Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Şimdi siz bunlara solcu mu diyorsunuz?

Şimdi siz bunlara solcu mu diyorsunuz?

Elbette, AK Parti’nin kapatılması kesmiyor Baykal’ı. Kesmeyecek de... Erdoğan’a yasak getirilmeli, Gül de çankaya’dan inmeli, yahut indirilmeli ona göre.

Zaten Anayasa Mahkemesi’ne yol gösterip, açıkça, ‘Bu partiyi kapatın’ demeye getirmemiş miydi?

Erdoğan ve Gül’le ilgili düşünceleri de, ‘temenni’ sadedinde sözler...

Bütün bu fiillerin sahibi Baykal, bir gazeteci arkadaşımız aracılığıyla Başbakan’a seslenmiş.

Şöyle diyor: ‘Ben sana hiç tuzak kurmadım. Hiç arkandan dolanmadım, hiç gaz vermedim. Seni hep uyardım, kazanmaya çalıştım. Şimdi Anayasa’yı değiştirmeyeceğini söylüyorsun. Elbette değiştirmeyeceksin. Türkiye, laikliğin ortadan kaldırılmasına izin vermez. Bak hukuk işliyor.’

üslup ve vurgular dikkatinizi çekmiş olmalı.

Hem ‘sistemin sahibi’ gibi konuşuyor, hem de bir zamanlar değiştirmeye can attıkları anayasa karşısındaki pozisyonunu ele veriyor.

Bu kişi, üstelik, solcu...

Eskiden, solculuğun üretimsizliğe, verimsizliğe, adaletsizliğe karşı savaşmak olduğunu söylerlerdi; faşizme de, goşizme de, oligarşiye de karşıydılar...

Halkı devletçi soygun sisteminden ve ‘egemen güçlerin ideolojisi’nden kurtaracak, kimliklerin tanınması yönünde bir politika izleyeceklerdi...

Bunu ben söylemiyorum.

Programlarında yazıyor.

üstelik, daha da ileri gidiyor, farklılıkları ‘karşıtlık’ gibi sunan ve kimlikleri külliyen reddeden ‘ulus devlet’ anlayışının iflas ettiğini, globalizmle birlikte toplumun önünde yeni ufuklar açıldığını söylüyorlardı...

Böyle söylüyorlar da, ‘sistemi’ değiştirme fırsatı gelince de su koyveriyorlar.

Malum süreçte de böyle yapmışlardı.

Bizzat Baykal’ın (Tony Blair’den apararak) kavramlaştırdığı ‘liberalizme göre sosyal demokrasi’ tezini rafa kaldırmış, askerin siyasete müdahalesini ‘sivil tepki’ diye pazarlar olmuşlardı.

Eski aristokrat, yeni lumpen ‘Parti Meclisi’ üyesi arkadaşımız da ‘gerçek ve evrensel devrimciliğin irticayla mücadele’den geçtiğini ağzından kaçırıvermişti.

Peki, kimliklerin tanınması?

Ne kimliği?

Bireyin özgürleştirilmesiyle kimliklerin tanınması, hele din ve vicdan özgürlüğü arasında ‘direkt bir bağ’ yoktu ki...

Şimdi bunlar ‘solcu’ oluyor.

Eskiden, ‘Türkiye, 82 anayasasından kurtulmadıkça demokratikleşemez’ diyorlardı, daha da ileri gidip ‘beşibiryerde anayasası’, ‘cunta anayasası’ gibi yakıştırmalarda bulunuyorlardı; şimdi de, ‘Başbakan Erdoğan anayasaya dokunmayacağına söz versin’ diyorlar.

Bir de YöK konusu var ki, yüreklere seza...

üniversiteleri özerk eğitim kurumları haline getireceklerdi.

Programlarında yazıldığı üzere, köklü bir ‘üniversite reformu’ bile düşünüyorlardı. YöK’ü ortadan kaldıracak, üniversitelere ‘bilimsel ve yönetsel özerklik’ kazandıracaklardı...

Mesela diyorlardı ki (dönemin CHP Genel Sekreter Yardımcısı’nın demeci): ‘YöK Yasası’nın ne kadar antidemokratik bir yasa olduğunun tartışılmasına fırsat verdikleri için tüm YöK yöneticilerini kutlamak gerekir. Onlar sayesindedir ki Sağır Sultan bile YöK’ün marifetlerinden haberdar olmuştur. Bilimsel, idari, mali açıdan özerk üniversiteleri yaratabilmek için YöK’ü masaya yatırma zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmektedir. Ama hepsinden önce YöK Başkanı Kemal Gürüz derhal görevinden istifa etmelidir; çünkü bugüne kadar yaptığı en doğru iş bu olacaktır...’

Dün bunları söylüyorlardı.

Bugün, üniversitelere ‘bilimsel ve yönetsel özerklik’ kazandırmak isteyenlere karşı ‘YöK Yasası’nı savunuyorlar. (Mevcut yönetim nedeniyle, savunuya ara vermiş görünseler de, son tahlilde statükonun muhafazasından yanalar.)

Demek ki, ‘CHP halkın değil, demokrasiyi ‘devlet düşmanlığı’ olarak algılayan bürokrat totaliterliğin partisidir’ derken haksızlık etmiyormuşuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi