Milli Eğitimde Bunalım Takılanlar

Milli Eğitimde Bunalım Takılanlar

Cumhuriyet kurulduğundan beri en yoğun problemleri olan sektör Milli Eğitim’dir.Ama her nedense her iktidar dönemlerinde en çok istismar edilen ve düzeltiyorum denildiği halde daha da karmaşık hale getirilen yine bu teşkilat olmuştur.Ekonomide,bilim ve teknolojide ve özellikle inşaat sektöründe oldukça dinamik bir yer edinen Türkiye maalesef eğitimde oldukça başarısız bir tablo yansıtmaktadır. .

2009-2010 öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı strateji geliştirme başkanlığı verilerine göre Türkiye’deki okul öncesi de dahil olmak üzere toplam okul sayısı 68.904.Öğretmen sayısı 555.255.Ve öğrenci sayısı 16.137.386.kişidir.

Böylesi devasa bir yapısı olan Milli eğitimin diğer kamu teşkilatlarına göre elbette sorunları da büyük olur.Okul binası ve dersliklerin sayısında mazideki yıllara oranla elbette artış vardır.Ancak eğitim ve öğretim sadece bina ile olmuyor.Okullara enerji ve sinerji verecek olan eğitim ordusudur.Zira mekanların şerefi içindeki ile orantılıdır.”Şeref’ül mekan bi’l mekin”kelamı kibarı bu gibi konular için güzel bir deyiştir.

Gelecek nesiller tabii ki okullarda bir hamur misali şekillenecekler ve daha sonra hizmet alanlarına yayılacaklardır. Ancak okullarda verilen eğitimin kalitesi de gözden uzak tutulmamalıdır.Tarih şuuruna sahip,dil ve edebiyatını çok iyi bilen ve din ve ahlak değerlerine bağlı kaliteli ve erdemli nesil yetiştirmenin yollarını aramak her vatandaşın hassaten devletin görevi olmalıdır.

Özellikle kendini eğitim ve öğretime adayanların bu konularda daha hassas ve gayretli olmaları lazımdır.Devlet erkanının ise eğitime ve eğitim ordusunun kaptanları sayılan öğretmenlere en çok önem vermesi gerekir.Çünkü yaşam alanlarında hizmet veren herkesi yetiştiren öğretmenlerdir.

Eğitimdeki sorunlar başta siyasiler ve sendikalar olmak üzere sık sık anlatılır. Demeçler verilir ve hatta 24 kasım öğretmenler gününde bu pozitif demeç trafiği daha da yoğunlaşır.Milli eğitim için muhteşem projeler üretilir,gerek öğretmen ve gerekse öğrencileri memnun edecek harika hizmet sunumları yapılır. Fakat bunlar çoğu kez bir temenni düzeyinde kalır ve asla icraata dökülmez..İcraata dökülmeyen ve sadece felsefesi yapılan mesajların tabi ki faydası yoktur.

Milli eğitimde mutlaka güzel hizmetler yapılmaktadır. Tüm yönleriyle karamsar olmak mümkün değildir.Ancak genel olarak baktığımızda sistemden kaynaklanan sorunlar daha çoktur.Sorunların kompleks olması nedeniyle milli eğitim bakanlarının çoğunluğu bakanlık koltuğunda hizmet için değil sadece protokol amacıyla oturmuşlardır.

Milli Eğitimdeki karmaşık sorunlar ister istemez hem öğretmene hem,aday öğretmenlere hem de öğrencilere yansımaktadır. Ancak öğretmene ve öğretmen adaylarına yansıyan problemler ile öğrenciye yansıyan problemler farklıdır.Özellikle öğrenci ve aday öğretmenlere yansıyan olumsuzluklar onlardaki bunalım nevrozunu daha da arttırmaktadır.

Öğretmenleri olumsuz yönde etkileyen şartlar daha çok okulların fizik mekanı ile özlük hakları ile ilgilidir..Zira ülkede görev yapan öğretmenler,üniversite hocaları gibi özel odalara sahip olmadıklarından daha stresli olabilmektedir.Teneffüs aralarında beş ya da on dakika dinlenmek bile mekan sıkıntısı nedeniyle çoğu kez imkansız hale gelmektedir.Ayrıca kendini geliştirmek ve bilimsel çalışma yapmak amacıyla huzurlu ortamlara da çoğu kez hasrettir öğretmenler. Hele kalabalık sınıflar öğretmenler için facia gibidir.

Milli eğitimdeki hantal ve gereksiz bürokrasi de eğitim ordusunu olumsuz etkilemektedir.Başhekim tarafından sürekli hastahane demirbaşıyla meşgul edilen bir hekim nasıl doktorluğunu unutursa gereksiz mevzuatlarla da öğretmenler görevlerini hakkıyla yapamıyorlar.Bazı milli eğitim müdürleri de başarıyı artıralım derken öğretmenleri bürokrasi hamalı haline getirmektedir. Oysa unutulmamalıdır ki öğretmenlerin asli görevi ders anlatmaktır.Öğrenci kulüpleri veya toplum hizmeti adıyla yapılmak istenen bir çok uygulamanın reel hiçbir faydası yoktur.Sadece zaman ve kağıt israfı.Galiba dostlar alışverişte görsün felsefesi hakim.Aslında gereksiz formalitelerle öğretmen veya öğrenciyi oyalamak hiç de pedagojik değildir.

Öğretmenlerin en çok ızdırap duydukları konulardan birisi de aylık kazançlarıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde öğretmenlere en yüksek gelir sağlayan ülke Almanya’dır.Yıllık 39.578 Euro.Türkiyede ise yıllık 3.204 Euro.Masal gibi gelebilir ama Fatih Sultan Mehmet Ali Kuşçu gibi bilginleri yurt dışından transfer edip Ayasofya Medresesinde görevlendirdiğinde 200 akçe aylık ödeme yapmıştır.Yaklaşık 5 akçeye o dönemler kurbanlık koyun alındığını düşündüğümüzde Fatih’in eğitime ve hocalara verdiği değer açık ve net olarak görülmektedir.Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu yıllarda bile bir öğretmenin aldığı aylık 20 altın lira.Okul müdürleri ise 25 altın lira.

Milli Eğitimin belki iyi niyetle çıkardığı ve başöğretmenlik veya uzman öğretmenlik gibi kariyer anlayışı yine hantal bürokrasi nedeniyle tam bir kör düğüme dönmüş birçok öğretmen de Kariyer Belirleme sınavında(KBS) başarılı olduğu halde konu ile ilgili olan saçma mevzuat yüzünden mağdur olmuştur.Uzman öğretmenlik veya başöğretmenlikte ana kriter öncelikle kıdem olmalıdır.Kıdemi fazlasıyla olan ama birtakım sertifika eksikliği yüzünden nice öğretmenler adeta aşağılanmıştır.Eğitim ordusunu böylesi oyalayıcı taktiklerle yaralamak çok çirkindir.

Türkiyenin de üye olduğu ülkeler içinde öğretmene en az ödeme yapan ülke Macaristandır.Yıllık 11.788 dolar.İkinci sırada ise Türkiye gelmektedir.Yıllık 12.670 dolar.Oysa OECD ülkeleri içinde en çok çalışan ülkelerin içinde Japonya,Macaristan ve Türkiye gelmektedir.Türkiyedeki bir öğretmenin yıllık çalışma saati ortalama 1832 saattir.Çek Cumhuriyetide 1652 saat.Ispanyada ise 1425 saattir.Ispanyada 33.024 dolar olan yıllık öğretmen ücreti,Avusturyada 27.649 dolar,İtalyada 21.bin dolar,Çek Cumhuriyetinde 18 bin dolar,küresel ekonomik krizlerle boğuşan Yunanistanda ise yaklaşık 26 bin dolar seviyesindedir.

Türkiyede ek derslerle ilgili sıkıntılar da mevcuttur.Öğretmen haysiyetine yakışır bir şekilde bunun acil olarak düzeltilmesi gerekir.Çocuk avutur gibi basit ücretlerle öğretmenleri oyalamak en azından ayıptır.Zira gelecek nesli emanet edildiği öğretmenlerin ekonomik açıdan rahat olması gerekir.Hem öğretmenlerin bilimsel donanımlara sahip olabilmeleri için bol bol okumaları gerekir.Bu da ekonomi ile orantılıdır.Ekonomisi düzgün olmayan bir öğretmen gazete veya kitap bile okuyamaz hale gelir.Hatta mezun olduğu üniversite yıllarından beri hiç kitap okumayan öğretmenler de olabilir.”Neden az okuyoruz” şeklinde yapılan lokalize anketlerde öğrencilerin çoğunluğu şu sözleri söylemektedir.”öğretmenler okumuyor boş vakitlerinde sadece sigara içiyor” Bu ve benzeri görüntüler öğretmenlik mesleği için çirkin bir imajdır.

Esasen başarılı bir öğretmende bulunması gereken bir çok şart vardır.Ekonomik rahatlık tabi ki bunların en önemlilerinden biridir. Ama öte yandan bilgi,disiplin,diksiyon ve sempati bunların içinde olması gereken diğer yeteneklerdir.Bu dört yeteneği kişiliğinde toplayamayan öğretmenlerin öğrencilere verecek fazla bir şeyleri yoktur.Pedagojik formasyon yeteneği olmayan kişiler aktif ve dinamik bir eğitim veremezler sadece sınıfta nöbet tutmuş olurlar.

Öğretmen adaylarına gelince,uzun bir lisans eğitiminden sonra ayrıca işe girmek için KPSS ve benzeri sınavlara girmeleri ayrı bir gerilimdir.Zira aldıkları diploma adeta hiçbir işe yaramıyor ve aktif iş hayatına atılabilmek için defalarca bu tür sınavlara girmeleri gerekiyor.Bu sınav kaygısı yüzünden bunalım takılan öğretmen adayları da mevcuttur. Pedagojik açıdan öğretmenliğe oldukça yatkın olan nice aday bu KPSS trafiği yüzünden yolda kalıyor ve belki de hiçbir zaman idealize ettiği öğretmenlik mesleğine ulaşamıyor.

Öğrencilere gelince,özellikle sınav kaygıları nedeniyle çoğunluğu dertlidir.Daha ilköğretim seviyesinde olan çocuklar SBS telaşı yüzünden çocukluğunu bile yaşamadan sınav maratonuna başlıyor.Çocuklara yönelik bu maraton hiç de pedagojik olmadığı halde maalesef hala devam etmektedir.Dershane rantiyecilerine gelir sağlayan bu uygulama görsel olarak bir eğitim gibi algılanabilir ama çocuk istismarı olabileceği de unutulmamalıdır.Dershane patronları kazanacak diye küçücük çocukları her gün veya hafta sonları kendi ağırlığı kadar kitaplarla dershanelere göndermek çok da pedagojik bir davranış değildir.

Öğrencilerin içinde hassaten üniversiteye hazırlık içinde olan Lise 12.sınıf öğrencileri adeta bunalım takılmaktadır.Zira bir taraftan klasik lise eğitimi bir taraftan da istikbal endişesi veya bazı ailelerin evladı üzerindeki baskıcı tutumu bu öğrencileri daha da olumsuz etkilemekte ve psiko-somatik rahatsızıklara zemin hazırlamaktadır. Zaman zaman aileler arası çirkin rekabetler de çocukları gerilime sürüklemektedir.

Son sınıf öğrencilerinin bu üniversite kaygısı onları ayrıca tüm derslerde öğretmene karşı da ilgisizliğe yöneltmektedir. Bu tavırlarıyla öğretmenlerin büyük çoğunluğunun moral motivasyonları bozulmaktadır.Örneğin tarih dersinde matematik veya fizik çalışan bir öğrenci söz konusu öğretmenleri demoralize etmektedir.Milli Eğitim Bakanlığının buna mutlaka bir çözüm bulması gerekir.En azından ikinci dönem onları tümden izinli sayabilir.Zira tamamen LGS sınavına endeksli olan lise 12.sınıf öğrencilerinin 2.dönemde oluşturdukları görüntü sadece kuru bir kalabalıktan ibarettir.Hal böyle olunca 12.sınıflara derse giren öğretmenler eğitim vermekte zorlanıyorlar ve sadece sınıfta nöbet tutuyorlar.Bu görüntüler çağdaş eğitim açısından hiç de hoş değil.

Sonuç:İlk emri oku olan İslam’ın mensupları olarak eğitime fevkalade önem vermek gerekir.Eğitimini ideal ölçülere yani fıtrat ilkelerine uygun hale getiremeyen milletler tabi ki başarılı olamazlar.Başarılı olmanın birinci şartı eğitim ve öğretimi maddi ve manevi tüm yönleriyle geliştirmektir Hem fizik mekan oluşturmak hem de karizmatik öğretmen yetiştirmek son derece önemlidir..Çünkü bütün insanları yetiştiren yine bir öğretmendir.Bu da öncelikli olarak devletin görevidir.Zira bu görev asla ihmal edilemeyecek kadar önemlidir.Her türlü siyasi ve politik söylemlerden uzak muhteşem mazisi ve ahlakı ile eğitimi yükseltmek temel hedef olmalıdır.Aksi halde teknolojiyi kullanan ama yaratılış gayesini idrak edemeyen, ahlakı sefilleşen bir nesil açığa çıkar.Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi