Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Tecavüzden kurtaracak her metod “etik”tir!

Tecavüzden kurtaracak her metod “etik”tir!

önce "hikâye"yi mi anlatsam, "hadise"yi mi?.. En iyisi mi, önce "hikâye"yi anlatayım... Aslında, çok bilinen bir hikâye... Ama ben, merhum Nasreddin Hoca’nın, "Bilenler, bilmeyenlere anlatsın" deyip de minberden indiği gibi yapmayacağım... Bilenler tekrar okusun, bilmeyenler öğrensin diyerek yeniden anlatacağım... Evet, anlatacağım... çünkü, bu ülkede; "yarışmacı" olarak televizyon ekranlarına çıkıp; "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" sözündeki "talkın"ın "telkin" demek olduğunu, "külçe gibi yığılmak" sözünün "takatsiz kalmak" demek olduğunu bilmeden, "pahalılık" diyen insanlar var!.. Dolayısıyla; "Du bakali n’olcek?" sözünün ne anlama geldiğini bilmeyenler de olabilir düşüncesiyle, bu sözün "hikâyesi"ni anlatarak gireceğim yazıya... Anlatacağım ki; bilenler, "bilmeyenler"e anlatsın da, televizyona-melevizyona çıktıklarında, "rezil-kepaze" olmasınlar!..
DU BAKALİ N'OLCEK?
Efendim;
Adamın biri, karısının bir "halt" karıştırdığından şüphe ediyor, ama son derece "iyi niyetli" olduğundan ona "toz" kondurmak da istemiyormuş!..
Sonunda, "şüpheleri" galip gelip de, geceleri gözlerine uyku girmez olunca, bir "dedektif" tutmuş!..
"Hele takip et karımı!.. Durumu da, anında rapor et bana!"
Dedektif, başlamış takibe... Tabiî, kadının ne yaptığını, nereye gittiğini anında bildiriyor kocasına...
"Şu anda evden çıktı... Caddede kendini bekleyen lüks bir arabaya bindi!"
Kocası;
"Du bakali n’olcek? Takip et!"
Dedektif takipte... Kadın, otomobiline bindiği erkekle birlikte yemekte...
Dedektif, durumu bildiriyor:
"Şu anda şampanya içiyorlar... Herifin eli, karınızın omuzunda!.. Yemekten kalktılar, şu anda dansediyorlar!.. Karınız, başını herifin omuzuna yasladı!.. Herifin eli, karınızın belinde!"
Kocası;
"Du bakali n’olcek?.. Takibi sürdür!"
Biraz sonra dışarı çıkarlar... Birlikte adamın evine gelirler...
Dedektif, raporunu sunar:
"Şu anda herif soyunuyor... Aaa, şimdi de karınızı soymaya başladı!.. İkisi de çırılçıplak!"
Kocası;
"Du bakali n’olcek?"
Dedektif;
"Birbirlerine sarıldılar!"
Kocası;
"Du bakali n’olcek?"
Dedektif;
"Perdeyi çektiler, ışıkları söndürdüler!"
Kocası;
"Du bakali n’olcek?!?"
HER KAFADAN BİR SES çIKIYOR!
İtiraf etmeliyim ki;
Karıştırılan bunca "halt"a rağmen, hâlâ bir "iyimserlik" havası var birçoklarında!..
Gece gördüğü "kâbus"u bile "hayra yorma" aymazlığındaki nice insan, hâlâ "iyimser bir beklenti" içinde!..
Olan-biteni görebilmek ve kavrayabilmek için, "dedektif" olmaya gerek yok!..
Her şey ayan-beyan ortada!..
AK Parti hakkında bir "kapatma dâvâsı" açıldı.
Şu anda, "her kafadan bir ses" çıkıyor!..
Kimi, diyor ki;
"Bağımsız ve tarafsız yargıya güvenin ve çıkacak karara saygı gösterin!"
Kimi de diyor ki;
"Yargı aşamasında yasalarda veya Anayasa'da bir değişiklik yapıp da, parti kapatmayı zorlaştıracak kararlar almak etik olmaz!"
Gece gördüğü "kâbus"u bile "hayra yorma" aymazlığındaki nice insan ise, "bekleme"yi tavsiye ediyor!..
Aynen, "du bakali n'olcek" hikâyesinde olduğu gibi!..
"Hele bekleyelim... Belki de kapatma yönünde bir karar çıkmaz!" eblehliği içinde bekleşenler var!..
Belli ki, bu "iyimser" takım, Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünden ve kararların nasıl verildiğinden habersiz!..
BU YARGIYA NASIL GüVENİLİR?
Ne demiş atalarımız;
"Perşembe'nin geleceği, çarşamba'dan bellidir!"
Aynen bunun gibi, "AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açılacağı" da belliydi!..
Genelkurmay sitesine 27 Nisan 2007 gecesi konulan "e-muhtıra" neyin işaretiydi?..
İddialara göre; aynı günlerde Anayasa Mahkemesi'ne gidip, "Ya CHP'nin 367 başvurusu paralelinde karar verin, ya da darbeye hazır olun!" mealinde sözler sarfeden "Kuvvet Komutanı"nın tehditleri neyin habercisiydi?..
Malûm; Taraf'tan Yasemin çongar, 8 Nisan günü bu mealde bir yazı yazmış ve demişti ki;
"Mesela, Anayasa Mahkemesi'nin geçen yılki o evlere şenlik 367 kararına imza koyan yargıçlar arasında bu ahlaki yükü aylardır sessizce taşıyanlardan bazılarının artık çok zorlandıklarını düşünüyorum. Ve umuyorum ki, bir gün konuşacaklar.
(...) Dönemin kuvvet komutanlarından biri; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin meşrebine uygun saymadığı bir siyasetçinin çankaya'ya çıkmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi'ne görev verdi mi?
Bu göreve 'Olmaz Paşam' diye karşı çıkan yargıçlar kimdi?"
Hemen söyleyelim, bu yazı "tekzip" edilmedi... Ne Anayasa Mahkemesi tarafından, ne de "komutan"lar tarafından!..
Demek oluyor ki;
"Bağımsız" ve "tarafsız" denilen "yargı"mız, bu olayda olduğu gibi, "tehdit"le karar almış!..
Peki, "367 kararı"nı tehditle alan bir Anayasa Mahkemesi'nden aynı AK Parti konusunda "adil bir karar" vermesini bekleyebilir, böyle bir mahkemenin vereceği karara "güven" ve "saygı" duyabilir misiniz?..
Hani, derler ya;
"Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır!"
Ya 367 kararı da, "kapatma"nın teminatı olursa?!?..
Gel de güven, böyle bir "yargı"ya!..
ŞU YAPILANLAR çOK MU ETİK?
Ya şu; "Bu aşamada parti kapatmayı zorlaştıracak düzenleme yapmak hiç etik olmaz" diyenlere ne demeli?..
Bu ülkede, sanki her şey "etik" ölçüler içinde yürüyormuş gibi, kalkmışlar "etik dersi" veriyorlar!..
Sanki, "e-muhtıra" çok mu "etik"ti?..
Sabih Kanadoğlu'nun ve onun görüşüne, "denize düşenin yılana sarılması" gibi sarılan CHP'nin son anda ortaya çıkıp "367 dayatması"nı gündeme getirmesi ve dolayısıyla Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemesi çok mu "etik"ti?
Bay Baykal'ın, "367 çıkmazsa, çatışma çıkar!" sözü çok mu "etik"ti?..
"CHP'liler" başta olmak üzere, "azgın azınlık"ların meydanlara dökülüp, ellerinde; "Abdurrahman Yalçınkaya, ne bekliyorsun?.. Türban takmayı mı" yazılı pankartlarla "yargıyı etkilemeye" çalışmaları çok mu "etik"ti?..
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın, tam da bu "pankartlardaki mesaj"a uygun davranıp; tamamı "yalan" ve tamamı "tekzip" edilen haberlerden bir "iddianame" hazırlayıp, "kapatma dâvâsı" açması "etik" midir?..
Değil Türkiye'de, dünyada eşi-benzeri olmayan bir taleple, hem de "Anayasa'ya aykırı" olmasına rağmen, iddianameye "Cumhurbaşkanı"nı da koymak, "etik" midir?..
"Etik" olmayan daha nice olay var ki, hepsini saysak, sayfalarca yer tutar!..
NE GEREKİYORSA YAPILMALI!
Şu garabete bakın ki;
"Ahlâkî olmayan" girişimlerin hepsini gerçekleştiren zevat, şimdi kalkmış, "AK Parti'ye etik dersi" veriyor!..
Bana sorarsanız, derim ki;
AK Parti, "ne yapacak" ise, "hiç vakit kaybetmeden" yapmalıdır!..
"Du bakali n'olcek" deyip de, "büyük bir iyimserlik havası" içinde "perde"lerin inmesini, "ışık"ların sönmesini beklemek yerine, "kapatmayı önleyecek" girişimleri "bir an önce" başlatmalıdır!..
Anayasa'da "tam değişiklik" mi yapacak, "kısmî değişikliğe" mi gidecek, yoksa sadece "68. ve 69. madde"leri mi değiştirecek; ne yapacaksa, "acilen" yapsın!..
"Etik" olur mu, olmaz mı?..
Bu, sonraki tartışma!..
Unutmayalım ki;
"Tecavüz"den korunmak için başvurulan her yöntem "etik"tir!.. Bu dâvâda da, "millî iradeye tecavüz girişimi" vardır ve bundan kurtulmak için izlenecek her yol "meşru"dur, "etik"tir!..
Aksi halde;
"Tecavüz"den kurtuluş yok!..
"Hukuk kılıflı tecavüz"den!!!..
---------
Yargı, ne kadar bağımsız?
Herhalde itiraz eden olmaz... Yassıada'da, merhum Adnan Menderes ve iki bakanı hakkında verilen kararlar, "hukuken idam" kararları değil, "siyaseten katl" kararlarıydı.
Bunlar bazı hukukçuların kişisel yanılgıları değildi. Türkiye'deki, "hukuk eğitimi"nin ve "hukuk ideolojisi"nin dışavurumlarıydı...
- 27 Mayıs, yeni kurulan Anayasa Mahkemesi'ne 'devrimci' üyeler atamış ve Anayasa Mahkemesi de 1965 yılında "27 Mayıs'ı eleştirmek suçtur" diye karar verebilmişti!..
- 1970'lerde Ecevit, seçim meydanlarında; "Türkiye'de yargı devrimci, ilerici unsurların elindedir" diye konuşurken haklıydı!.. Yargı, seçilmiş AP iktidarına karşı siyasî muhalefet yapıyordu o yıllarda!..
- 28 Şubat sürecinde yüksek yargının bazı mensupları Genelkurmay'a gidip "askerden brifing" almışlar, sonra da askeri alkışlayarak dönüp adalet kürsülerine oturmuşlardı!..
Sorarım size, tüm bunlar, "Yargı"nın; "Bağımsız, tarafsız ve adil" olduğunun işaretleri midir, yoksa "Egemen'lerin hizmetinde" olduğunun işaretleri mi?
"Yargıçlar" için, hani "vicdan ile cüzdan arasında" diyorlardı ya, galiba fotoğraf değişti... Yargıçlar, "rütbe ile postal arasında" gibi geliyor bana!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi