Soğanın sırrı

Soğanın sırrı

On gün kadar oluyor, bir gazeteci dostum, adres listesinde kıyamet gibi salkım-saçak ahbab ve tanıdık isminin yer aldığı bir e-posta gönderdi. Mektubun adı, "İlâç"tı, "pps" uzantılı bir belgeydi.


Çoğunlukla zaman kaybına yol açtığı için açmadan sildiğim tip belgelerden biriydi ama biraz da dostumun ismine güvenerek inceledim.

Çok tatlı, çok inandırıcı bir hikâye anlatıyordu; dayanamadım, ben de birkaç tanıdığıma gönderdim.

İlaç isimli slayt gösterisi şöyle başlıyor: "Soğanın sırrı!"

On paralık soğanın sırrı mı olurmuş yahu demedim; okudum. Siz de okuyunuz (Biraz kısalttım ama...)

1919'da grip 40 milyon kişiyi öldürdüğünde bir doktor, çare bulmak için çiftçileri ziyaret ediyordu. Birçok çiftçi ailesi bu hastalığa yakalanmış ve birçoğu da ölmüşlerdi. Doktor bir tarım işletmesine geldiğinde, orada büyük bir sürprizle karşılaştı; herkes sapasağlamdı. Diğer çiftçilerden farklı olarak ne yaptıklarını sorduğunda kadın ona, evin her odasına tabak içinde soyulmamış bir soğan koyduklarını söyledi. [Dikkat abra kadabra başlıyor!]

Doktor buna inanmadı. Ona, mikroskopta inceleme yapmak için bu soğanlardan birini kendisine verip veremeyeceğini sordu. Kadın, doktora bir soğan verdi; doktor da, soğanda grip virüsü buldu.

Soğan, tüm bakterileri emiyor ve aileyi sağlıklı tutuyordu.

Aynı hikâyeyi bana kuaförüm de anlatmıştı [Hoppala! Kuaför kim; nereden çıktı, demeyiniz; en inandırıcı efsâneleri daima berberler anlatır çünkü!]. Birkaç yıl kadar önce, kuaförün müşterilerinden çoğu gribe yakalanmışlardı ama kuaför salona birkaç tabak içinde soğan koymuş ve dükkânda çalışanların hiçbiri hastalanmamıştı.

[Burada hep beraber "Vay canına!" dememiz gerekiyor; sözü yine doktora veriyoruz.] Bu bilgiyi, tıptan anlayan Oregon'daki bir dostuma gönderdim. O da bana, soğanla ilgili ilginç bir şey anlattı.

[Aldı sazı öteki doktor!] Ağır seyreden bir zatürreeye yakalanmıştım; bir makalede, bir soğanın tam ortadan ikiye bölünmesini ve bir yarısının bir tabak içinde çatalla iyice ezilerek, geceleyin hastanın yakınındaki bir masanın üzerine konulmasını, mikropların ertesi sabah soğanı karartacağını söylüyordu. Söylenileni aynen yaptım. Ertesi gün soğan çok kederli gözüküyordu, ben ise kendimi, çok daha iyi hissediyordum.

Bu makale aynı zamanda, geçmişte odalara konulmuş olan soğan ve sarımsakların, insanları vebaya karşı da korumuş olduğunu iddia ediyordu. Her ikisi de güçlü bir şekilde anti bakteriyel ve antiseptik özelliklerine sahiptirler.

Anlatılan bu şeylerden çıkarılacak sonuç şudur [Yaşasın halk tebâbeti veya alternatif tıp!]: Birkaç soğanı soymadan tabak içinde evin veya büronuzun her yerine yerleştiriniz. Soğan size iyi gelecek, siz ve yakınlarınız hasta olmayacaksınız. Eğer gribe yakalanırsanız da hafif atlatacaksınız...

Kaybedecek bir şey yok, deneyiniz!

Sadece 1 liralık soğan!

Şimdi sazı ben alıyorum! Bu metni yolladığın arkadaşlardan biri telefonda, "Evin her tarafını soğanla donattık, sası sası soğan kokuyoruz ama yine de gripten kırılıyoruz" diye şikâyetlenince onu inançsız biri olmakla suçladım. Mektupta "gribe hiç yakalanmazsınız" demiyordu ki, yakalansanız bile hafif atlatırsınız diyor ve netice bir liralık bir yatırımdan bahsediyordu.

Bu arada masamın üstünde hâlâ iri baş bir kelle soğanın durmakta olduğunu belirtmeliyim (aşağıdaki fotoğrafa dikkat!) Ben bir zararını görmedim; faydası olup olmadığını da bilmiyorum açıkçası.

Derken Zaman gazetesinde yayımlanan sevimsiz bir haber, bütün keyfimi kaçırıverdi. Habere göre Edirne'de bazı vatandaşlar, evlerinin tavanlarına astıkları kuru soğanların kendilerini üst solunum yolu hastalıklarına karşı koruyacağı inancını taşımaktaydılar. Vay canınaydı, bizim "Soğanın sırrı" belgeseli hızla yayılmıştı demek ki!

Başladım gülmeye; "Yahu sizin dünyadan haberiniz yok; soğanın sırrı cihanın dört yanına yayıldı; herkes hevenk hevenk soğan asıyor misafir odalarına" diye zevklendim; ne var ki, o her şeyi bilen, soğukkanlı ve alternatif tıbba şüpheyle bakan doktorlar aynı fikirde değillerdi anlaşılan; yine mâlum tavsiyeler, beylik, heyecan uyandırmayan sıradan tedbirleri sayıp durmaktalar. Aşk ile buyrunuz, Trakya Üniversitesi uzmanlarının tavsiyelerini tekrar edelim:

"Bunlar bâtıl inançlardır. Siz binaenaleyh kış aylarında soğuk algınlığı ve gripten korunmanın başlıca yolları, dengeli ve yeterli beslenme, meyve ve sebze tüketilmesi, bol sıvı alınması ve gerekmedikçe kalabalık ortamlarda fazla bulunmamaktır. Bunun dışında bebekler, gebeler, yaşlılar, kalp, akciğer hastalığı olanların özellikle dikkatli olmaları, soğuk ve kirli havalarda dışarıda fazla zaman geçirmemeleri, açık ve kirli havada egzersiz yapmamaları ve solunum yolu hastalığı geçirenlerle aynı ortamda bulunmamaları önemle duyurulur. Bu arada en önemlisi el yıkamaktır. Ellerin bol sabun ve suyla yıkanması solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşmasını önemli oranda azaltır."

Bâtıl inançmış! Lâfa bakınız sayın okuyucularım; birâder siz tabibsiniz de tâ Oregon'lardan bize mektup yazan hayırseverler doktor değil midir yâni? Sonra efendim, kuaför diye o saygıdeğer Amerikalı kardeşimizin tavsiyesini dikkate almayacak mıyız? Okuyan zanneder ki Edirneliler doktora, hastaneye gitmekten vazgeçip cümleten soğan kürüne yazıldılar...

Alternatif tıptan, özellikle soğandan korkmayız haşmetmeâb tıp çevreleri. Bugün bilimin en sarsılmaz rüknü saydığımız her şey daha düne kadar birilerinin efsâneyle mülemmâ teorisi değil miydi?

Bu da soğan teorisi işte; evvelâ araştırın laboratuvarlarda; sonra beğenmezseniz ince ince kıyıp üzerine tuz ve limon gezdirerek salata yaparsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi