Yeni anayasa

Yeni anayasa

Belli ki önümüzdeki aylarda en çok konuşacağımız meseleler arasında yeni anayasa da olacak. Bu vesîleyle ben de bu konudaki bir iki mülâhazamı okuyucularıma sunmak istiyorum.

Bir kere anayasa metni içine, ne kadar büyük ve önemli olurlarsa olsunlar, bâzı şâhıslara ve politik ideolojilere mâtûf ifâdelerin girmesi doğru değildir. Meselâ oraya “Kemalist Cumhûriyet” yâhut “Atatürk Milliyetçiliği” veyâ “Yüce Atatürk’ün gösterdiği doğrultu” gibi kavramlar sokarsanız anayasayı daha başından belirli bir “deli gömleği” içine de sokmuş olursunuz.

Anayasalar milletlerin geleceğini “garanti” altına almaya yarayan metinlerdir, “hipotek” altına almaya değil!

Eğer bu ülkenin kurucularına ille teşekkür edilecekse bunu bir tür “önsöz” (dîbâce, mukaddime) ile yapmak daha yerinde olur ki o zaman Yüce Atatürk’ün yanısıra Çağrı ve Tuğrul Beyler’le Alparslan Gâzî’yi de unutmamak gerekir. Neden derseniz Atatürk, evet, bu vatanı son hamlede yokolmakdan kurtarmışdır ama berikiler de yokdan vâretmişlerdir.

Yâni ya hepsine ya hiçbirine!

Alman Anayasası’nın ilk maddesi şöyledir:

“Die Würde des Menschen ist unantastbar!” (İnsan haysiyeti dokunulmazdır!)

Ben bu maddeye ve onu yazanlara öteden beri derin hayranlık duymuşumdur. Bir anayasanın ilk maddesi olarak bundan daha bilgece ve daha yerinde bir kısacık cümle tasavvur edemiyorum.

Gönül isterdi ki bizler de
bu maddeyi aynen kendi yeni anayasamızın başına alalım.

Gâvurların her türlü soytarılığını ânında taklîd ederken mâhiriz. Biraz da bilgeliklerini alsak günâha girmeyiz, merâk etmeyin!

Bunun hâricinde yeni anayasaya behemehâl alınması gereken prensipler “çoğulcu demokrasi, sâhici hukuk devleti” ve onun tabii sonucu olan “insan haklarına saygı”dır ki bu zâten ilk maddede de mündemiçse bile bunu tekrarda fâide vardır!

O bakımdan yeni bir anayasa metninin gâyet kısa olmasi mümkin ve gereklidir de. Öyle şimdiki anayasa gibi “iç hizmet tâlimatnâmesi” kıvâmında ve aynen o ayarda kötü bir Türkçeyle yazılmış metinler gereksizdir. Anayasa yukarıda değindiğim esasları koyarsanız zâten diğer bütün meseleler onların ışığında normal yasalarla hallolunur. Yoksa şunu da zikredelim, bunu da zikredelim, aman filanca husûsu da unutmayalım diye ortaya şimdikine benzeyen kazûlet bir nesne çıkar.

Sizlere somut örnek olarak buna paralel ve hattâ ona “ilham kaynağı” olmuş bir başka “anayasa”dan bahsedeyim ki adına “Altı Ok İlkeleri” diyorlar.

Nedir onlar?

“Cumhûriyetçilik, İnkılâbcılık, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik”

Şimdi buradan “laiklik” ilkesini kaldırsanız Kemalizm’in özüne zarar gelmez, çünki o ilke zâten “hâkimiyet-i milliye” kavramının da esâsını oluşturur.

Bu memleketde halk bir sebebden “Efendim, biz cumhûriyet rejimi istemiyoruz monarşi daha iyi.” dese ve farazâ Osmanlı Hânedânı dönse Kemalizm’in özü bundan da zarar görmez.

Ama TBMM’nin yanına bir de senato koyalım derseniz Kemalizm hapı yutar, zîrâ “asilzâdeler meclisi”dir.

Demem o ki yeni anayasayı sâdece yukarıda değindiğim temel prensiplerle sınırlı tutsak belki on madde bile yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi