Ak ile kara

Ak ile kara

AK Parti ile ilgili kapatma davası, Başbakan'ın önceki gün söylediği gibi "yeni bir sınav". Ancak bu sınav, Türkiye'de nefes alıp veren, geleceğini bu topraklarda arayan herkesin; her kurumun, her aktörün girdiği bir sınav.

Bu dava, hukuk kalıpları içine sığacak bir dava değil. Hukuk sadece teknik bir unsur olarak, bir yöntem olarak devrede. Karşı karşıya gelen, siyasetin temel esaslarına dair farklı görüşler.

Yetişkin bir insana, beş yaşındaki çocuğun kıyafetini giydirmeye kalkmak bir tarafta, karşıda bir yetişkin gibi davranmakta kararlı, üstelik olgun bir toplum. Ya bu kıyafetin içine sığabilmek için sağımızın solumuzun budanmasına rıza göstereceğiz, ya da gülüp geçeceğiz.

II. Mahmud setre pantolonu mecbur tutunca, süvariler ata binmekte zorlandıklarından şikâyet etmişlerdi. Şalvarın, zıpkının geniş ağı, rahat hareket etmek içindir. Pantolon, rahat hareketi engelledi, ama bireysel davranışları medenî kalıplar içine yerleştirmeye hizmet etti. Şimdi yetişkin bir insana beş yaşındaki çocuğa biçilen elbiseyi giydirmeye kalkmanın tek yolu, imkânsız olanı başarmakla mümkün. Toplumun rüştünü geri alıp onu hacir altına almakla.

Dünya özgürlüklerin nimetleri ile kanatlanmış uçarken, siz daracık bir cenderenin içine dünyanın en dinamik toplumunu sokmaya çalışacaksınız. Türk İhracatçılar Birliği Başkanı Oğuz Satıcı, "Kuzey Kore gibi olmayız" derken, kastettiği şey bu dar elbise.

İddianame ve Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan dava, aslında AK Parti'yi kapatma ile tehdit etmiyor. Gerilerden, çok gerilerden bir mezarın derinlerinden gelen bir ses gibi Türkiye'yi, karanlık bir girdabın içine çağırıyor.

İddianamenin sarıldığı ve isnat ettiği suçu dayandırdığı laiklik tanımı, laiklik de dahil bir toplumu bir arada tutacak temelleri kökünden sarsıyor. Ak ile kara: Ya laiklik prensibi bireyin kamu erki ile ilişkisinde ortak paydayı oluşturacak; ya da bir "yaşam biçimi" olarak bizim özgürlüklerimizi sınırlayan totaliter bir ideolojiye dönüşecek. üstelik bu "yaşam biçimi"nin arkasındaki inanca, (çağdışı bir bilim anlayışına ve vülger pozitivizme) aklımızı, duygularımızı ve ahlâkî değerlerimizi iptal ederek hep birlikte bağlanacağız. Sınav bu; birini seçin.

"Düşünce sistemi"nden, "ideoloji"den, "yaşam biçimi"nden söz eden kişileri ve kurumları bir araya getirin, dünyanın en dahi teorisyenleri ile birlikte yıllarca çalışsınlar, bizi o daracık elbisenin içine sokamazlar.

Siyasete içeriden bakanlar tedirgin. Tedirgin olmasınlar. Bu dava AK Parti'nin davası değil. Herkesin hep birlikte "Ak ile Kara"dan birini seçeceği bir sınav. Ortalığa dökülen leş kargaları umutlanmasınlar. Hesapları yanlış. Tarihin çarklarını, bütün fırsatçılar bir araya gelse geriye çeviremezler.

% 46,7'nin sahibi ve temsilcisi hakkında tekrar tekrar düşünelim. İddianamede yer alan suçların büyük kısmı % 46,7 öncesine ait. Ak ile kara hangisi?

M. Ali Birand, dünkü yazısında iddianın; "Sizinle iktidarımızı paylaşmak istemiyoruz. Bunu engellemek için her yolu deneyeceğiz" anlamına geldiğini yazıyor. Sorun bugün şu ki, AK Parti ile iktidarı paylaşmak istemeyenlerin, devletin ağır yükünün çok azını taşıyacak mecalleri, becerileri ve akılları bile yok.

"Laik yaşam biçimi"ne aykırı bir söz söyleyelim: "Her şerde bir hayır vardır". Kriz güçlü bir dalga yarattı. AK Parti bu dalganın üstünde, ülkenin bütün hurdalarını tarihin çöplüğüne sürükleyecek. çünkü AK Parti, ak ile kara kadar açık biçimde, Türkiye'nin ileri, medenî ve çağa uyumlu güçlerinin temsilcisi olduğu için bu krizin üstesinden gelecek. AK Partililer, kendilerini atayan cumhurbaşkanlarını temsil eden Anayasa Mahkemesi üyelerine değil, Türkiye'nin dinamiklerine güvenmeli.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi