Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Pazar notları: Alışveriş sarhoşluğu

Pazar notları: Alışveriş sarhoşluğu

Eskiden "şehir sakinleri" denirdi bize! Şimdi şehir karmaşık ve akışkan bir yapı! Ve biz de şehirden çok bir süpermarketin, bir alışveriş merkezinin, bir toplu konut sitesinin sakiniyiz artık!
***

Dikkat! Sükûn, sakin, meskûn... Hepsi aynı anlam kökünden türemiştir. "Bir yerde oturmak", yani o yerde yaşamak ile "duygularına hâkim olup sessiz veya hareketsiz kalmak" arasında ciddi bir bağ kurmuş atalarımız! Fakat şimdi öyle mi ya? Aslına bakarsanız, hepimiz şehrin huzursuzlarıyız artık! Ve hiçbir yere gitmemiş; otogarların, havaalanlarının civarından bile geçmemiş olsak da şehirde eğretiyiz.
***

İstanbul'da 40 gün 40 gece alışveriş şenliği sürecekmiş... Yani 40 gün 40 gece boyunca canımızın fena halde sıkıldığını; kendimizi güvensiz hissettiğimizi ve acı çekmekten ölesiye korktuğumuzu unutmaya çalışacağız. Bir yığın nesneyi satın alarak, sahip olarak, biriktirerek, üst üste yığarak içimizdeki o derin boşluğu dolduracağımızı sanacağız. İtiraf edelim ki, çağımızın en tatlı sarhoşluğudur alışveriş çılgınlığı! Ama ya ayıldığımızda ne olacak? Pardon, pardon... Hiç ayılmıyoruz ki! Modern insana ayılmak yasak! En gizli fakat en sert yasak bu!
***

"Canım kuşkonmaz çekti" diyor genç kadın; "yumurtalı yapınca ne güzel olur, çoktandır yemedim." Adam şaşırıyor. "E, her yerde var, hemen al, yap" diye cevaplıyor. "Yok" diyor genç kadın, "aman onlar yenmez, bizim orada kuşkonmazın çıkmasına daha on gün var!"
***

Bir sebzenin, meyvenin zamanını beklemek; kendini "bizim oralara" göre ayarlamak... Farkındasınız, değil mi? Kadınlar bu ritmi ve düzeni hâlâ önemsiyorlar. Hayatın kendileri gibi dişil kalmasını; yani belli periyotlara sahip bir ritmi sürdürmesini istiyorlar. Fakat çok geç!
***

Neşe her yaş ve başta çocuktur! Çocuk kılar insanı! Oysa hüzün ergendir, kederse ihtiyar...
***

Yemek yemeyi değil, yemeği sevmek... Kıyısından köşesinden de olsa yemeklerin dünyasıyla tanışmak... İşte bu hayatı tanıyıp sevmektir!
***

Tabağındaki yemekleri çatalı bıçağıyla itip kakan gençler görüyorum. (Evet! Doğru deyim bu; itip kakmak!) Yüzlerini buruşturuyorlar, midelerini kasıyorlar. Biraz sonra anlıyorum. Hayatla ilişkileri de böyle! Huysuzlar ve başkaları tarafından itilip kakılmaktan ölesiye korkuyorlar.
***

Neden büyükannemizin böreği bambaşkadır? Malzeme ve pişirme farkından mıdır o lezzet? Hayır! Hamuru yoğuran elleri hissedişimizdendir fark! Her lokmada öpüp başımıza koyarız ellerini!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi