Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Pazar notları: Nerede o eski yalancılar!

Pazar notları: Nerede o eski yalancılar!

Çocukken sürekli "hayatın anlamı"nı sorgularız. Fakat çoğumuz yetişkin olunca bu soruyu unuturuz ya da sormaktan vazgeçeriz. Şimdi buna büyümek denebilir mi?
***
Kadınların sevme kudretine bazen hiç aklım ermiyor! Hem hayranlık verici hem de çok ürkütücü bir şey bu. Sudan çıkmış balıkları yaşatacaklarına; kurumuş dalları yeşerteceklerine ve sevdikleri erkeklerin değişeceğine inanıyorlar!
***
Ömrüm şu korkunç değişime tanık olmama yetti... Yalan, yalancılar için de ayıp bir şeydi. Şimdi yalanı yutanlar için bile ayıp değil. Eskiden yalancı, her yalan söylediğinde gücünden kaybettiğini hissederdi ve söylediklerinin çarçabuk unutulmasını isterdi. Oysa şimdi yalan bir güç edinme yolu! O yüzden de unutulmasın, etkisi sürsün isteniyor.
***
Söylemek zorunda kaldığı yalanlar kalıcı kötülüklere yol açmasın diye sabahlara kadar pişmanlık içinde Allah'a yalvaranlar vardı. Şimdi nerede onlar? Artık yalan söyleyenlerin yerini "yalanla yaşayan"lar aldı. Ortalıkta sosyopatlardan geçilmiyor. Sevimliler, dikkat çekiciler, baştan çıkartıcılar. Şu "ünlülük" çağında onları pişman olmaya ne itebilir!
***
Umutsuzluk ille de eziklik ve kaçış değildir. Umutsuzluğun bir gururu vardır ve hem bireysel, hem de siyasal anlamda en tehlikeli gurur tipidir.
***
"Karanlığın Yüreği"nin yazarı Joseph Conrad 3 Ağustos 1924'te Kent'teki evinde hayattan ayrıldığında altmış altı yaşındaydı. Söylenenlere bakılırsa, kapıda bekleyen ölüme dair hiçbir işaret yokmuş. O gün de çalışma odasında tek başına kitap okuyormuş. Yan odadaki eşi Conrad'ın şöyle bağırdığını duymuş: "Burada..." Sonra bir gürültü gelince koşup kapıyı açmış.
Kocasının cansız bedenini oturduğu koltuktan aşağı düşmüş halde bulmuş... Kime bağırmıştı acaba Conrad? "Burada ne arıyorsun?" demeye mi kalkışmıştı? Yoksa, "işte nihayet buradasın" mı demek istemişti?
***
"Sevgilin duruyor mu?" diye soruyor. Belki de, dalgacı bir kabalığı değil, her şeyin "hız"a teslim olduğu bir dünyanın gerçeğini yansıtıyor bu soru. Çünkü aşk, gerçekten de "durmak"la mümkün!
***
Malum, üniversiteler arasında çok ciddi bir rekabet ve ayrışma var! Bu yarış sadece akademik zenginlik ve kamuoyunda güçlü bir marka olmak çerçevesinde sürüyor sanıyorsanız, yanılıyorsunuz! O yarışın kaybedenleri ve kazananları zaten baştan belli! Ama söyleyin... "Bahar Şenliği" olmayan bir üniversitede okumayı kim ister? Ya da merak bu ya, şenlik konserlerine Şebnem Ferah yerine Demet Akalın'ı çağıran bir üniversitenin öğrencisi olmak nasıl bir şeydir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi