Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu ne la?

Bu ne la?

Behzat Ç. diye bir dizi var... “Bizde polisiye yazılmaz... Hele Ankara’da polisiye dizi hiç çekilmez” diyen serseri ve küfürbaz takımına kapak olacak güzellikte bir dizi...

İzliyor muyum?

Denk geldikçe... Ve başarılı buluyorum.

Dizinin yazarı Emrah Serbes’i beğenirim zaten... Sağdan soldan yükselen seslere kulak vermese; “cemaatçi oldu” denildiğinde, olmadığını kanıtlamak için saçma sapan işlere kalkışmasa; “Ergenekoncu oldu” denildiğinde yine olmadığını kanıtlamak için tuhaf replikler icat etmese, daha da beğeneceğim.

Bu genç arkadaş, bu genç yaşında işi kapmış...

Dengeci takılıyor...

Bir tür “Ne sizdenim, ne onlardan... Hem sizdenim, hem onlardan” tavrıyla ucuz eyyam yapıyor, iyi olmuyor... Neden “kendisi olmayı” denemez, anlamıyorum?

Küfürbaz serseriler için de bir parantez açayım:

Eskiden, “Bizde polisiye olmaz... Çünkü, bizde polisiyeye konu olacak sofistike cinayet işlenmez” diye bir “okumuş geyiği” vardı.

Enis Batur yazardı, Fethi Naci yazardı...

Hatta Enis Batur, Quincey’leri filan çağırırdı tanıklığa, “estetik bir cinayetin terkiplerini” sıralardı. Özetle, “Gâvur milleti daha zeki, daha ince düşünüşlü olduğu için, sofistike cinayetler işliyor... Biz hanzoyuz, kaba saba öldürme yollarını seçiyoruz, o yüzden bizde polisiye roman yazılmaz” demeye getirirdi.

Eskiden öyleydi, evet...

Fakat, bu “okumuş geyiği” transformasyon sürecinde kaldı... Yani otuz yıl öncesinin tartışma konusuydu...

Küfürbaz serseriler eski bilgilerle ahkâm kesiyor ama durum öyle değil artık...

İnsanımız tekâmül etti... Parayı buldu... Farklı yaşam biçimlerini keşfetti... Batılı ölçüsünde “bireyci, bencil, kendi çıkarlarını önceleyen amorf yaratıklara” dönüştü.

Başardılar yani... Yeknesak düşünen Türk insanını kendilerine benzetmeyi başardılar... İnsanımızı “insanlıktan” çıkarmayı başardılar.

Çok şükür bizde de sofistike cinayetler işleniyor.

Bizim de seri katillerimiz, “cinayet gurularımız” ve mebzul miktar psikopatımız var.

Bizde de iyi polisiye yazılıyor artık.

Bir “Sunset Park”ımız yok ama o da olacak inşaallah.

Sözü, “Behzat Ç.” dizisinden dilime dolanan “Bu ne la?” repliğine getireceğim ama söz bir türlü oraya gelmiyor.

Dün Milliyet gazetesinde bir haber okudum.

İbrahim Tatlıses’i vuranlar, “sözlük” üzerinden haberleşmişler. Daha doğrusu, karargâhtan gelen şifreyi sözlük marifetiyle çözdükten sonra eyleme kalkışmışlar.

Ben birkaç kez, üstelik bütün dikkatimi vererek okudum, anlayamadım.

Bakalım siz de anlayamayacak mısınız?

Şifre, harf ve rakam grubundan oluşuyormuş. Örneğin, “ks53m-g” şifresi varsa, bu Türkçe-İngilizce sözlükte 53. sayfayı aç anlamına geliyormuş. 5 haneli şifreden sonra gelen harfin Türkçe alfabede kaçıncı harf olduğu tespit ediliyormuş. Örneğin harf “g” ise buradaki şifre 8 oluyormuş. Sonra sözlükte bulunan sayfa baştan aşağı taranıyor ve 8. kelime şifre olarak saptanıyormuş. Şifrelerin sonunda bir ek harf veya harfler varsa, onlar da kelimenin takısı anlamına geliyormuş.

Haberi okuyunca, “Bu ne la?” dedim.

Biz Quincey’lerin karşısında kompleksten geberirken, “dağdaki çoban” işi çözmüş de, “sofistike eylemlere” bile kalkışıyor.

Bu kadar da çabuk ilerlenmez ki?

Hakikaten bu ne la!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi