Tekerrür

Tekerrür

Târih tekerrür eder mi?

Bu suale ya Mehmed Âkif gibi “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” mukaabil sualiyle cevab verebilirsiniz ya da Sokrat öncesi filozoflardan Herakleyos gibi “Ta pantha rei!” (Herşey akar!) tesbîtiyle. Bakış zâviyenize bağlı.

Son haftalar boyunca Arab Âlemi’nde cereyân eden baş döndürücü hâdiseleri izledikçe aklıma sık sık bunlar geliyor.

Gelin isterseniz bugün o âlemin yakın târihinden bâzı olaylara bir kere daha gözatalım:

ABD İkinci Dünyâ Savaşı ertesi “dost ve müttefik” Britanya ile Fransa’nın eski nüfuz alanlarındaki bir dizi kanlı müdâhalelere seyirci kalmışdır. Ama 1956 Sonbahârı işler değişdi. Bundan amacı eski “Osmanlı Terekesi”ni aralarında itiş kakış paylaşarak yıllarca âbâd olan bu iki ülkeyi Ortadoğu’dan sürerek yerlerine kurulmakdı.

Etme/bulma dünyâsı!

Bunun ilk adımı olarak o zamanki Mısır Diktatörü Nâsır’a verilmesi planlanan Assuvan Barajı kredisi iptâl edildi.

Bunun üzerine Nâsır “Süveyş Kanalı Şirketi”ni millîleştirdi. Şirket hisse senedlerinin %45’i İngilizlerin %50’si Fransızların elindeydi.

Nâsır daha sonra kredi bulmak üzere Sovyetlere gidip onlarla anlaşdı.

Britanya ve Fransa ise problemi âdetleri veçhile askerî yöntemlerle çözmek üzere İsrâil’le anlaşdılar. Planlarına göre önce İsrâil Mısır’a taarruz edip adamakıllı hırpalayacak, Fransa ve İngiltere ise “arabulucu” (!) olarak Kanal bölgesine asker sev
kederek “status quo ante”yi, yâni eski statükoyu tekrar canlandıracakdı.

Washington bütün bu gelişmeler karşısında sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi kenarda duruyordu ama en ufak ayrıntıları bile dikkatle izliyordu. Büyük Türk Mütefekkiri Yağmur Atsız bu konudaki eski bir incelemesine “Karagöz’le Hacîvad ve Beberûhi’nin Kanal Sefâsı” adını vermişdir.

29 Ekim 1956’da İsrâil birlikleri Mısır’a baskın tarzında taarruz ederek kısa zamanda Kanal’a kadar bütün Sînâ Yarımadası’nı işgâl etdi. Washington ise inanılmaz bir pişkinlikle hâdiseden duyduğu teessürü îlân etdi. Sonra Paris ve Londra Mısırâ 12 saat süreli bir ültimatom vererek “Es, mes, kavgayı kes!” çağrısında bulundular. Nâsır buna cevab bile vermeyince şiddetli hava akınlarıyla Qâhire, İskenderiye, İsmâiliye ve Port Said şehirlerini ağır tahrîbâta uğratdılar. Mısır ise gemi batırarak Süveyş Kanalı’nı kullanılmaz hâle getirdi. Arkasından BM Genel Kurulu bir ABD karar tasarısını alelacele kabûl ederek ateşkes taleb etdi. Bu talebe sâdece Mısır değil, gizli Washington baskısına dayanamayan İsrâil de olumlu cevab verince Fransa ve İngiltere ansızın cascavlak ortada kaldı. Son bir gayretle operasyonlarına bir BM barış gücü kisvesi giydirmek istedilerse de sökmedi. Bu arada ABD el altından finans numaralarıyla İngiltere’nin altın ve dolar rezervlerini sekizde bir oranında eritdi. Ayrıca petrol boru hatlarının tahrîbi ile Batı Avrupa’nın ABD’ye enerji bağımlılığı da misliyle artdı.

6 Kasım günü Fransa ve İngiltere süklüm püklüm ric’ate başladılar.

Artık Bölge’nin tek hâkimi Washington’du!

Ha, 4 Kasım günü ise Sovyetlerin Macaristan’ı işgâli başladı.

Ne dersiniz, târih tekerrür eder mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi