Eşref saat

Eşref saat

Bu tâbir, biliyorsunuz, bir işin yapılması için en uygun ânı ifâde eder. Frenkler “momentum” diyorlar.

Bu öyle bir an ki kaçırdınız mı bulduğunuz çözüm dâhiyâne bile olsa etkisiz kalıyor, hattâ ters etki uyandırması bile mümkin. “Demir tavında dövülür.” Atasözü de yanılmıyorsam bu mânâda söylenmiş.

İşte Sûriye’de görülen o ki momentum kaçmış artık. Gitdi gider, dahî gider!

Beşşâr Esad ve avenesi, ki Frenkler buna da “camarillo” (kamariyyo) derler, eğer şimdi vaadetdikleri ve tutup tutmayacakları bile belli olmayan reformları, daha doğrusu reform benzeri ıslâhâtı, bundan iki sene önce gerçekleştirselerdi belki rejimlerinin bir şekilde bir süre daha can çekişmesini sağlayabilirlerdi. Fakat aslında bu avene/camarillo diye adlandırdığımız klikin böyle bir adıma niyeti olduğu bile şübheliydi. Nitekim için için buna istekli görünen Oğul Esad’ı da kafakola alarak statükoyu korumaya uğraşıyorlar.

Peki, başarılı olabilirler mi?

Bence olamazlar! Zamâna direneni zaman siler süpürür!

Ancak onların başarısız olacakları, karşı tarafın ille de başarılı olacağı anlamına gelmez!

Karşı taraf derken ülkelerinde bu isme lâyık bir hukuk devleti özleyenleri kasdediyorum.

Demek istediğim şudur:

Şâyet Sûriye’de ufak bir azınlık olan Nuseyrî Kolu’ndan Alevîlerin Sünnî çoğunluk üzerindeki baskı ve sömürü rejimi son bulursa bu, bütün ülkede fevkalâde kanlı bir öcalma felâketinin başlamasına yolaçar! Bu hem Sûriye ve hem de Türkiye için tasavvur edilebilecek en fecî senaryolardan belki birincisidir. Bununsa iki sebebi var: Bir yandan Sûriye Türkiye’nin bitişik komşusu, sınırdaşı ve halkıyla hem Kürd hem Türkmen hem de Osmanlı/Arap damarlarından çok yakın akrabâlığı olan bir ülke ve hem de Türkiye, hızlı adımlarla geliştirdiği “komşularla sıfır sorun” stratejisinde güney komşusuna özel ehemmiyet atfediyor. Anlayabildiğim kadarıyla Ankara’nın niyeti hem Sûriye’nin tamâmı ve hem de Irak’ın en azından Kürd ve Türkmen havzalarıyla, ama mümkin mertebe bütünüyle bir ekonomik ve kültürel “ittihâd” oluşturmak ki buna tedrîcen Lübnan ve Ürdün’ün de katılması ihtimâli yüksek.

Eğer Sûriye altüst olursa bu planların da tehlikeye girmesi mukadder. Ben tamâmen yokolacaklarını sanmam. Bunun için bölgesel güç Türkiye’de siyâsî irâde çok yoğun. Ama önemli gecikmeler de bu stratejiye zarar verebilir.

Burada önemli olan, kanaatimce Washington’a bu planın kendi çıkarlarına da uygun olduğu hakıykatini anlatabilmekdir. Zîrâ Winston Churchill’in söylediği üzere “Amerika dâimâ doğruyu bulur, ama bütün öbür yolları denedikden sonra!”

ABD bu mevzûda da Churchill’in teorisini doğrulamaya uğraşır gibi. Son zamanlarda Sûriye’deki gelişmelerde “İran parmağı” arama eğilimi bunun bir delîline benziyor. Amerikalı dostlarımız Sûriye halkının da bir haysiyeti olduğunu ve kendi hür irâdesiyle hürriyet isteyebileceğini anlamak istemiyor.

Ankara’nın Şam’a da şunu anlatması elzem:

Türkiye Sûriye’nin “en iyi” dostu değildir!

Türkiye Sûriye’nin “yegâne” dostudur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi