Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Süheyl’i seviyorum

Süheyl’i seviyorum

Süheyl Batum bu... Hakikaten seviyorum onu... CHP’nin “hukuk işleri”nden sorumlu genel başkan yardımcısı olan Süheyl Batum bu...

Dün, ilginç bir şey oldu.

Bir televizyon kanalında, “üniversitelerde özgürlük sorununu biz çözeriz” derken yakaladım onu. Şaşırdım...

Bu açıklıkla konuştuğunu daha önce görmemiştim.

Hep mazeret üretirdi...

Hep ipe un sererdi...

Hep kaçardı...

İki saat konuştururdunuz, her türlü sıkıştırmayı yapardınız, tersten çakardınız, alttan girerdiniz, üstten çıkardınız, olmadık cambazlıklar yapardınız ama ağzından özgürlüklerle ilgili bir tek “olumlu cümle” alamazdınız.

Siyasete girmek yaramış... Tekâmül etmiş...

Hiç kıvırmıyor... Artık bol bol “hak, hukuk, demokrasi” diyor... Bol bol “gelecek güzel günler”den bahsediyor... Bol bol özgürlüklere vurgu yapıyor...

Hızını alamıyor, “üretim” diyor, “emek” diyor, “işçinin hakkı” diyor...

Hızını alamıyor, “Kürt meselesi” diyor, “anadil eğitimi” diyor.

Hızını alamıyor , “anadilde eğitim” diyor.

Hızını alamıyor, “Biz iktidara gelirsek” diye başlıyor, verilebilecek ne kadar söz varsa veriyor.

Bir ara şüphelendim.

Süheyl Batum mu bu?

Herşeyi kimi “dokunulamaz” umdelerle açıklayan, devletin bekasını her türlü özgürlüğün üstünde tutan Süheyl Batum...

Bu muydu sahiden?

Öğrencilere konuştuğu için rahattı. Bazen politikacı oluyordu, bazen kürsüdeki hoca oluyordu, bazen malını beğendirmeye çalışan pazarlamacı oluyordu, bazen mahalle kahvesinde siyaset geyiği çeviren emekli memur oluyordu, bazen esnaf oluyordu, bazen öğrenci oluyordu...

İlginç bir programdı.

Sırasıyla bu şeylerin tümünü oldu...

Nutku açıktı... Belağati yerindeydi. Duruşu kararlıydı.

Bakışları başka şey söylüyordu gerçi ama ses tonu inandırıcıydı.

Ben inandım en azından.

Sözü sık sık alkışlarla kesildi... Alkış aldıkça daha da coştu... Öyle demokrat, öyle liberal, öyle hoşgörülü, öyle toleranslı kesildi ki, bir kez daha şaşkınlıkla “Süheyl Batum bu mu?” diye mırıldanmaktan kendimi alamadım.

Bu değilmiş...

Programın sonunda “soru” faslına geçildi.

Öğrenciler, soru ve taleplerini ilettiler, düşüncelerini söylediler.

Derken, mucize gibi bir şey oldu.

Sorular mihver değiştirince, “full demokrat Süheyl Batum” da mihver değiştirmeye başladı. Toleranssız bir kitleye seslendiğini fark edince, önce kısa bir şaşkınlık yaşadı, “nereye düştüm lan ben” bakışlarıyla etrafı süzdü, yardım ister gibi bakındı, sonra bildiğimiz Sühel Batum oluverdi.

Hepsi birkaç dakika sürdü.

Üniversitelerde özgürlük sorununu çözerlermiş ama devletin de bazı kuralları varmış. Bu ne olacakmış...

Kürtler kardeşimizmiş ama “kültürel ve yönetsel özerklik” de neyin nesiymiş...

Herkes istediği gibi konuşmalıymış ama ana dilde eğitim de nerden icap etmiş...

Darbe kötü bir şeymiş ama Silivri’de yatanlar ne olacakmış?

Hukuk mühimmiş ama “yandaş yargı meselesi” nasıl hallolacakmış?

Soru cevap faslı uzayınca, Süheyl Batum eskisine rücu etti.

Hatta, eskisinden beter bir Süheyl oldu.

Kılıçdaroğlu hiç değilse 12 saat beklerdi, yarım gün sebat ederdi demokratlıkta.

Batum’un bu kadar beklemeye bile tahammülü yok.

Bu yüzden onu seviyorum işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi