Resul Tosun

Resul Tosun

Hayır diyebilmek

Hayır diyebilmek

ABD ve batı ülkeleri üzerindeki İsrail etkisini, yönlendirme ve baskısını bilmeyen yok. Her türlü hak ihlali ve katıksız cürüm halinde bile İsrail'in yanında duran bir batı zihniyeti var.

Şuur altındaki İslamafobia ile hareket ederek Türkiye'ye de düne kadar çifti standart uygulayan bir batı var. AB üyeliğinde, Kıbrıs ve terör örgütü konularında bu çifte standardını gizleme ihtiyacı bile hissetmeyen bir batı var.

Bununla birlikte Türkiye'nin eksen değiştirmesinden korkan bu endişe ile Türkiye'yi oyalayan bir batı var.

Düne kadar da istisnaları tenzih ederek söylüyorum, kifayetsiz yöneticiler elinde batının bu güvensizliğine karşı sesini çıkaramayan boyun eğen bir Türkiye vardı.

Bugün durum farklı. Stratejik derinlik üzerine kafa yormuş bir ekip işbaşında.

Dostunun düşmanının hatta ana muhalefet liderinin bile itiraz edemediği başarılı bir dış politikası var Türkiye'nin. Türkiye bu ekip elinde dünyadaki itibarını katlaya katlaya bugünlere gelmiş ve milli çıkarlarını korumada bölgenin çıkarlarını korumada takdir edilen bir çizgi takip etmiştir. Bu ekip birilerinin telkinleriyle hareket eden değil, dünya gerçeklerini, bölge gerçeklerini göz önünde bulundurarak milli bir politika vaz etmiş ve sürdürmektedir.

NATO konusunda da aynı durum söz konusudur.

Herkes biliyor ki, NATO'nun en büyük ortağı olan ABD, İsrail hassasiyetini öncelemekten çekinmemektedir.

Bugün İsrail kendisine en büyük tehdit olarak İran'ı görüyor. İran'daki İslami Cumhuriyet nizamını görüyor. İran'ın nükleer silah üretmesinden korkuyor. Bu korkuyu ABD dahil bütün batıya artırarak pompalıyor.

Zaten İslamafobia ile muallel olan batı dünyası da İran'a karşı bu yönlendirmenin etkisiyle hareket ediyor.

NATO, SSCB çöktükten sonra düşmansız kalmış konsepti boşalmış işlevini kaybetmiş bir örgüte dönüştü. Ama siyasi yapısıyla kurumsal yapısıyla silahlı gücüyle kanlı canlı ortada duran bir pakt.

Yeni konsepte düşman olarak siber tehlikeyi de koymak istiyor ve bunun adını da İran yahut Ortadoğu olarak tasarlıyordu.

İşte Türkiye'nin tarihi misyonu da tam burada başladı. Türkiye, NATO'nun ABD' den sonra en güçlü ikinci üyesidir. Bölgede patlak verecek olan bir harbin Türkiye'ye de hasar vereceğini görmemek için kör olmak gerekir.

Öte yandan bu hükümetin başlattığı komşularla sıfır problem ilkesinden taviz vermesi bugüne kadar elde ettiği kazanımları ve itibarı da elinin tersiyle itmesi demektir. Zaten işlevini yitirmiş bir NATO için böylesi bir öngörüsüzlüğe değmezdi.

Değmezdi ama NATO'nun 27 üyesiyle köprüleri atmak da gerçekçi bir politika değildi.

Türkiye'nin dengeyi sağlaması gerekiyordu.

Türkiye takip ettiği bu denge politikası sayesinde batıyı kimi adımlar atmaya mecbur bırakmıştı. Mesela batı bu denge politikası sayesinde PKK'yı terör örgütü listesine almak zorunda kaldı. AB'ye müzakereleri başlatmaktan kaçamadı. Kıbrıs konusunda köşeye sıkıştı.

Füze kalkanı konusunda da Türkiye bu denge politikasını uyguladı.

Türkiye böylece batının aşırılığını törpülemiş ve bölgenin gerçeklerine uygun bir politika takip etmiş oldu.

Bakmayın bazı İran yetkililerinin füze kalkanı konusunda Sarkozy'yi doğrulayan beyanatlarına. Sonuçtan İran son derece memnun ve Türkiye'ye medyunu şükrandır. Rahatsız olan taraf İsrail'dir.

NATO Türkiye sayesinde İsrail'in ileri karakolu olma tuzağına düşmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Resul Tosun Arşivi