CHP olmasaydı?

CHP olmasaydı?

Başsavcı, AK Parti'yi kapatma davasını açınca Baykal, tam üç gün sessizliğe bürünmek yerine, anında bir karşılık verseydi... Demokrasilerde parti kapatmanın bu kadar ucuzlamaması gerektiğini söyleseydi...

Yargının bu dava ile partiler demokrasisini kilitlediğinden şikâyetçi olsaydı... AK Parti'ye isnad edilen suçlar karşısında fiili güvencenin CHP olduğunu ileri sürseydi... Topluma dönüp, CHP dururken Cumhuriyetin temel prensiplerine kimsenin yan gözle bakamayacağını, bu yüzden herkesin müsterih olması gerektiğini açıklasaydı... Evet, Baykal CHP lideri sıfatıyla bütün bunları yapsaydı, ne olurdu? Baykal'ın itibarı ve CHP'nin oyları ne duruma gelirdi?

26-27 Nisan tarihlerinde CHP olağan kurultayını yapacak. CHP'de çatlak ses çok; ama Baykal'ın koltuğunu sarsacak bir alternatif görünmüyor. Türkiye AK Parti'nin karşısında muhalefet olarak CHP'ye, CHP ise Baykal'a mahkûm görünüyor. Demek ki bütün sıkıntılarımızın kaynağında yer alan muhalefet boşluğu devam edecek.

Türkiye'de işlemeyen, yolunda girmeyen tek şey muhalefet. Demokrasi seçim sandığında "kim yönetecek?" sorusunun cevabını veriyor. çoğunluğu kazanan hükümeti ve ülkeyi yönetme görevini teslim alıyor. Siyaset boşluk kabul etmez. İktidar, gücü nisbetinde hükmünü icra ediyor. Sınırı, anayasal kurallar çerçevesinde muhalefet tayin ediyor. Türkiye'de ise muhalefet boşluğunu, devlet içindeki iktidar merkezleri tamamlıyor. Silahlı gücün siyasete müdahalesi, yargının fırsat buldukça yasama ve yürütme organına ipotek koymaya kalkması aslında CHP'nin dolduramadığı boşluk yüzünden. CHP ise, muhalefet sorumluluğunu üstlenmek yerine fiili muhalefeti yapan, iktidarı kilitleyen ve engelleyen bu merkezlerin sözcülüğünü üstleniyor. Devlet içindeki bürokrasiyi muhalefet merkezleri, CHP'yi de bu merkezlerin yasama organındaki uzantısı veya sözcüsü olarak kabul edince, yaşadığımız siyasal krizlerin doğası ortaya çıkmıyor mu?

12 Mart Muhtırası sonrasında, CHP'nin Nihat Erim hükümetine dahil olması üzerine genel sekreterlikten istifa eden Ecevit'in yerine gelen Kamil Kırıkoğlu'nun CHP tarihine damgasını vuran sözünü hatırlayalım. Kırıkoğlu, CHP'nin halkın değil devletin partisi olduğunu söylemişti. Soyutlama yeteneği aksayınca, devlet yanlış anlaşılıyor. Devlet bir parti için, gücüne itaat edilecek, emrine girilecek bir varlık değil; sevk ve idare edilecek bir cihazdır. Devletin partisi olmak, halkın karşısında devlet içindeki bürokratik oligarşinin çıkarlarını temsil etmektir.

CHP'nin bugün derinleşen ve çözümsüz görünen kimlik bunalımının arkasında, hizmetine girilecek bir devlet iktidarının kalmaması yatıyor. Bir zamanlar devletin ve milletin âlî çıkarlarını temsil ettiğini öne süren bu oligarşi, şimdi sadece sahip olduğu ayrıcalıkları sürdürme telaşında. Allah göstermesin çılgınlık tesadüf eseri galip gelse ve Türkiye'de bir darbe olsa, darbeciler kendi çocuklarına asgari şartlarda yaşayabilecekleri bir ülke bile bırakamayacaklar.

Gelenek bazen güç verir ve bir kurumu kanatlandırıp yükseklere çıkartır. Bazen de ayak bağı haline gelir, bir adım ileri gitmesine bile engel olur. CHP'nin yer yer kirli ve karanlık, ve yer yer demokratik ve açık bir geleneği var. Türkiye'de faşizm denemeleri, Recep Peker döneminde CHP marifetiyle yapıldı. CHP'nin içinde devletçi gelenek hâlâ çok kuvvetli. Buna karşılık Ecevit'in bir zamanlar başarıya taşıdığı halkçı geleneğin önü kapalı görünüyor.

Demokratik siyasete kural dışı müdahalelerin müsebbibi, CHP'nin bir türlü dolduramadığı boşluk. Israrla ve inatla doldurmaktan kaçındığı boşluk. Bugün CHP, Baykal eliyle izlediği politikaların tam tersini izlese ne olur? Daha istikrarlı bir Türkiye olmaz mı? üstelik güçlü bir iktidar adayı CHP ortaya çıkmaz mı? 301. madde konusunda CHP'nin izlediği tutumun, sosyal demokrat bir parti ile bağlantısını kurmayı deneyerek bir özeleştiri yapılsa, birçok şey değişmez mi?

Yaptıklarının tam tersini yapan bir CHP hayal etmek, daha iyi bir Türkiye hayalinin çok önemli bir parçası değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi