da hakkına razı olacaktır.
1960’dan beri yapılan darbe ve müdahaleler, bir anlamıyla, bürokrasinin vuruşarak geri çekilmesi olarak görülmelidir. Bütün dünyada iktidara sahip olanlar böyle irrasyonelliği öne çıkaran mücadeleler verirler, bu kaçınılmaz olarak karşılarına aldıkları kesimleri de rasyonellikten uzaklaştırır. Ancak eninde sonunda, ülkenin iktisadî ve sosyal yapısının ağırlığı, iktidarı belirler. Türkiye, daha önceki dönemlerle kıyaslanmayacak şekilde bu noktaya gelmiştir.
27 Nisan e-muhtırasından sonra kaleme aldığımız ve “Son Darbe Ergenekon” isimli kitabımıza koyduğumuz yazıyı, son YAŞ dolayısıyla özetleyerek okuyucularımıza sunmayı gerekli gördük. Askeri bürokrasinin kendi teamüllerini seçilmiş iktidara dayatması yönündeki tavrı, son defa ortaya konulmuş ve Başbakan tarafından kabul edilmemiştir. Bu tutum bütün sonucu etkileyecek bir başlangıç olacaktır. Önümüzdeki yıl YAŞ’ın bu seneki kadar uzun sürmeyeceğini şimdiden tahmin edebiliriz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi