Bayramın ardından

Bayramın ardından

Dokuz günlük tatille birlikte bir Kurban Bayramını daha geride bıraktık. Dönüşünü son günlere bırakanların bir kez daha bile bile ve göz göre göre yakalandıkları trafik çilesi, problemin her geçen gün daha da kronik hale gelmesinde sürücülerin de yabana atılmayacak “katkı”larını yeniden gözler önüne serdi.

Yanı sıra, trafiği rahatlatacak projelerin olabildiğince hızlandırılıp bir an önce tamamlanarak hizmete sokulmasının kaçınılmazlığını da.

İstanbul’a yapılacağı söylenen üçüncü havaalanı ile üçüncü Boğaz köprüsü ve Marmaray sistemi ile İzmit Körfezine kurulacak köprüden; karayollarındaki yoğunluğu azaltıp diğer ulaşım alternatiflerini cazip hale getirecek hızlı tren ve deniz araçlarına kadar birçok proje devreye sokulmalı ki, hem giderek daha bunaltıcı hale gelen tıkanmalar aşılsın, hem de kazalar azalsın.

Bu bayramın çok konuşulan konularından biri, kurban fiyatlarının yüksekliği idi. Tarım Bakanı önce “Kurbanlık almak için acele etmeyin, arefeyi bekleyin, fiyatlar o gün iner” dedi, sonra vadeyi bayramın üçüncü gününe uzattı. Ancak göründüğü kadarıyla, beklenen düşüş olmadı.

Bunda, Et ve Balık Kurumunun satıcılara verdiği “Elinizde kalan hayvanları, günün rayiç fiyatı üzerinden satın alacağız” güvencesi de etkili olmuş olmalı. Onun için, hangi fiyata olursa olsun satarak elden çıkarma yoluna gitmediler.

Yine Tarım Bakanı, “Bayramdan sonra et fiyatları düşecek” de demişti. Ancak görünen o ki, dünyada etin en pahalı olduğu ülke olmaya bundan sonra da devam edeceğiz. Ve bunun en önemli sebeplerinden biri, fiyatları kontrollü bir şekilde bu seviyede tutmayı sürdüren, düşmesine müsaade etmeyen, ama kademeli bir şekilde yükselmesine göz yuman devletin müdahalesi.

Bunun ötesinde, uygulanan hayvancılık politikasının da bütün boyutlarıyla mercek altına alınıp enine boyuna tahlil edilmesine ihtiyaç var.

Konuyla ilgili olarak yakın zamanlarda Tarım Bakanınca hazırlanan bir raporu Başbakanın yetersiz ve çelişkili bulup Bakanı “fırçaladığı”na dair haberler çıkmıştı. Ama başarısızlığın olumsuz sonuçları tek bir kişiye fatura edilerek işin içinden çıkılamaz. Neticede hükümetin tarım ve hayvancılık politikalarıyla bu noktaya gelindi.

Bayram günlerine rastladığı için kaynayıp giden önemli bir gelişme de, ABD’nin NATO’ya mal ederek gündeme getirdiği füze kalkanı projesinin tüm üyelerce onaylanması oldu. Afganistan’daki NATO operasyonlarında sivillerin can vermeye devam ettiği bir ortamda, yazılı metinde İran’ın adını geçirmeyen, ama Sarkozy’nin şifahî olarak “Bizde kediye kedi derler, bu sistem de İran’a karşı kuruldu” dediği kalkan kararında Türkiye gerçekten söylendiği gibi ittifakın prestijini mi korudu, yoksa komşularına karşı kendisini zora sokacak bir riske mi girdi?

Füze kalkanı ile İran arasında bağlantı kurma işlevini, İslâm dünyasında büyük infiale yol açan karikatür krizinin baş aktörlerinden Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine getirilmesi esnasında yaşanan “kriz”de, Türkiye’nin onayı ile kaşla göz arasında ittifakın askerî kanadına dönüş yapan Fransa’nın üstlenmesi de ilginç.

Dileyelim ki, esas itibarıyla İsrail’i korumayı amaçladığı iddia edilen füze kalkanı projesiyle ilgili olarak takip edilen politikalar ve gelinen nokta, Türkiye’yi önümüzdeki on yıllarda tatsız sürpriz ve emrivakilerle karşı karşıya bırakmasın.

«««

İsmail Ambarlı da bir bayram günü terhis belgesini alarak “El mevtü hakkun” fermanını imzalayanlar kervanına katıldı. 80’li yıllarda İstanbul’da iken Büyükçekmece’deki evinde zaman zaman görüşür, sohbet ederdik. 27 Mayıs ortamında emek verip çilesini çektiği Zülfikar, İhlâs ve Uhuvvet gibi gazetelerin ciltlerini onun arşivinde görmüştük. Allah rahmet eylesin. Köprü’de birlikte çalıştığımız oğlu Muhammed Nur başta olmak üzere aile efradının başı sağ olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi