Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Dil Kapısı 2

Dil Kapısı 2

Dil Kapısı, Tûr Dağı’dır. Hz. Musâ’ya Allah’ın tecellisi bu Kapı’da gerçekleşir. Yusuf, Dil Kapısı’ndan girip çıktı, sabırla vardı Mısır’a...

Züleyha, Dil Kapısı’nda sınandı. Ateşlerin içinde, ten aşklarının içinde... Bu Kapı’da, yani Yusuf’un aynasında gözleri kamaştı, eşiğinden adım atamadı içeri... Sonra kurtuldu teninden, geçip gitti Dil Kapısı’ndan...

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, “dil nazargâh-ı Hûda’dır sâf kıl kim dola nûr” derken Dil Kapısı’ndaydı. Diyor ki mübarek veli: Dil, yani gönül, Allah’ın baktığı yerdir. Orada durup saf tutanların, sebat edenlerin içine nur doğacaktır.

Tasavvufun bir kapısı da Dil Kapısı’dır. Ehl-i dil olan edip ve şairler dilin suretini aradan çıkarıp dilin mânası üstüne tâlim yaparak giderler hakikat yoluna... “Dili var dilden dile...” mısraı bu anlamdadır.

Şüphesiz Dil Kapısı fânidir. Fânilikle başlanır, uçmağa gitmekle biter. Sonra bu Kapı’nın hafif, orta ve ağır eşiklerinden geçebilene derece derece Mescid-i Aksâ ve Kâbe’nin kapısında yürümek nasip olur.

Bâzı hâllerde bir meyhanedir; aşk şarabına bürünmüş kelimelerle sarhoş olunur. Halktan Hakk’a, kesretten vahdetin sırrına, halvetten Mâşuka varılır bu Kapı’da.

Bâzı hâllerde Dil Kapısı yakar insanın dil kanatlarını... Vecdle girip kapılardan çarçabuk geçenlerin imtihanıdır bu. Hallâc-ı Mansûr’un başına gelenler misâli...

Asırlar önce Hayâli üstadın dediği üzere: “Şol gönül (dil) kim görecek zülfünü cân etti fedâya / Ermedi dârda Mansûr Onun payesine.”

Dil Kapısı’nın en şedit, en yaman müdavimi Mansûr, Dil Kapısı’nın kurallarını bile lüzumsuz eğleşme olarak görüp, dilin sûretini delerek öte’lere geçince, yani Dil Kapısı’nın idrâkini aşınca dâra çekildi.

Mâna ustası Ahmet Yüksel Özemre,“Cenâb-ı Allah, bazı kullarına kendi esrarıyla hakke’l yakîn yaşama imkânı verir. Böyleleri verilen bu durumlarını, ses ve söz kalıplarına dökemezler, intikal ettiremezler. Kitaplara dökülenler, dedikodu ve felsefe olur” diyor.

Âmenna. Bu târifin muhatabı olup da malâyanîlikten kurtulan Dil Kapısı’nın müritlerinden olmaktır gâye.

Muhakkak ki hurufata dökülenlerde malâyanîlik, dedikodu ve benlik vardır. Lâkin kelimeleri tarîk edinenler peşinen ateşten bir mâvera imtihanına hazır mistiklerdir. Bir Uşşakî şeyhi “söz canın kokusudur” demiş.

Bu mânada Hilmi Yavuz Dil Kapısı’nın ağır derecesinden bahis açmış: “Objeleri beş duyumuzla kavrıyoruz. Bu yeterli bir eksik oluştur. ‘Doluluk’ böyle gerçekleşemez. Güneşe dokunamıyoruz. Guyun ( karaltı, hayalet) sesini dinlemek eksikliktir, güneşe dokunamamak eksik oluştur. İnsan beş duyusuyla ‘doluluğa’ varmak istedi. Halbuki, dünyevîleşerek değil, uhrevîleşerek varılabilirdi. Dünyanın tadına beş duyuyla varılamıyor. Dil, araya girerse uhrevîleşmek zordur, hakikat yakalanamaz. Dil, hakikati ne kadar verir. Dil, tasavvufunun değil, felsefenin işi. Dil araya girdiğinde dünyalaşmak demektir. ‘Doluluğa’ varmanın yolu dilden sıyrılmakla olur.”

Doğrudur. Fakat tasavvufun zirvesinde durmak kimin harcı? Dilin masivası nerede başlar, nerede biter? Peygamberlerin haricinde her kulun iç evini tutuşturan ateşten bir sual... Dil Kapısı’nda duranların dâvası uhrevîleşmek değil, dünya gurbetinden asıl vatana uçmak için kelimeleri kanat yapmaktır.

Zikirlerini mısralarla yapmak, iç evlerinden fışkıran söz kalıplarını sayhalaştırarak hurufata dökmek ve derece derece ulviliğe giden yolun yolcusu olmaktır muratları...

Şüphesiz Dil Kapısı’nın tâlimleri arasında vehbî olan da var, kesbî olanda... İlhamla gelen kelimeler aldatabilir de, mânaya ulaştırabilir de...

İki bin yıl önce yaşayan Hintli hikâyeci Beydaba, “eskiler daha sonra geleceklere söylenecek söz bırakmadılar” diye yakınırmış.

Dîvan şairleri, “güneşin altında söylenmedik söz yok” deseler de, dilin anlamlar dünyasını arama cehdinden vazgeçmemişler.

Kelimelerin üstadları böyle deseler de, Dîvan Şairi Taşlıcalı Yahya Bey’in mısraları Dil Kapısı’nda yer almak, dilin efsunî gücüyle gönül tâlimini sürekli kılmak isteyenler için anlamını yitirmemiştir:

“Eyü söz eskimez nitek-i altun / Olur yevmum-feyevmâ kadri efzûn.”

Diyor ki şair: İyi söz eskimez altın gibidir / Günler geçse de değeri çoktur.

Yani iyi söz, dilin kudretinden ve tecrit kabiliyeti olan güçlü dilden doğar.

Fuzûlî üstadımın şiirleri gibi mâna ve derûnu olan dilden neş’et eder.

“Dil Kapısı”, Mehmet Narlı’nın bu kapıda diz çöküp, “boyun kırıp” hazırladığı yeni şiir kitabının adı. Bu kitap yüreğimdeki yara, içimdeki sızı... Yazgımın, yani dünya gurbetimin hüzünlü dili...

Ah, Dil Kapısı’nın aşkın ve itaatli seryazıcısı!...

Sana helâli hoş olsun Dil Kapısı’ndan toplayıp kitap ettiklerin...

Dilin ölmesin dost!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi