Cemal Nar

Cemal Nar

Alimlerin Devlet ve toplumu Denetimi

Alimlerin Devlet ve toplumu Denetimi

İslam alimleri ümmet adına, İslam devlet başkanı başta olmak üzere bütün idareciler üzerinde murakıptırlar; onları gözetir ve denetlerler. Hak ve hukukta teşvik ve destek verir, haksızlık ve zulümde iyiliği hatırlatır, kötülükten sakındırırlar.

Bu çok zor, çok zahmet ve çileli bir yoldur. Ama mutlaka yapmaları gereken bir görevdir. Zor ve zahmet diyerek kaçamayacakları bir vazifedir.

Neden mi?

Bu iş, alimlere Allah’ın verdiği bir vazifedir: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emrederek kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”( Al-i İmran, 104)

Ümmet üzerine farz-ı kifaye olan bu görev Allahu a’lem alimler üzerine farz-ı ayndır. Çünkü din açısından en önde gelen sorumlular, alimler ve amirlerdir. Sorumluluklarını yerine getirmeyen alimlerin vebalini ve emri maruf, nehy-i münkeri terk edenlerin acı akıbetini görmüştük…



İmam Gazali’ye göre alimin bozulması, hükümdarların bozulmasını, hükümdarın bozulması ise halkın bozulmasını, halkın bozulması da her üçünün birden ortadan kalkmasını, yani devletin ve milletin yıkılmasını sonuçlandırır. Bu bakımdan bir beldenin mamur olması da, harap olması da, o beldenin ileri gelen alim ve yöneticilerinin davranışlarından kaynaklanmaktadır.(Fahrettin Korkmaz, Gazali’de Devlet s. 46)

Bu acı sonucun yaşanmaması için, alimlerin hükümdar üzerindeki murakabe görevlerini iyi yapmaları gerekir. İzzet Molla, haklıdır:

Meşhurdur; fısk ile olmaz cihan harap,

Eyler anı müdahene-i aliman harap.

Ashab-ı Kiram bu konuda çok dikkatli idi ve icab edince sözünü esirgemez, yanlışa acı veya tatlı bir üslup ile ikazını yapardı. Bir kaç örnek verelim:

Ka’b b. Ucre (ra), bir gün mescide girdi ve gördü ki, Abdurrahman b. Ümmü’l Hakem oturarak hutbe okur. Oysa bu iş, Peygamberimizin sünnetine aykırıdır. Dolayısıyla mekruhtur. Gayet sert ve kızgın bir şekilde:

-Şu habise bakın, oturarak hutbe veriyor. Şüphesiz Allah buyuruyor ki: “Onlar bir ticaret ya da bir eğlence gördüklerinde ona yönelir ve seni ayakta bırakırlar.”( Ali el-Kari, Mirkad, 3/509 (1416) Müslimden.)

Hz Muaviye, Hz Ali’yi suçlayan bir konuşma yapınca, Akil b. Ebi Talip onun bu tenkitlerini kabul etmedi ve Emevilerin zulüm ve fesatlarını anlattı. (İbn Abdirabbih, Igdil Ferid 4/90)



Hz Muaviye’nin Yezid’e bey’at aldığı gün, herkes konuşurken, Ahnef b. Kays suskundu. Muaviye bunun sebebini sorduğunda aldığı cevap çok ilginçti: “Doğru söylersem senden, yalan söylersem Allah’tan korkarım”( İbn Abdirabbih, Igdil Ferid, 4/111)

Abdullah b. Ömer, kendisini ziyaret ettiğinde, Muaviye ona:

-Bu yaptığımız binalar hakkında ne dersin? diye sormuştu.

Bunun üzerine İbn Ömer:

-Şayet Allah’ın malından ise sen hainlerdensin. Eger kendi malındansa, müsriflerdensin, diye cevap verdi.”(Ya’kubi, Tarih, 2/232)

Hz Aişe, Hicr b. Adiyi katletmesi yüzünden Muaviye’ye bir mektup yazarak onu kınamıştır.( Belazuri, Ensab, 4 -1/ 29, no=153)

Vecdi Akyüz, konuyla ilgili örnekleri kaynaklarından aktarır.(Hilafetin Saltanata Dönüşmesi, s. 249 v.d) Biz de oradan ve başka kaynaklardan bu konuyu “İlim ve İktidar” kitabımızda geniş olarak yazmıştık.

Bu açıdan bakıldığına ülkemizde gördüğümüz nedir?

Bugün görüyoruz ki toplumun tabii önderleri olan birçok alimler, acizlik, korkaklık, dünya sevgisi veya zahid görünerek dünya siyasetine bulaşmama gibi duygu ve düşüncelerle yeterince emr-i maruf nehy-i münker yapmıyor, uyarı ve irşattan uzak duruyorlar. Suya sabuna dokunmadan yaşamayı tercih ediyorlar çoğunlukla.

Acaba bunda toplumun onlara değer ve destek verip itaat etmeleri borcu varken, onların yeterince dinlenilmemesinin ve gereğince sahip çıkılmamasının da bir payı var mıdır?

Kimi suçlayalım, kendimizi mi, alimlerimizi mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi