Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Devleti olan mafya

Devleti olan mafya

Devletleri çeteler mi yönetiyor? Hukuka değil de güce ve asabiyete dayalı devletler neticede çete tarzıyla yönetilen devletlerdir. Türkiye'de uzun yıllar ordu daima kurucu irade olarak algılanmıştır. Hatta "halk mı orduyu oluşturur yoksa ordu mu halkı tanzim eder?" diye tartışmalar yapılmıştır. Yumurta tavuk ilişkisine benzer tartışmalar yaşanmıştır. 28 Şubat'ta ordu politize olunca önce halkın nazarından akabinde de çaptan ve güçten düşmüştür. Türkiye için de zaman zaman "halkı olan ordu" tabiri kullanılmıştır. Bu toplumun militerize olduğu dönemlere rastlar. İttihatçılarla ve darbe dönemleriyle başlayan bir gelişme ve tartışmadır. "Türk halkı doğuştan askerdir" tabiri de bazen bu bağlamda kullanılmıştır. Lakin zamanla dengeler değiştiği gibi kavramlar da değişmektedir. Bugün "halkı olan bir ordu" denilince İsrail akla gelmektedir. İsrail her ne kadar demokratik bir devlet olarak görülse bile bu sınıfsal bir demokrasi türüdür. İsrail veya Yahudiler ABD'yi lobilerle ve kendi ülkelerine de ordu ile yönetmektedir. Siyasetçinin general ve generalin siyasetçi olduğu bir ülkedir. Çünkü nüvesinde ve çekirdeğinde çeteler vardır. Bundan dolayı istese de sivilleşemez. Tarihte ise ordusu olan devlet tabiri Prusya için kullanılmıştır. Tarihte deyim olarak kullanılan Prusya için "devleti olan ordu" denilirdi. Şöyle ki Fransız İhtilâli'nin büyük isimlerinden Mirabeau Kontu (Comte de Mirabeau) Gabriel (1749-1791) şöyle demişdi: "Normal olarak devletlerin birer ordusu olur. Prusya'da ise ordunun bir devleti var." Hitler'den sonra bu denklem değişmiştir. Almanya ordusuyla değil de sanayisiyle temayüz etmiştir. Devleti olan ordu olur da devleti olan mafya olmaz mı? Esasen devletlerle mafya veya eski dilde çeteler iç içedir. Devlet genellikle çetelere hükmeder ve onları yönlendirir. Lakin çeteler devlete yön vermeye başlamışsa orada rejimin şekli değişmiştir. İtalya için de devleti olan mafya tabiri kullanılabilir. Örgütlü gizli yapılara mafya veya çete denmektedir.

'Gladyatör' lakabıyla anılan Cossiga sırlarıyla birlikte giderken arkada bıraktığı mesajlar aslında İtalya'nın devleti olan bir mafya olduğu kanaatini de pekiştiriyor. Ya da bize öyle bir izlenim veriyor. Devletin mafyası bazen mafyanın devleti haline gelebiliyor. 82 yaşında vefat eden Francesco Cossiga, NATO'ya bağlı gizli örgüt Gladio'nun şefi ve "gladyatör" olarak nitelendirilmekteydi. Soğuk savaşın ve sonrasının sırlarını bilen bir liderdi. Cossiga sırlarıyla birlikte giderken giderayak sırlarına yeni bir sır daha ilave etti. Ölümünden sonra teslim edilmek üzere Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Başbakan Silvio Berlusconi, Senato Başkanı Renato Schifani ve Temsilciler Meclisi Başkanı Gianfranco Fini'yi hitaben birer mektup bıraktı. Geride bıraktığı mektuplardan akseden sızıntılara göre devletin mahrem sırlarını 3 kişi ile paylaşmış. Şimdi bu üç kişinin kimlikleri merak ediliyor. Hıristiyan Demokratlar ve Merkez Demokratlar Birliği milletvekili olan ve Cossiga'yı yıllardır tanıyan Enzo Carra, eski cumhurbaşkanının karanlık olaylar dahil olmak üzere pek çok sırrı beraberinde götürdüğüne ilişkin yaygın kanaatle ilgili olarak, "Francesco Cossiga'nın beraberinde götürdüğü sırlar varsa, bunun esas itibarıyla onun yıllarca süren siyasi ve kurumsal kariyerinden kaynaklandığını düşünüyorum" diyor.

Belki de Berlusconi gibi Akdenizlilere mahsus sıcak karakterinden dolayı giderayak bazı sırlarını faş etmek istemiş olabilir. Pekala, şanına yakışır bir veda ile bu dünyadan ayrılmak istemiş de olabilir. Bu da giderayak da olsa insanın, şanının kendisinden sonra bu fani dünyada devam etmesini istemesiyle ilgili olabilir. Buna kısaca, tarihe geçme veya önemli adam kabul edilme duygusu da denebilir. En önemli ifşaatlarından birisi de 11 Eylül'ü MOSSAD ve CIA'nın tertip ettiğini söylemiş olmasıdır. Gerçekten de mesele komplo teorisi diye geçiştirilmişti. Halbuki, derin devletin dehlizlerinde gezinen ve bilen Cossiga'nın söylediklerine en azından kulak kabartılmalıydı. Elbirliğiyle üzerine yattılar. Esasında Alda Moro ve Papa suikastı gibi meseleler de 11 Eylül'e benzeyen meseleler arasındadır. Moro ölmeden önce bıraktığız mektubunda: "Arkadaşlar beni kurtarabilirlerdi ama kurtarmadılar' diye yakınmış ve serzenişte bulunmuştur. Peki neden kurtarılması için derin devlet harekete geçmemiştir? Makro politikalar için kurban seçilmiş olabilir. Alda Moro belki de Kızıl Tugaylar'a yem olarak atılmıştır. İkiz Kulelerdeki insanların da aynı şekilde geniş bir kurguya alet edilmesi ve yem yapılması gibi. Belki de Cossiga giderayak vicdanını mı aklamak istedi veya Kilise önünde yapamadığını tarih önünde yaparak günah çıkartmak mı istedi? Bilindiği gibi, Alda Moro cinayetinden dolayı istifa etmişti. Cossiga İtalya'da fali meçhullerle ilgili en derin bilgiye haiz olan isimlerdendi. Türkiye'de de 12 Eylül öncesinde çok sayıda fail-i meçhul cinayet işlendi ve keza 1993 ve 1997 yılları arasında benzeri bir dönem yaşandı. Atilla Kıyat bunun bir devlet politikası olduğunu iddia etti. Aynı dönemin aktörleri ise onu NATO'nun sesi olarak suçladılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi