Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

İstisnalar da var

İstisnalar da var

Bilindiği üzere geçtiğimiz hafta öğretmenler günüydü. Yazılı ve görsel basında, öğretmenlerle ilgili övgüler ve çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Okulda kutlamalar vardı ve öğretmenlerle ilgili sorunlar gündeme geldi. Aynı gün e-posta adresime gelen bir mailde bir genç kız ilkokulda öğretmeninden yediği dayağın kendisini uzun yıllar nasıl etkilediğini paylaşmış ve köşemizde bu tür hatalara da yer verilmesini istemiş. Elbette, mesleğini hakkıyla yapan, yaşadıkları zorluklara hiç aldırmadan çocuklarımıza yol gösteren ve hayatlarını onlara vakfeden öğretmenlerimizi farklı bir yere koyuyoruz. Onlara her zaman hürmetlerimizi sunar ve kendilerine teşekkür borçlu olduğumuzu ifade ederiz. Ancak, onlara zarar getiren bazı istisnalar da var ki, bunları da göz ardı edemeyiz. Açıkcası, genç kızın mektubunu okuduğumda gözümde beni derinden sarsan bir fotoğraf canlandı.

İki yıl önceydi. Kızım okuldan geldiğinde bana şöyle bir soru sordu: "Anne öğretmenlerimizin bize hakaret etme hakkı var mı? Hiç beklemediğim bir soru karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim ve kızımın bu soruyu niçin sorduğunu anlamaya çalıştım. Bunun üzerine kızım o gün yaşadığı o tatsız olayı şöyle anlattı: "bu gün öğretmenlerimizin biri bana çok hakaret etti. Ders çok sıkıcı geçiyordu ben de can sıkıntısından defterimin kıyısına resimler yapıyordum. Elimdeki kalemi görünce üstüme yürüdü, kalemi elimden aldı ve attı sonra: "terbiyesiz, ahlaksız, senin beynini dağıtırım senden zaten olsa olsa ev kızı olur" diye bağırdı. Ben de "beni sınıfta bırakabilirsiniz ama böyle hakaret etme hakkınız yok dedim "Olay büyüdü beni müdüre gönderdiler ama burada da haklı olduğumu bir türlü anlatamadım". Kızımın yaşadıkları bir anne olarak beni gerçekten üzmüştü. Ona belli etmesem de içimden bir şeyler koptu. İster istemez, eğitim sistemindeki çarpık anlayışları, sorgulanamaz kılınan dogmaları, çocukluğumuza giydirilen defolu elbiseleri, ebeveynlerimizin "eti senin kemiği benim" diyerek bizleri yalnızlığa terk etmeleri, düşünmeye ve düşündüğünü ifade etmeye fırsat tanımayan katı kuralları düşündüm ve kızıma gerçekten acıdım.

Ertesi gün, kızımı okulda ziyaret ettim. Sonra öğretmenler odasına yöneldim ve bir gün önce kızıma hakaret eden, onun umutlarına çamur atan o öğretmenle görüşmek istedim. Kapıda karşılaştık, kızımın anlattıklarını dile getirdim ve bundan duyduğum rahatsızlığı ifade ettim. Ama ben daha sözümü bitirmeden, hoca hanım ellerini kaldırarak, "kızınız bana, hakaret etmeyin ama istersiniz beni sınıfta bırakabilirsiniz" diyemez, bana bu şekilde karşılık veremez, sizin gibi anneler olduğu sürece bu saygısızlar var olmaya devam edecek... diyor öfkeyle bağırıyordu. Oysa ben gerçekten konuşmak ve ortamı sakinleştirmek istemiştim ama bu kaba tavır karşısında sesimi yükseltme ihtiyacı hissettim. Ve "Bizler çocuklarımızın haklarına saygı göstermeye, onlara yüksek sesle konuşmamaya, kötü sözlerle itham etmemeye, eleştirmemeye gayret ederken sizin bu yıkıcı tavrınıza hiçbir anlam veremiyorum. Bilmiyorum bu çocuklara bu şekilde davranma hakkını nereden alıyorsunuz? Siz bir eğitimcisiniz ve bizler çocuklarımızı sizlere emanet ediyoruz. Bu nedenle sizden de tıpkı bizim gibi onlara sevgi ve şefkatle muamele etmenizi bekleriz..." diyebildim ama bayan beni dinlemedi, arkasını döndü ve öfkeli bir şekilde gitti. O gün kızıma ve aynı kaderi paylaşan arkadaşlarına dua ettim. Ne buradaki öğretmene ne de onun gibi düşünenlere inanıyor ve katılıyordum. Gençler, saygı sınırını aşmamak kaydıyla, düşüncelerini ifade edebilmeli ve haksızlığa uğradıklarında haklarını koruyabilmeli, gelecekle ilgili beklentilerini ortaya koyabilmeliydiler. Aksi takdirde, düşündüğünü ifade edemeyen, sürekli aşağılanan, umutları yıkılan, takdir edilmeyen, onaylanmayan değer verilmeyen bir gençlik nasıl olur da istikbalin yükünü omuzlarında taşıyabilirdi?

Öğretmenler, talebeleri geleceğe hazırlarken, onları sadece ders başarılarıyla değerlendirmemeliler aynı zamanda, sağlam kişilikli ve ayakları yere basan bireyler olması için de çaba sarf etmeliler. Bu da ancak öğrenciye değer vermek ve bunu ona hissettirmekle mümkün olabilir. Ve şu da bilinmelidir ki, Efendimiz hadisi şerifinde sizin en hayırlınız ilim öğrenen ve öğretendir" sözüyle ilmi öğreten kişi ne kadar değerliyse öğrenenin de aynı şekilde değerli ve önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi