BÇG, Kızılelma, Harbiye, İHL...

BÇG, Kızılelma, Harbiye, İHL...

Geçtiğimiz günlerde ajandamıza kaydettiğimiz notlardan şu anekdotlar çıktı:
«««
Çetin Doğan ve “modern darbe”
28 Şubat’ın 14. yılını da geride bırakırken, o dönemde olup bitenlerin perde arkasına ışık tutan yeni bilgiler ortaya çıktı. Bunlardan biri, bir numaralı Balyoz tutuklusu Çetin Doğan’ın, “O dönemde bana BÇG başkanlığı verildi. Görevim, dini siyasete alet edenlere karşı bilgi toplamaktı” sözleri (Sabah, 23.2.11). Gerçi bu ifadelerde önceden bilinmeyen yeni birşey yok. Ama Doğan’ın süreçteki aktif rolünün kendi beyanlarıyla bir kez daha hatırlanmasına vesile olması açısından önemli. Tabiî, çalışma alanı ile fişleme konusunun “dini siyasete alet edenler” diye belirlenip, sonra bütün dindarların bu kapsama dahil edilmesi de, işin ayrı bir ciheti. Ve yine Çetin Doğan imzalı Kriz Merkezi Yönetmeliğindeki “kriz hali” ifadesinin daire içine alınıp, yanına “modern darbe” yazılmış olması da, hem 28 Şubat için kullanılan “postmodern müdahale” ifadesinin farklı bir versiyonu olması, hem de o sürecin, baş aktörlerince de “darbe” olarak nitelendiğini göstermesi açısından son derece anlamlı. Hele aynı Doğan’ın “Benim asla darbeyle işim olmaz” şeklindeki beyanları hatırlandığında...
«««
Kızılelma koalisyonunda son perde
Daha önce de içeri alınıp bırakıldıktan sonra yine gözaltına alınan Prof. Dr. Yalçın Küçük, “Silivri’den sonra biz çok korkak olduk. Meselâ ben sokakta görünmez oldum” dediği mülâkatında, dâvânın asker sanıklarından söz ederken, “İçeride olan, benim cürüm arkadaşım subayların hepsi MHP’li. Aslan gibi bir albay, Atilla Uğur MHP’li” diyor ve yine sanıklardan e. Korg. Engin Alan’ı partiye aldığı için Devlet Beye teşekkür edeceğini söylüyor. Bu MHP’li subaylar için “Bizim aramızda solcu oluyorlar” diye de ekliyor (Dinç Çoban, Akşam, 24.2.11). Yine Küçük’ün, aynı mülâkatta “Leylâ Zana’yı milletvekili olarak ben çıkarttım” sözü de, karmaşık ilişkiler ağına yeni bir düğüm atıyor. Aynı Küçük’ün yirmi sene önce Doğu Perinçek’le birlikte Bekaa Vadisinde Apo’yu ziyaret ettiği bilgisiyle beraber... Bu karışık Ergenekon+Balyoz+PKK+BDP+MHP denkleminin içinden nasıl çıkılabilir size göre?
«««
Harp Okulu, irtica ve imam hatip
Bilindiği gibi, gizli anayasa olarak da isimlendirilen Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde yapılan son değişikliklerle, irticanın “iç tehdit” kapsamından çıkarıldığı söylenmişti. Ama bu değişikliğin, Harp Okulları Giriş Genel Başvuru Koşulları başlığıyla ilân edilen metne yansımadığı görülüyor. Çünkü Harp Okullarına kayıt için öngörülen şartlar içinde “irticaî faaliyetlere karışmamış olmak” maddesi de yer alıyor (Cumhuriyet, 2.3.11). Ve şartlardan bir diğeri, “öğreniminin herhangi bir safhasında meslek okulunda okumamış olmak” olarak ifade ediliyor ki, bunun anlamı, imam hatipten başka bir liseye geçiş yapıp oradan mezun olanlara da Harp Okulu kapısının kapatılması. Yani, askerî cenahın irtica ve imam hatip konularına bakışında değişen birşey yok. Tam tersine, daha da sertleşerek sürüyor...
«««
28 Şubat’ta yargıya mahalle baskısı
28 Şubat döneminin hafızalarda derin izler bırakan olaylarından biri, Genelkurmay karargâhında yüksek yargı organı mensuplarına verilen ve katılımcılarının yoğun alkışlarıyla dağılan irtica brifingleriydi. Yol açtıkları tahribat, sonraki süreçte verilen ideolojik içerikli talihsiz mahkeme kararları ile gözler önüne serilen bu brifingler için, yıllar sonra gelen ibretli itiraflardan biri de emekli Yargıtay üyesi Ekrem Serim’den sâdır olmuş. “Brifinglere korkumuzdan katıldık ve askerleri alkışlamak zorunda kaldık. Mahalle baskısı çok güçlüydü” diyor Serim (Star, 28.2.11). “Hakimlere hiç kimse baskı yapamaz ve telkinde bulunamaz” diyen anayasa hükmüne rağmen...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi