M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Resmî İdeoloji Faşistlerinin Özlediği Millî Şeflik Rejimi

Resmî İdeoloji Faşistlerinin Özlediği Millî Şeflik Rejimi

DİKKAT PROVOKASYON: Parayla tutulmuş veya militan birine sarık, cübbe, şalvar giydirebilir, istedikleri bir yere gönderebilir ve resmini çekip gazetelerinde basarak, tv’lerinde yayınlayarak “İşte dinciler, işte yobazlar!...” diyerek kışkırtma yapabilirler. Bu şahıs Müslüman kesime mensup safın ve cahilin biri de olabilir. Onu da yönlendirebilirler, manipüle edebilirler.

DİĞER BİR PROVOKASYON: Aynı senaryoyu çarşaflı ve peçeli bir kadın şeklinde de sahneye koyabilirler. çarşaflıyı bir heykelin yanından geçirirler ve bunu Atatürk’e hakaret olarak yorumlayabilirler.

Eskiden yaptıkları gibi birkaç yere bomba attırırlar ve bunları dinciler attı diyebilirler.

Onların dinî cemaatler içinde bol miktarda ajanı, casusu, provokatörü, yönlendiricisi bulunmaktadır.

Demokrasi düşmanı faşistlerden her türlü ahlâksızlık, entrika, düzen, dolap, dalavere beklenir.

Benim çocukluğumda tek parti devrinde iki dereceli seçim sistemi vardı. Başta tek parti vardı, başka parti yoktu, siyasî parti kurmak yasaktı, kurmaya kalkanın anasını ağlatırlardı. Seçimler yapılacağı zaman listeler Ankara’da hazırlanırdı. Halk birinci seçmenleri (müntehib-i evvel) seçer, onlar da Ankara’dan gelen tek parti aday pusulalarını sandığa atardı. Oylar açıkta atılır, sayım gizli yapılır ve neticede Millî Şefin partisi yüzde 99,9999 seçimi kazanırdı. Bu adamlar o mutlu günlerin hasreti içindeler. Demokrasinin türleri vardır ve onlara göre en iyisi, mükemmeli benim anlattığım tek parti iki dereceli seçimlerdir.

Böyle seçimlerin yapıldığı zaman Millet Meclisi’ne Kamutay denilirdi ve kürsünün arka tarafındaki duvarda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” levhası vardı.

Millî Şeflik devrinin özellikleri nelerdi?

1. Cebinde 10 dolar yabancı parayla yakalanan vatandaş tutuklanırdı.

2. Millî Şefin Teknik üniversitede okuyan oğlu, yurt olarak Dolmabahçe sarayını kullanırdı ve o zamanın parasıyla bir kış mevsiminde sarayı ısıtmak için 70 bin lira harcanırdı.

3. İstanbul’da ekmek vesikayla idi. Vesikası olmayan, bir lokantaya gidip yemek yiyemezdi.

4. İkinci dünya savaşı boyunca İstanbul’da sıkıyönetim vardı.

5. 1944’te milliyetçiler ve Türkçüler tutuklanmış, Bahçekapı’daki Em. 2’ci Şube/Sansaryan hanındaki tabutluklarda feci ve insanlık dışı işkencelere tâbi tutulmuştu.

6. Köylülerin çoğu ayakkabı bulamadığı için çarıkla gezerdi. çarık bulamayanlar da çıplak ayakla...

7. Türkiye’nin hiçbir köyünde elektrik yoktu.

8. Yol yoktu, su yoktu, sağlık ocağı yoktu.

9. âsâyiş berkemaldi, bir jandarma onbaşısı on köyün halkını önünde susta durdururdu.

10. General Mustafa Muğlalı doğuda 33 vatandaşı yargısız olarak kurşuna dizdirmişti.

11. Millî Şefin kardeşi Kambur Rıza milyarder olmuştu.

12. Fakir köylülere angarya usulüyle köy okulları yaptırılmış ve bu çürük binalar kısa zamanda çökmüştü,

13. İmtiyazsız sınıfsız bir toplum (!) olduğumuz için trenlerde üç mevki vardı: Birinci mevki, ikinci mevki, tahta sıralı üçüncü mevkii. Bu sonuncu mevki, velinimetimiz halk çoğunluğuna mahsustu.

14. Yolcu vapurlarında fakir ve parasız halk güvertede yağmur altında eşya sandıkları ve hayvanlarla birlikte seyahat ederdi.

15. Din eğitimi yasaktı. Din hizmetlisi yetiştirilmiyordu. Uzak dağ köylerinde, başka bir yerden hoca getirilinceye kadar bazen cenazeler kokardı.

16. Eski camilerin yüzde sekseni kapatılmıştı.

17. Binlerce tarihî cami satılmış, kiraya verilmiş olup amacından başka şekilde kullanılmaktaydı. (İnanmayan çıkarsa, “Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı” adlı kitabımı okuyabilir. Bedir Yayınevi.)

18. Komünizme karşı, dine biraz hürriyet verilmesi talebine karşı devrin başbakanlarından biri Meclis kürsüsünden “Ben kızıl zehre karşı Yeşil zehri panzehir olarak kullanamam” diye haykırmıştı.

19. Atatürk’ün kapattırdığı Mason locaları onun ölümünden sonra tekrar açılmıştı.

20. Bir yerde toplanıp zikrullah yapmak çok ağır bir suçtu ve yakalananlara cani muamelesi yapılırdı.

21. Bediüzzaman Said Nursî sürgündeydi, çok ağır baskılar altındaydı.

22. Nakşi şeyhlerinden Abdülhakim Arvasî, Ankara’nın Bağlum köyüne sürülmüştü. Orada vefat etmiştir.

23. Ezan-ı Muhammedi okumak yasaktı. Okumaya kalkan Müslümanlara büyük zulümler yapılırdı.

24. 1944’te Antalya müftüsü savcılığa getirilmiş ve sorgulanmıştı. Suçu: Camide, müezzin Türkçe kamet getirdikten sonra dudaklarının kıpırdamasıdır. Vay sen Arapça kamet getirdin ha!.. (Meclis zabıtlarında, Antalya milletvekili Rasih Kaplan’ın konuşması ile tarihe geçmiştir.)

25. Türkiye halkı üç hastalıktan kırılıyordu. Verem, sıtma, bazı bölgelerde frengi.

26. Millî Şef uçağa binmezdi. Kendi özel “Beyaz Tren”i ile gezerdi.

27. Millî Şefin eşi Ankara’dan İstanbul’a özel Beyaz Trenle gelişinde, bu haberi birinci sayfadan değil üçüncü sayfadan veren Tasvir gazetesi sıkıyönetim kumandanlığı tarafından kapatılmıştı.

29. Zonguldak vilayeti köylüleri kömür madenlerinde hizmet etmeye mecburdu. Bu hizmetten kaçanlara asker kaçağı muamelesi yapılırdı.

30. İşçi emekliliği yoktu. İşçiler esir gibi çalıştırılırdı.

Yukarıdaki otuz madde şu anda hemen hatırıma gelenler... Bunların sayısını 100’e çıkarmak mümkündür.

İşte bugünkü resmî ideoloji faşistleri ve militanları Türkiye’yi bu eski günlere döndürmeye çalışıyor.

GURABA DERGİSİ

Guraba ismiyle yayınlanmaya başlanan aylık ilmî, tasavvufî, edebî, siyasî dergiyi bütün ehlisünnet Müslümanlarına tavsiye ediyor ve desteklenmesini diliyorum. 1 no.lu mart sayısında önemli ilmî yazılar, araştırmalar, uyarılar, olumlu tenkitler yer almaktadır. Böyle dergilerin desteklenmesinde ve okunmasında büyük faydalar ve hayırlar vardır. Yirmi otuz yıldan beri ehlisünnete saldırılar artmış, nice bid’at ve dalalet fırkası ortaya çıkmıştır. Bu fırkalar ve bid’atler ümmet-i Muhammed’in birliğini bozmakta, zihinleri teşviş etmektedir. İtikadın sıhhatini korumak için bu devirde yapılacak en önemli iş müctehid mezheb imamlarımızın izinden gitmek, dinî konularda kendi kafamıza göre ahkam kesmemektir. Ehliyeti olmayan kimseler kendi re’y, heves ve hevalarıyla Kur’an’dan ve Sünnetten hüküm çıkartamazlar, onları cahilce yorumlayamazlar. “Madem ki, Kur’an-ı Kerim bizim kutsal kitabımızdır, öyleyse her Müslüman eline bir meal veya tercüme almalı ve kendi kafasına göre ictihad yapıp ondan hüküm çıkartmalıdır” düşüncesi son derece yanlış ve tahrip edicidir. Guraba’nın bir nüshası 3 YTL’dir.

Posta ve mail adresleri: GURABA dergisi, Midhatpaşa cad. Sondurak Camii çıkmazı çakıroğlu işhanı no: 202/70 ümraniye/İstanbul...


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi