İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

İsrail'i bu kadar korkutan şey ne?

İsrail'i bu kadar korkutan şey ne?

Şimon Peres, İsrail Cumhurbaşkanı, Arap dünyasındaki isyan ve değişim dalgasının kendilerine yeni fırsatlar sunduğunu söyledi. İnanmadık... Bizim gördüğümüz resim, tam tersi çünkü.

Orta ve uzun vadede İsrail'i bu bölgede tam anlamıyla tecrit edecek, kuşatacak, kendi korkularına hapsedecek nitelikte bir görüntü giderek belirginleşiyor. Eğer Batı dünyası, devrilen liderlerin ve rejimlerin yerine, kendileri açısından aynı bağlılık güvencesi verecek rejimler inşa etmeyi başaramazsa sadece İsrail için değil, Batı için Ortadoğu, tutunamayacakları bir bölge haline gelebilir. Böyle bir kontrol ve yeniden inşa, şu an için kesin görünmüyor.

Peres'in sözlerinin tam tersini Benjamin Netanyahu söyledi: Arap dünyasını sarsan "Arap Baharı" bir tür "İran Kışı"na dönebilirmiş. Dalgalanmaları, hareketleri büyük oranda İran yönetiyormuş. Bu ülkelerde, 1979 İran devrimi gibi devrimler gerçekleşebilirmiş. Batı, Libya yönetimine uyguladığı baskının aynısını İran'a uygulayıp rejimi devirmeliymiş. Hamas'ı ancak o zaman etkisizleştirirlermiş..

Korku pazarlıyor. Açıklamanın hedefi Batı dünyası. Bütün ülkelerde İslami rejimler kurulacak, Batı'ya düşman rejimler inşa edilecek korkusu ile bu ülkeleri, her zaman olduğu gibi, kendi önceliklerine göre pozisyon almaya zorluyor.

Netanyahu'nun korkusunu biliyoruz. Sözleri yanlış ama korkusu gerçek. Bir kere bölgedeki değişimi İran yönetmiyor. "Arap iç savaşı başladı" başlığı altında bölge içi güç mücadelesini geçtiğimiz hafta tartışmıştık. İran-Suudi Arabistan cepheleşmesi, meşru hak talepleri üzerinden son derece rahatsız edici boyutlara ulaştı. Bu ülkeler kendi nüfuz alanlarını harekete geçiriyor.

İran Bahreyn'i, Lübnan'ı, Yemen'dekileri besliyor. S. Arabistan karşı cephe olarak Bahreyn'de özgürlük isteyenleri eziyor, Yemen'dekileri bombalıyor. Aynı S. Arabistan, İran-Suriye aksını kırmak için Ürdün'le birlikte Suriye'deki muhalefeti besliyor. Ezilenler de desteklenenler de aynı taleplerle sokakta. Ortaya şu çıkıyor: Hak talep edenlerin, onlarca yıl özgürlük bekleyenlerin, despot rejimler altında inleyenlerin kanları üzerinden oyun oynanıyor.

Burada bize düşen, bütün coğrafyada, baskıcı rejimlere karşı duranlara destek olmak. Ancak bölge içi ya da bölge dışı oyuncuların senaryolarına da kurban gitmemek. Bu duyarlılık ve dikkati ıslarla gündemde tutmak. Sadece bugünü değil, sonrasını da düşünmek, okumaya çalışmak. Bunu yaparken baskıcı rejimlerin, hangi gerekçeyle olursa olsun, meşrulaştırılmasına izin vermemek.

İsrail bu oyunu çok iyi görüyor. Bölge içi güç mücadelesini okuyor ve buna göre fırsat kapılarını aralamaya çalışıyor. Herkes, değişim dalgasını İran'ın yönetmediğini, sadece birkaç ülkede İran etkisi olduğunu, diğer bölgelerde sokaklara çıkanların bir kısmını İran'a soğuk baktığını bilir. Öyleyse İsrail'in korkusu, dünyaya pazarladığı endişe İran değil. Kendi korkusunu pazarlıyor. O da şu:

Varolan rejimlerin bazıları açıktan İsrail'le müttefik. Bazıları İsrail karşıtı görünüyor ama kapalı kapılar ardında ittifak ilişkileri var. Doğrudan olmasa bile, onları yönetenlerin çizdiği ve İsrail'i huzursuz etmeyecek bir yolda ilerliyorlar. Dolayısıyla varolan rejimler İsrail için güvence oluşturuyor. Sindirilmiş, sesi kesilmiş ya da satılmış rejimlerin İsrail'i tehdit edecek güçleri de yok niyetleri de.

Tam tersi durumlar da var. Bu rejimlerden bazıları, on yıllardır kendi halklarının İsrail öfkesini maharetle dizginlemeyi bilmiş. Filistin meselesini iktidar için kullanmış aynı zamanda Filistinliler'i ezmiş. Varolan statükonun İsrail için tehdit olma ihtimali çoktan ortadan kalkmış. Bu çaresizliği her açıdan görüyoruz..

Liderlerin ve rejimlerin devrilmesi durumunda ortaya nasıl harita çıkacağını, nasıl bir güç dengesi oluşacağını bugün ABD dahil, hiçbir ülkenin kestiremediğini biliyoruz. Tunus olaylarından bu yana izlenimlerimiz, bu güçlerin yükselen dalgayı yönetmekten uzak olduğu, ellerinde sonrası için belirgin projeleri olmadığı sadece süreci yönetmeye çalıştığı, tek projelerinin değişimi kontrol etmeye yönelik arayış olduğu şeklinde.

Öyleyse, hangi ülke olursa olsun, rejimler değiştikten sonra hem İsrail için hem de Batı için tehlike barındırıyor. Uysal, kontrol edilebilen, bugünkü yönetici kadroların yolunda gidecek şeklinde bir güvence de yok. Ortada çok büyük bir risk var. Riskin en fazla korkuttuğu ülke ise İsrail. Çünkü bu bölgede, etrafı tamamen Arap toplumları tarafından sarılmış, en önemlisi de "müttefik" dediği, açık/gizli anlaşmalarla güvence altında tuttuğu ülkeler bir bir elinden kayıp gidiyor.

En iyi dostu İran'dı. 1979'da onu kaybetti. Sonra en iyi dostu, müttefiki Türkiye oldu. Şimdi onu da, bölgenin en büyük gücünü de kaybetti. Camp David Anlaşması'yla Mısır'ı adeta elinde tutuyordu. Son Gazze kıyımında gördük; adeta beraber vurdular Gazze'yi. Filistin iç savaşında beraber hareket ettiler. Mısır istihbaratı İsrail'le tam bir dayanışma sergiledi.

Hüsnü Mübarek devrildi. Değişim devam ediyor. Daha şimdiden Mısır'da İsrail'le ittifak sorgulanır oldu. Hatta karşıt gösteriler arttı, siyasiler İsrail karşıtlığı ile kamuoyu oluşturmaya başladı.

Mısır'ı elinden kaçıran İsrail, Batı'sında nasıl bir tehdidin yükseleceğini iyi biliyor. Gazze'ye ambargo uygulayamayacağını, orayı kontrol edemeyeceğini iyi biliyor. Sadece bu tehdit bile İsrail'in uykularının kaçması için yeterli.

Lübnan'da İsrail karşıtı bir yönetim var. Yarın Yemen'de aynısı olacak. Suriye'de aynısı olacak. Irak'ta aynısı olacak. Sadece Ürdün'le ittifak İsrail'i rahatlatamaz. Ürdün'ün de bu halde kalması pek mümkün görünmüyor.

Öyleyse, İsrail kendini çepeçevre kuşatılmış görecek. Her ne kadar bu ülkelerde İran tipi rejimler kurulmayacaksa da, İsrail'e hiç de hoş bakmayacaklarını biliyoruz. Bu yüzden Netanyahu, kendi korkularını Batı'nın önyargılarıyla birleştirerek pazarlıyor. Onlara, "benim için bölgeyi yine güven verici hale getirin" çağrısı yapıyor. Peki onlar bunu yapabilirler mi? Bekleyip göreceğiz ama bence başarmaları çok zor.

İsrail'in yapması muhtemel tek şey var: Sürpriz savaşlar çıkararak Batı'yı istemediği bir şeye zorlamak. Böylece sözle anlatarak başaramadığını fiilen mecburiyete dönüştürecek. Bu tehlikeye özellikle dikkat çekmek istiyorum.

Ancak İsrail için korkulu, sancılı bir dönem başladığını şimdiden ilan etmiş olalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi