Cumhuriyet Gazetesi Yahut Sürekli Aldatan Bir Cambaz Gazeteci

Cumhuriyet Gazetesi Yahut Sürekli Aldatan Bir Cambaz Gazeteci

1922 yılında “Anadolu’da Yeni Gün”, 1924’de isim babası M. Kemal olan ve devlet bütçesinden para aktarılarak kurulan Cumhuriyet Gazetesinin sahibi Yunus Nadi’nin, Kütahyalı Şeyh Seyfi Efendi Hazretlerine hitaben yazdığı ve “İstiklâl savaşını erenlerin himmeti ile kazandıklarını” ifade eden cümlelerle başlayan mektubunu kendisi de dahil zihniyet olarak Millî Mücadeleden önce de bu millete yabancı olan Batıcı aydınların ne menem makyavelist bir aldatıcılık içinde olduklarını ibret için okumak lâzım.

Daha sonra makyavelist aldatıcılığı oğul Nadir Nadi de sürdürecektir. Yunus Nadi’nin 20 Eylül 1922 tarihli mektubu, “...Ankara ‘medya’sına sahip olanların, tarikat erbabından himmetlerinin yanında nasıl maddi destek aldıklarını da göstermektedir.” (Prof. Dr. Mustafa Kara, Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri, Dergâh Y., İst. 2003).

Aşağıdaki belgeli tespitlerden anlaşılacağı üzere Yunus Nadi Millî Mücadeleden vefatına kadar ve gazetesi Cumhuriyet ise ilk yayınından günümüze kadar sürekli aldatan makyavelist bir davranış içindedir. Önce, “İslâm Vatanını Kurtarmak” üzere teşekkül eden Millî Mücadele hareketinin en ateşli günlerinde yazılan bir mektubunu okuyalım:
“Şeyh Seyfi Efendi Hazretlerine
Benim muhterem ve imanlı şeyhim,
Erenlerin himmeti de inziman (katılmak) etmek suretiyle düşmanı yıktık. Şimdi daha yıkılacak şeyler varsa onları da yıkmak ve her halde sonuna kadar vatan vazifemizi ifa edebilmek için Yeni Yün’ü ayakta tutmak lâzım. (...) Yeni Gün’ün aylık masrafı iki bin lirayı Osmanî’dir ve şimdi aynı fiyatla dört sayfa olarak neşretmeye başlayacağız. Benim hakikat-bîn şeyhim sen bilirsin ki, bu maddi meblağı hazine-i gaybîden gelmez. Bu kadarcık işaret zat-ı fazılânelerine kâfidir. Yen Gün bir ticaret gazetesi değildir. Varımı yoğumu onun uğruna bezl etttim ve bugün borca battım. Mamafih milletin himmet ve hamiyetinden emin olduğum için ye’s ü füturdan ebediyen uzağım. Senden dileğim odur ki (...) Kütahya merkez ve çevresinde Yeni Gün’e mümkün olduğu kadar fazla abone yazılmasını temin edesin. Gazetenin fazla tirajı bize, okunması dairesinin genişlemesi yüzünden maneviyat itibariyle millete faydalıdır. Ricamı azami ile infaz edeceğinden emin olduğum için fazla söze lüzum görmeyerek muhterem ellerini tekrar tekrar öper ve hatm-i kelâm eylerim şeyhim efendim. İmza: Yunus Nadi” (Kara, a. g.e., s.92).

“ZAFERİN İSLÂMLARIN OLACAĞINI...” YAZAN CUMHURİYET
1921 yılı boyunca Yeni Gün manşetlerinde Müslüman milletin beklediği İslâmî doğrultuda bir istiklâl savaşının heyecanıyla dolu haberler yer almaktadır. Meselâ, “Türk-Arap ittifakı meydana gelebileceği korkusu İngiltere’yi sarmıştır” ifadesinin yanında “İngilizlerin, Şeyh Sunusi’nin Millî Mücadele yönündeki faaliyetlerini engellemek için ajanlar kullandığını, ancak zaferin Ankara’nın, yani İslâmların olabileceği...” başlıklı haberler 1922 yılı sonuna kadar iştiyakla verilir (Kara, a. g.e., s. 92)

Fakat İslâmcı görünen Yeni Gün’ün sahibi Yunus Nadi, birkaç yıl sonra İslâm’a ve Müslüman millete düşman kesilecektir. Aynı gazetede ve sonra Cumhuriyet Gazetesinde güzellik yarışmalarından Türkçe ezanın savunulmasına ve İslâmî değerlerin irtica olarak sayılmasına kadar birçok konuda Kemalizm’in sözcülüğünü yapacaktır. Aslında M. Kemal’le dostluğu ilk Meclis’te pekişmiştir. Dönemin milletvekili Abidin Daver şöyle diyor: “Yunus Nadi, 1921’de M. Kemal Paşa’nın ordunun başkumandanı olmasını Meclis’te teklif edenlerin başıydı.”

MİLLÎCİLİKTEN İSLÂM DÜŞMANLIĞINA VE HİTLERCİLİĞE...
İlk gençliğinde Rodos’ta medrese eğitimi gören Yunus Nadi hukuk okuduktan sonra Abdülhamit muhalifi “hürriyetçi” kesilir ve Jön Türklere yakın fikirleri savunarak bir süre İttihatçı olur. Dönemlere göre tavır değiştiren Nadi, 1918 sonrasında M. Kemal’in Ali Rıza Paşa Hükümetiyle ilişkisinde arabuluculuk yapar. Millî Mücadelede M. Kemal’in yanında İslâmcı, yani “millîci” gözükür. İstiklâl Savaşında Sovyetlerden para ve silah desteği sağlamak için M. Kemal’in taktik olarak kurdurduğu Türkiye Komünist Partisinde görev alır ve gerçek anlamıyla solcu olmamasına rağmen Bolşevik yanlısı gözükür. Son İstanbul Meclisinde başlayan milletvekilliğini M. Kemal’e yakınlığını kullanarak cambaz gazeteciliğiyle sayesinde altı dönem sürdürür. Falih Rıfkı Atay gibi, M. Kemal’in özel adamlarındandır. M. Kemal, Nadi ve gazetesinin arada bir yolsuzluklara adı karışsa da azarlar, fakat sonra yine kendi çizgisinde yayınını sürdürmesini ister ve korumaya devam eder. İlk Milletvekilliğinden son milletvekilliğine kadar devrin şartlarına göre sürekli değişir (Ahmet Demirel, 1. Meclis’te Muhalefet, İletişim Y., İst.).

Almanya’da Naziler iktidarken Alman taraftarı ve Hitler hayranı olur. Gazetesi Cumhuriyet de bu konuda yığınlarca övgü yazıları mevcuttur. Nadi, Bir yazısına şöyle başlıyordu: “Hitler Alman halkını komünizmden kurtarmak için Kemalizm’i uzun uzun incelediğini söylemiştir.”

Öyle ki Cumhuriyet gazetesi Nazi Almanya’sının yörüngesine girer. Gazetesinde M. Kemal ile Hitler arasında benzerlikler kurarak sürekli övgüler yazar: “Alman Başbakanı, Gazi M. Kemal Hazretlerinin deha ve azminin, nasyonal sosyalist fırkası muhalefette bulunduğu sıradaki mesai ve harekatına rehberlik ettiğini söylemişlerdir...” (Komintern Belgelerde Türkiye C. 2, Kaynak Y. 1994).

Dahası var; devrin önemli Kemalist bürokrat ve gazetecileriyle Almanya’da Hitlerin doğum yıldönümü şerefine verilen programa katılır.

“MUSSOLİNİCİ FAŞİST”
Meselâ, mecliste demokrasi tartışılırken, İtalyan Faşizmini över: “Hürriyet eski zamanda olduğu gibi uğrunda binlerce adamın feda-yı can edeceği bir gelin değildir. Beşeriyyet hürriyetten bıkmıştır. Eğer biz de faşist olacaksak teşkilatını memlekette tesis edeceksek, bu pek doğrudur.”

1925’den sonraki meclislerde hürriyet ve sosyal adaleti savunanları “bohemcilikle suçlamayı âdet edinmiştir”(Demirel, a. g.e. ).

Millî mücadelede M. Kemal safında hem İslâmcı görünüp devrin dinî liderlerine mektuplar yazarak gazetesine abone ve yardım isteyen, hem de TKP’li bir “Bolşevik” gözüken Nadi, 1925 sonrasında, “Mussolini, Türk dostluğunda çok açık ve samimi olmuştur. Aynı vuzuh ve samimiyetle tekrar ediyorum ki, Türk milleti Mussolini’nin münevver ve azizler idaresindeki şerefli İtalya’sına açık ve vefâlı olacaktır” sözlerini gazetesi Cumhuriyet’te yazar (Kemalist Cumhuriyet, Kaynak Y., 1994).

M. KEMAL PAŞA, YUNUS NADİ’YE : “SENİ TOPRAK ALTI EDERİM...”
Yunus Nadi ve Cumhuriyet Gazetesi’nin cemaziyelevvelini iyi bilenlerden biri olan ve hatıralarını yazan devrin güçlü Van milletvekili İbrahim Arvas’tan birkaç cümle okuyunca insan hayrete düşüyor: “Yunus Nadi Bey’in ortak olduğu bir şirketin Müdafaa-yı Milliye çürük eyer takımıyla koşum takımları verdiği ve bunların işe yaramadığı, Meclis’te mevzu bahis oldu. Ve Yunus Nadi Bey’in mahkumiyeti ve tazminatla mükellef tutulması için kuvvetli bir cereyan belirdi. Mumileyh, birçok eşikleri öpmekle ve binbir belâ ile yakasını kurtarabildi. Bunun üzerine Reisicumhur (M. Kemal) kendisini çağırdı: ‘Yunus Nadi Bey, sen benim şerefimle oynuyorsun. Hangi Yahudi şirketini tetkik edersek; kulakların, şirketin arkasında görünüyor. Sen Cumhuriyet’i çıkaracak bir şahsiyet değilsin. Yarından itibaren gazeteyi çıkarmayacaksın. Aksi takdirde seni toprak altı ederim” (İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, Biyografi-Net Yayınları, İst., 2006).

M. Kemal’in, Nadi’ye “sen Cumhuriyet’i çıkaracak bir şahsiyet değilsin” demesinin açıklaması şudur: Adı geçen gazetenin, Türk Devleti yerine geçen resmî ideoloji Altı Ok Cumhuriyetinin güdümünde bir yayın organının emin ve itaatkâr ellerde olması gerektiği anlamına gelir. Dahası, Millî Mücadele sırasında Hindistan Müslümanlarından bütün Anadolu insanına kadar bizzat M. Kemal adına yapılan nakdî yardımlardan oluşan Ankara Hükümetinin bütçesinden nakdî yardımlarla kurulmuş bir gazetedir. M. Kemal, Meclis’e karşı bu gerekçeleri dikkate almış olabilir.

Arvas’ın sözleri arasında geçen M. Kemal’in “hangi Yahudi şirketini tetkik edersek; kulakların, şirketin arkasında görünüyor” ifadesi de şerhe muhtaç. Devir, başta müttefik Almanya olmak üzere, birçok güçlü Avrupa devletinde Yahudi muhalifliğinin zirvede olduğu bir devirdir. Ayrıca İstiklâl Savaşında zarar görmeyen, sermaye ve ticaretin tekeli olan Musevîlere karşı, savaştan ekonomik krizle çıkan yerli halk ve yöneticilerde başlayan antipati sebebiyle M. Kemal ve kadrosunun bir süre bu tür çıkışları olmuştur. İç ve dış şartlar gereğince Yahudilere karşıtı bu atmosferden dolayı Mason dernekleri kapatılmış, yerli Musevîler bir süre pasifize edilmiştir. Ancak, M. Kemal ve devrin diğer hükümetleri bunu zihniyet açısından düşünerek değil, tamamen dış siyasî ve ekonomik sebeplerle Yahudileri sigaya çekmek ve manipüle etmek için yapmışlardır. Bilinen konudur ki, daha sonra M. Kemal de, devrin bütün hükümetleri de iç ve dış Yahudi sermayesine kapıları sonuna kadar açmışlardır. Bu, apayrı bir mevzu.

“YÜKSELİŞİ İKİ YAHUDİ ŞİRKET SAYESİNDE...”
Gerçi, Nadi hakkında şu tesbiti yapanlar da vardı: “Arnavut kökenli yazar Naci Pelistir: ‘Türk Matbuatı Yahudi Kontrolü Altında’ başlıklı yazısında, Yunus Nadi Nadi’ aynı zamanda bir mason ve Karaim Yahudisidir. Göçlerle gelip yerleşen bir aileye mensuptur. Karaim Yahudiliği bir Yahudi tarikatıdır. Cumhuriyet Gazetesinin yükselişi Millî Şef döneminde iki Yahudi şirketten aldığı destek sayesinde olmuştur” ( 6 Şubat 2009, İhlassondakika. Com).

1933’de “Almanya’dan Rüşvet Alan Türkler” arasında Yunus Nadi ve gazetesi Cumhuriyet de vardı. Kısa bir süre menfaat ilişkileri sebebiyle Fransızcı olan Yunus Nadi’nin ve gazetesi Cumhuriyet’in bu tavrını dönemin Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolyn, Türkiye ile gizli görüşmesinde dile getirir ( Ahmet Ünal, Gizli Atatürkçülük Projesi / Ataköy Plânı).

İSLÂM ÂLİMLERİNİ YILAN BAŞLI GÖSTEREN KARİKATÜRLER
Cumhuriyet Gazetesi 1925’de şedit devrimciliğin ayak seslerinin duyulduğu ve İrtica düşmanlığının bir cumhuriyet ideolojisi olarak karar altına alındığı günlerde İslâm düşmanlığını, İslâm âlim ve halkını aşağılayıcı karikatürler yayınlanmayı vazife edinir. Dönemin dergilerinden Sebilürreşad’ı yılan şekline sokan karikatürlerin yanında İskilipli Âtıf Hoca gibi birçok İslâm âlimini yılan başı şeklinde çizerek sayfalarında sıkça yer verir. Karikatürlerin alt yazısı daha tahrik edici ve acımasızdır: “Hüküm verildi: M. Kemal, sarıklı cübbeli grubu göstererek sonlarının geldiğini, yakında idam edileceklerini söylüyor.”

Dahası var; SultanVahdettin’i akrep şeklinde göstermenin yanında, Müslüman halkı bir süpürgenin altında süprüntü şekline sokup süpürülen incitici karikatürlerin haddi hesabı yoktur. Alt yazısı tahmin edilebilir: “Böyle süpürüldüler.”

NAZIM HİKMET’İN “YÜZÜNE TÜKÜRÜLMESİNİ” İSTİYOR
Zihniyet olarak Batıcı ve Kemalist olan fakat şartlara göre anında aldatabilen Cumhuriyet Gazetesi ve Yunus Nadi, 1930’da kısa bir süre Serbest Fırka’yı destekleyici yayın yapar, fakat M. Kemal’in işareti ile aslına döner. 1933-1944 arası koyu Hitlercidir. 1946-1954 arası, İnönü’yle ters düşünce Demokrat Parti’yi destekler ve bu partinin listesinden bağımsız milletvekili olur. 1950’lerin soğuk savaş döneminde Amerikan politikası gereğince komünizme karşı kampanya başlatır. 12 Temmuz 1951’de Nazım Hikmet’in fotoğrafını Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasına koyarak altına “Resmi teksir edip dağıt ki, millet doya doya yüzüne tükürsün” haberini koyar. Devir, soğuk savaş şartları itibariyle Sovyet düşmanlığının başladığı ve Menderes politikasının Batı’ya yöneldiği devirdir. 1954’den sonra ise keskin bir şekilde DP’ye düşmanca muhalefet başlatır (Kemalist Cumhuriyet, Kaynak Y., 1994).

Meşum 27 Mayıs1960 Darbesinde “Kahraman Türk Ordusu” manşetini atarak “Millî Demokratik Devrimci ve İlerici Dönem” fikrini 12 Mart 1971’e kadar işler. 1965’lerde TİP’i övücü haberleri öne çıkararak 71 Muhtırası’nda “Devrim Ve Ordu” manşetiyle vesayetçi-militarist ordu rejimini benimseyen çizgiyi öne çıkarır. Sonrasında ise 12 Eylül 1980 Darbesine kadar sosyalist solun temsilcisi bir gazete olarak arz-ı endam eder. Akabinde 12 Eylül darbesi ve anayasasına sahip çıkan ilk gazete olduğu hâlâ hafızalardadır. Darbe çığırtkanlığını ve “irtica” avcılığını şiar edinen Cumhuriyet, 28 Şubat ve 27 Nisan darbe girişimlerinin de baş destekleyici olup bugün Ergenekon çetesine sahip çıkarak Kemalist ulusalcı kimliğini sürdürmektedir.

Hülâsa-ı kelâm; İstiklâl Savaşında İslâmcı ve millîci, sonra Kemalist Devrimci, daha sonra Mussolinici ve Hitlerci, İkinci Dünya Savaşında Hitler yenilince 1945 ve 1950 arası Stalinist Sovyet yanlısı gözüken Cumhuriyet Gazetesi ilginçtir ki, işçi emeğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan ulusalcı Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in de ağırlıklı hisse sahibi olduğu burjuva ve mütegallibe Beyaz Türk gazetesine dönüşür.

27 MAYIS’TAN ERGENEKONA ASKERÎ CUNTALARI ÖVEN CUMHURİYET
12 Mart 1971’in savcısı Baki Tuğ’un Cumhuriyet için dediklerini birkaç cümleyle aktarıyorum:
“Cumhuriyet,12 Eylül’den önce askerler üzerinde etkili bir gazetedir. Askerî savcı ve hâkimlerin atanmasında rolü olmuştur. 12 Martçı cuntacılar sosyalist, İlhan Selçuk’un da olduğu 9 Martçılar komünist bir iktidar özlemi içindeydiler. Sadece İlhan Selçuk değil, bütün Cumhuriyet Gazetesinin o dönem yayınları incelendiğinde komünist darbe istekleri açıkça görülecektir. 9 Martçıların cuntaya ev sahipliği yaptığı ve ev toplantıları düzenlediği ortaya çıkmıştır” (28 Aralık 2005 Zaman)

Ergenekon İddianamelerinde baş aktör olarak en çok Cumhuriyet Gazetesi yer alır. İddianameye göre, Org. Şener Eruygur’un sağ kolu olan Tuğgeneral Levent Ersöz, Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay’la makamında görüşür. Balbay, “100 milyar liraya ihtiyaç var. Yoksa gazetenin yüksek tiraja ulaşmasının zor olacağını” söyler. Bunun üzerine Ersöz, “Org. Şener Eruygur’la geliştirdikleri plân gereğince gazetenin Eğitim Birliklerinde, Askeri Okullarda, Bölge, Karargah ve Kuvvet Komutanlıklarında ucuz fiyata satılmasının sağlanabileceğini” ifade eder. Ersöz, “aradaki farkın Jandarma Genel Komutanlığı tarafından karşılanabileceğini” ileri sürer ( 28 Eylül 2008 tarihli Dünya ve Zaman Gazeteleri).

“CUMHURİYET’İ KIŞLADA, GATA’DA 250.000’DEN SATARIZ...”
İddianameye göre, Ersöz’ün “ben gazeteyi herkese satarsam bu gazete mükemmel olacak” demesi üzerine Balbay şu teklifi sunar: “Biz üniversitelerde 250.000.’den gazete satıyoruz. Kışlada, Gata’da da 250.000’den satarız” ( 1 Nisan 2009 Zaman).

Ersöz, Cumhuriyet Gazetesinin askerî birliklerde satılmasını, diğer gazetelere ise ambargo uygulaması yapılmasını istiyor: “Bunu yaparken Birlik Komutanlarına şunu soracağız: ‘Siz Cumhuriyet’e kapıyı açarken diğerlerini de hissettirmeden hafif hafif kısın.”

Daha sonra Ersöz, “yarından itibaren Birlik Komutanlarına talimat veririm” diyor. İddianamede bunlar okunurken, CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın, Cumhuriyet Gazetesine verdiği desteklerle ilgili “Cumhuriyet yazarı Balbay’ın kendisine 1, 1,5 milyar liraya ihtiyaç olduğunu söylediği” beyanatları gündeme bomba gibi düşer ( 1 Nisan 2009 tarihli gazeteler).

Ergenekon Davasında ifadesi alınan Sesar’ın Başkanı İsmail Yıldız’da ele geçen dokümanlar arasında ilginç bir belge vardı. Bu belgeye göre Cumhuriyet “En Kemalist Gazete” olarak adlandırılıyordu. Dahası var: “Cumhuriyet tüm gizli servislerin at oynattığı bir gazete haline geldi. Cumhuriyet çökme mertebesine gelirken, Gürbüz Çapancılar desteği ile ayakta kalmaya çalıştı. Gazete, Ermeni Sarkisyan üzerinden gelen para ile Gürbüz Çapan ekibinin kontrolüne geçmişti” deniliyor(6 Şubat 2009 tarihli gazeteler).

Bu iddianamede “Ulusal-Medya 2001 İstanbul Sunuş” kod başlıklı bir belge daha çıkmıştı. Bu çarpıcı belgede gazetenin mâzisine dair şu ifadeler yer alıyordu: “Cumhuriyet’in Alman Nazi İstihbaratınca finanse edildiği, Yunus Nadi’nin, Nazi Almanya’sında genç Kemalist Türkiye Cumhuriyetinin en güvenilir adamlarından olduğu...” Ayrıca, “gazetenin amacının kurulduğundan beri kamuoyu oluşturmak olduğu” ileri sürülüyordu (Aralık 2008 tarihli Dünya Bülteni: Cihan Kaynak)

“AHMET NECDET SEZER, ABONE ÇALIŞMALARINA BAŞLADI”
2008 Haziran sonunda Cumhuriyet’in Ankara Temsilciliğinin yeni binasına taşınma kokteylinde gerek sosyalist, gerekse milliyetçi, İslâmcı hiçbir guruptan işçi ve emekçi, dahası “fasa fiso kalabalıklardan”, yani halktan tek bir kimse yoktu. Yarı askerî sol-laikçi Atatürkçülüğü savunanlardan Ahmet Necdet Sezer, Metal-İş Sendikası Başkanı Ergenekoncu Mustafa Özbek, Yekta Güngör Özden, Sabih Kanadoğlu, Deniz Baykal ve Alevî vatandaşlarımızı sözde temsil eden birkaç dernek başkanı vardı. Neredeydi halkçı, emekçi sosyalist solcu Cumhuriyet Gazetesi? Yine mi aldatmıştı? Takiyye mi yapıyordu? Halktan uzak devlet seçkinlerine mi yayın yapıyordu? Kokteylde, Sezer, “gazetenin tirajını az bulduğunu, daha fazla satılması gerektiğini” söylüyordu. Hayret! O yaşta o zekâ!

Ertesi gün “Ahmet Necdet Sezer, Cumhuriyet Gazetesine Abone Çalışmalarına Başladı” haberlerini okumuştuk. (24 ve 25 Haziran 2008 gazeteleri).

“ASKERLE İŞ TUTMAK HİÇ AKLINDAN ÇIKMADI...”
Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mayıs 2010’da 86. kuruluş yıldönümü balosunda çizgisini aşağıda tırnak işareti içinde verdiğimiz sloganlarla tanıtır:
“Cumhuriyet Darbelere ve darbecilere karşıdır”
Cumhuriyet’in bu yalanını it yese kudurur. Bu söze aklı ve hafızası olan inanır mı? Külliyen yalan olan bu söze kargalar bile gülmez. Askerî Darbeleri dolaylı olarak tasvip ettiğine dair sırf Cumhuriyet Gazetesinde binlerden fazla yazı mevcut. 71 Muhtırası’nda Madanoğlu ve Doğan Avcıoğlu cuntasıyla işbirliği yapan Darbesever İlhan Selçuk’un yarım asırlık yazılarının darası alınsa geri kalanı sol askerî hükümet modelleri üstünedir. Selçuk bütün varlığıyla Cumhuriyet Gazetesiyle bütünleşmiş bir isim değil midir? Hasan Cemal, gençliğindeki cuntacı-devrimci yoldaşını “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabında şöyle târif ediyor: “İlhan Selçuk, fikirlerine Atatürkçülük sosunu bulayarak üstü örtülü Nadir Bey’in gözünde farklı görünmeye başladı. Atatürkçülük, Kemalizm paravanlarını kullanmaktan hiç vazgeçmedi. Çünkü yönü her zaman kışlaya dönüktü. Askerlerle iş tutmak aklından hiç çıkmadı. İlhan Selçuk aslında gerçek bir takiyye ustası sayılabilir.”

“Yurtsever ve ulusalcıdır”
Yurtseverliklerinde Müslüman milletin yaşadığı, yani darülislâm olan bir vatan anlayışı değil, Kemalist sol ilerici-laik devletin hâkim olduğu bir vatan fikri vardır. Ulusalcılığı ise malûm. İslâm’dan arındırılmış, bin yıllık Müslüman mâzisiyle irtibatı kesilmiş pozitivist bir Türk kimliğidir.

“Demokrasiyi ve özgürlükleri bir yaşam biçimi olarak görür”
Türkiye’nin gerçek sahipleri olan millet-i hâkime’nin “kamusal alanda” İslâmî hayat tarzını hür bir şekilde yaşamalarını isteyen tek bir satır yoktur.

“Ezenden değil, ezilenden yanadır”
Dünyanın büyük yalanlarını sayınız deseler biri de bu söz demek lâzım gelir. Cumhuriyet Gazetesi, İstiklâl Savaşındaki düşmanlardan daha ağır bir şekilde başörtülülere karşı çıkışlarıyla hep ezen Ulusalcı Ankara rejiminin yanında değil miydi? Ezilen kim? İslâmî değerlerini yaşamak isteyen mazlumlar ezilen değil miydi? O halde Cumhuriyet, ezenler zümresinden sayılmaz mı? İnançlarından dolayı üniversite ve kamu kurumlarından atılanlara “örümcekli ve domuz başlı başörtülüler” diyen bir gazete nasıl ezilenden yana olur? Açıklasın da görelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi