CHP, Türkiye'ye lâzım mı?

CHP, Türkiye'ye lâzım mı?

Türkiye'nin en yetkin CHP uzmanı Tarhan Erdem'e sorarsak, seçimden sonra yeni bir partinin zuhuru gerekecek. CHP'nin serseri mayın gibi sağa sola çarpmasına ve hiç umulmayan yerde patlamasına bakarak bu hükme hak vermek gerekiyor. Ancak bu hüküm CHP'nin gereksiz bir parti olduğu anlamına gelmiyor. CHP bu ülkeye lâzım. Hiç olmazsa yerine yenisi ikame edilene kadar.


Demokratik rekabetin kurallara uygun devam edebilmesi için CHP'nin minderde kalması lâzım. AK Parti'nin demokratik bir iktidar olma vasfını sürdürebilmesi için, CHP'yi demokrasi minderinde tutması şart. CHP'nin güreşi kazanma ihtimali yok. Ama minderin er meydanı vasfını sürdürebilmesi için AK Parti'nin karşısında bir rakibe ihtiyaç var. CHP'nin Meclis'i kilitlemesi, seçmenlerini sokağa davet etmesi minderin dışına kaçması demek.

Çare CHP'nin demokratikleşmesi. CHP'nin demokratik bir aktör olmayı beceremediği sürece, seçimle iktidara yürümesi çok zor. Darbe çağrısı yapan politikacıların yer aldığı bir partiye devleti yönetme sorumluluğunu kim verir? Bu yüzden Süheyl Batum'un 7-8 kelime ile partisine verdiği zararı, AK Parti ve MHP aylarca uğraşsa veremezdi. Önümüz seçim; şu soruya ne buyrulur: Süheyl Batum bugün, partisinden istifa etse CHP'nin oyları yükselmez mi?

Süheyl Batum'un başlattığı tartışma, aslında orduya yönelik bir aşağılama veya askeri merkeze alan bir tartışma değil. Tartıştığımız konu demokrasimiz. Batum, askere hakaret etti mi, yoksa etmedi mi? Bu sorunun cevabından daha önemlisi, iktidara aday bir partinin genel başkan yardımcısının, 'benim değil, askerin yönetmesi lazım' sonucu çıkartılacak bir söz söylemesi. Kim yönetmeli? Bir askerî dikta mı? Yoksa, CHP'nin de içinde yer aldığı ve gücünü sadece sandıktan alan siyasî partiler mi? Kısaca demokrasi mi, yoksa dikta mı?

Orduyu eleştirmekle, darbecilere karşı olmak arasında; cephede Yunan'a karşı savaşan askerin safında yer almakla, dağda üstündeki üniforma ile eşkıyalık yapan asker kaçakları arasındaki uçurum kadar büyük bir fark var. Darbeye ve darbecilere karşı çıkmayı orduyu eleştirmek olarak takdim eden ikiyüzlülük, askerin itibarını pazara sürüyor ve zedeliyor. Batum'un başlattığı tartışma bu farkı vurgulamak için bir turnusol kâğıdı oldu. Askere alenen hakaret eden Batum, darbeciler tarafından sahiplenildi. Böylece, Ergenekon soruşturmasına karşı her cephede savaş verenlerin orduyu değil, darbecileri savunduğu bir kez daha ortaya çıktı. Cephenin en önünde emekli sıfatı ile koşturan generallerin olması da, durumu daha anlaşılır kılıyor.

Tabii bir de medyadaki uzantıları. Kullandıkları yöntem aynı: Karartma. Dün Vatan'da Mustafa Mutlu, 'Başbakan; Meclis kürsüsüne çıkıp, Türköne için suç duyurusunda bulundu mu?' diye soruyor. Gerekçe, benim 'orduyu tasfiye edelim' diye bir fikir ortaya atmam. Ben böyle bir fikir öne sürmedim. Sadece siyaseti yönlendirme icaplarına göre oluşturulmuş Genelkurmay karargâh yapılanmasının lağvedilmesini önerdim. Yeniçeri ordusuna karşı Nizam-ı Cedit'i örnek göstererek, Türkiye'nin güvenliğini zaafa uğratan bu ordu yapılanmasının kökten değiştirilmesini söyledim. 'Orduyu tasfiye etmek', ordusuz bir devlet istemek demek.

Ne benim maksadım, ne de 'İyi ki bu komutanlarla savaşa gitmemişiz' diyen Bülent Arınç'ın amacı orduyu eleştirmek değildi. Darbecilere karşı demokrasiyi savunmaktı. Türkiye'nin bugün güvenliğini sağlayan en kritik kurumu, ordusundan önce demokrasisi. Türkiye uluslararası alanda itibarını, gücünü ve caydırıcılığını demokrasisi ile sağlıyor. Demokrasinin bu stratejik değerini kavrayamayan bir kurmay ufku ciddiye bile alınamaz. Siz, darbe tahrikiyle demokrasiye kastettiğiniz zaman Türkiye'nin güvenliğine, yani askerî önceliklerine de zarar vermiş oluyorsunuz. Demek ki askere demokrasiye gölge düşürme görevi vermek, Türkiye'nin askerî önceliklerine de aykırı.

'Türkiye modeli'nin aksayan ayağı muhalefet. Dolayısıyla CHP Türkiye'ye lâzım. Hem CHP'nin hem de Türkiye'nin kazancı ise demokrasiye bağlı. Anlamak bu kadar zor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi