Protesto

Protesto

Galatasaray'ın yeni stadının açılışında Başbakan'ın karşılaştığı protesto, bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor.


Siz Başbakan olarak karar veriyorsunuz, Galatasaraylılara pırıl pırıl bir stadyum yaptırıyorsunuz ve bu takımın taraftarlarının bir kısmı tesisin açılış seremonisinde sizi protesto ediyor. Tuhaf değil mi? Protesto edenler bir başka takımın taraftarı olsalar; mesela Beşiktaşlılar veya Fenerbahçeliler gösteriler düzenleseler durum biraz anlaşılabilir.

'Başbakan'ın kullandığı kamu kaynağı' itirazı, protestonun gerekçesi olamaz. Doğru, Başbakan, halkın parası ile yaptırdı o tesisi. Ama onun verdiği karar olmasaydı, Galatasaraylılar bu muhteşem sahada, keyifle maç izleyemeyecekti. Başbakan'ın o açılıştaki mevcudiyeti protestoyu değil teşekkürü hak ediyordu.

Yanlış olan şu: Takım taraftarlığıyla parti mensubiyeti farklı kimlikler. Galatasaraylılar arasında AK Parti'ye uzak duranlar, takımları için geldikleri sahada, hazır bulmuşken bu eğilimlerini sergiliyorlar. Galiba üzerinde durmamız gereken hassas nokta burası. Hayır, bu protestolar doğal ve kendiliğinden değil. Bu protestolar örgütlü biçimde yapılıyor. O zaman 'bu protestoları örgütleyenler kimler ve neden örgütlüyorlar?' sorusunun peşine düşmek lâzım.

Yazdıklarımdan ve söylediklerimden dolayı sık sık tepkilerle karşılaşıyorum. Alışılanın dışına çıkmanın, farklı şeyler söylemenin bedeli bu. Hangisinin örgütlü, hangisinin kendiliğinden geliştiğini ayırt edebiliyorum. MHP'lilerin, PKK'lıların ve komünistlerin, yani neredeyse bütün grupların ayrı ayrı protestolarına muhatap oldum. Protestoların arkasında at gözlükleri var. Dünyayı kendilerinden ibaret zannediyorlar. Sadece kendileriyle ilgili söylediklerimi, onu da kulaktan kulağa yayarak takip ediyorlar. Mesela bana tepki koyan bir MHP'linin, PKK'lıların protestosu hakkında hiçbir fikri yok. Tersinden aynı şey PKK'lılar ve komünistler için geçerli. Ancak emin olduğum bir şey var: Bu protestolar emir ve talimatla yapılmadığı, örgütlü olmadığı zaman belki biraz şiddetli ama tahammül edilebilir sınırlar içinde kalıyor.

Hafta sonu Malatya'ya, Bilsam'ın düzenlediği bir konferans için gitmiştim. Çok verimli diyaloglara, insana enerji veren sohbet halkalarına dahil oldum. Malatya'nın derin bir entelektüel potansiyeli var. Vali Ulvi Saran, okumuş-yazmış biri olarak Malatya için büyük bir şans. Anadolu'da yeni bir cazibe merkezi doğuyor.

Dönüşte Elazığ'da havaalanında MHP'li bir grubun protestosu ile karşılaştım. MHP'lilik insana kimlik vermiyor; ama bu tavrı Elazığ'a yakıştıramadım. Kendiliğinden gelişen bir protesto insana ayna tutuyor. Demek çok tepki toplamışım. Fırsat olsa, beni tehdit edip hakaret edenlerle belki saatlerce dost sohbeti yapabiliriz. Bana 'Kürtçü' diyen bir MHP'liyi, bana 'faşist' diyen bir PKK'lı veya TKP'li ile karşı karşıya getirip konuşturmayı da çok isterdim.

Malatya Valisi'nden dinlediğim bir hikâye... Yan yana iki köy. Birinin delisi çok, diğerinde sadece bir tane. Bir gün o yalnız deliyi diğer köyün ahalisi görüyor. 'Deli geliyor' diye bağırıyorlar. Delinin cevabı: 'Keşke ben de sizin köylü olsaydım, o zaman deli olduğumu kimse fark etmezdi.' Memlekete deli lâzım. İnsan protesto edenlere bakıp, 'keşke ben de onlardan biri olsaydım, deli olduğumu fark etmezlerdi' diye düşünüyor.

İrfan Sönmez'in vebali var. Ağır laflarla beni töhmet altında bırakanlara derdimi anlatma ve onların fikirlerini dinleme fırsatı istiyorum. Nerede isterlerse. Particilik gelip geçici, ama Elazığ bir medeniyet sembolü olarak kalıcı. Hepimiz faniyiz. Yaşayacak olan liderler değil, hatta partiler bile değil bizi var eden hasletler.

Hepimizin her şeyi protesto hakkı var. Kendi aklımızla tepkimizi ifade ettiğimiz sürece. Protesto örgütleyenlere ve kitle psikolojisinin zaaflarını kullananlara düşen, bu hesabın dönüp kendilerine zarar vereceğini kavramaları. Bize düşen de etkili protesto eylemlerine bakıp, 'acaba bu protestoyu kim tezgâhladı?' diye sormak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi