Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

“Kürt Sorununda Çözüm Yakın.” Neden? (1)

“Kürt Sorununda Çözüm Yakın.” Neden? (1)

Bir kısım BDP’liler, bazı olmayacak isteklerine karşı çıkıldığında “(Kabul etmezseniz savaş çıkar” diyerek devleti tehdit etse de... Diğer bir kısmı, Van’da askerlerimizi şehit eden canlı bomba için “Sizin terörist dediğiniz o insan bizim için kahramandır” cümlesini kullansa da... Kürt Platformunda, zat-i alilerinin de ne içerdiğini (içereceğini) bilmedikleri, meşruiyeti kendinden menkul bir “özerklik” ilan etseler de... Son zamanlarda, devlet tarafından ciddi her hangi operasyon yapılmamasına rağmen PKK’ca pek çok eylem gerçekleştirilmiş olsa da... Ve hatta bunlarda, onlarca kere yüreğimiz yansa da... Kürt meselesinin çözümü için yine de umutluyum, bugünlerde. Neden mi?.. Cevap vereyim:
Birincisi; BDP, “Biz bütün bir halkın temsil gücüyüz” vb şeyler söyleyip Kürt halkının tamamını temsil ettiklerini öne sürüyorlar. Oysa, genel seçimlerde görüldü ki Kürt vatandaşlarımız büyük çoğunluğu BDP’ye (ve ilave etmek gerekiyor; “Bize oy vermekle dağdaki kardeşlerinize oy vermiş olacaksınız” dediklerine göre PKK’ya, KCK’ya, DTK’ya) teveccüh göstermedi. Aldıkları oy sayısını, Türkiye’de yaşayan (söyledikleri kadar) Kürt insanı sayısına oranladığınızda, bu açıkça ortaya çıkmaktadır.
12 Haziran Genel Seçimlerinde, bağımsız BDP’lilerin aldığı toplam oy 2.5 milyon civarındadır. Bu kullanılan oyların % 6.2’sine tekabül etmektedir. Oysa bizzat kendilerince, ülkemizde en az 20 milyon Kürt olduğu iddia edilmektedir. Bunun (Kürtlerde, henüz seçmen olmayan genç nüfusun Türkiye geneline göre daha fazla olduğu göz önünde bulundurularak) yaklaşık % 60’ının seçmen olduğu kabul edilirse, 12 milyon gibi bir rakam elde edilir, ki BDP’nin aldığı oy bunun yanında ancak devede kulaktır. BDP’li bağımsız adaylar tümünü temsil ettiklerini iddia ettikleri 12 milyon Kürt seçmenin sadece % 20 küsurunun oyunu alabilmiştir.
Sonuç itibarıyla şu cümle rahatlıkla söylenebilir: Kürt insanlarımız BDP’yi ve onun kendi silahlı kuvvetleri gibi gördüğü PKK ve diğer uzantılarını, (onların iddia ettiği kadar) benimsemiyor.
İkincisi; Silahlı bir başkaldırı ile bu işin daha fazla devam ettirilemeyeceği ve bir sonuç elde edilemeyeceği, artık Kürt insanlarımızın geneli, hatta İmralı tarafından bile kabul ediliyor. Bu noktada, son zamanlarda, örgüt içinde ciddi bir görüş ayrılığı olduğu da açık. Bu durum PKK’nın gücünü giderek kırıyor. (Buna, onlara örtülü destek veren Ergenekon Terör Örgütü’nün etkinliğinin büyük ölçüde ortadan kaldırılmasını da eklemek lazım. )
İmralı ile devletin yaptığı görüşmelerde varılan anlaşmalara (!) aykırı olarak PKK’nın yaptığı provokatif eylemleri de buna bağlayabiliriz. Yani PKK, “Bu işte ben de varım, beni yok sayarsanız başınıza bela olmaya devam ederim” demek istiyor bu eylemlerle. Ama aynı zamanda; eskiden tek söz sahibi iken, şimdi “masada yer alabilmek” noktasına kadar gerilediğini de itiraf etmiş oluyor.
Diğer yandan Türk tarafında da (hem asker hem de siyasiler) bu işin (sadece) silahla çözülemeyeceğini gerçeği görülmüş durumda, nihayet. Onların da argümanı; “Evet oturalım konuşalım ama bunu siyasi bir zeminde ve meşru temsilcilerle yapalım. İmralı ile konuşsak bile pazarlığı silahlı bir örgütün gölgesi-zorlaması altında yapmayalım” şeklinde. Sanıyorum bu yeni özel güvenlik kuvvetleri, bir yandan şehitlerin sayısını azaltmak, diğer yandan da “ben de bir silahlı gücüm” diyen Kürtlerin elini zayıflatmak amacıyla kuruluyor. Bence işe yarayacak.
Üçüncüsü; BDP TBMM’de yemin etmemekle, kanımca, hem ülkemiz hem de dünya kamuoyunun genelinde önemli ölçüde irtifa kaybetti. Soruna, yüce meclisin çatısı altında çözüm aramak yerine “sokağı ve bunun sadece bir adım ötesi olan dağı seçmiş olmak” gibi bir fotoğraf çıktı ortaya... Millet bundan hoşlanmıyor. Artık, militanlaşmamış olanların dışındaki Kürtlerin büyük çoğunluğu, işleri güçleri bozulmadan, kan-gözyaşı dökülmeden, akrabalığa-kardeşliğe daha fazla zarar gelmeden bu iş çözülsün istiyor. Bu deyişte sokağın, dağın, silahın yeri yok.
Dördüncüsü; Hükümetin kötü bir ekiple ve yine kötü sahnelerle başlatmış olduğu “açılım” süreci ağır aksak da olsa devam ediyor. Açılım BDP’nin, PKK’nın elindeki kozları alıyor. Zaten bu sebeple BDP, her açılım sonrasında, aklında gizli tuttuğu bir sonraki aşamaya geçiyor. İşi zora sokuyor.
Ancak bunlar, demokratik-insani haklar için mücadeleye sıcak bakan ama birlikten beraberlikten de ayrılmak istemeyen Kürt kardeşlerimiz tarafından hoş karşılanmıyor. Bu da hem BDP hem de PKK’nın elini zayıflatıyor. Bu noktada, “herkesin kimliğini tanıyacak, herkese eşit statü verecek demokratik bir Anayasa” yapılması ise gerçek bir “açılım” olacak ve ayrılıkçıların belini iyice kıracaktır diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda, çözüm için ise en güçlü zemini oluşturacaktır şüphesiz. Aldığı % 50 oyla, çok net “sayısal” bir üstünlük kuran Ak Parti, özellikle lideriyle elde ettiği metreye, kiloya, tartıya gelmeyen “siyasal üstünlük” ile bunu başarabilecek güçte görünüyor.
Beşincisi; Yeni yürürlüğe konan PKK ile çatışacak “özel güvenlik kuvvetleri” oluşumları PKK için tam bir korkulu rüya. Bu oluşum çok etkili olacak gibi ki, BDP’li yöneticiler de bundan rahatsız... Eş başkanlardan bir tanesi diyor ki: “Madem analar ağlamayacak, madem İmralı’da görüşme yapıyorsunuz, o dönem sorduk 15 bin kişilik özel orduya ne gerek var diye. Şimdi bu ordunun oluşumu daha iyi anlaşılıyor. Savaş hazırlığı yapılıyor.” Son zamanlardaki eylemlerde, askerin değil de özellikle polisin hedef alınması da bu konudaki savımızı destekliyor bana göre.
Anlaşılıyor ki 30 yıldır süren bu mücadele, bundan sonra, gerilla savaşına uygun yeni bir anlayışla artık daha sistemli, daha bilinçli, daha şeffaf, yani başka bir deyişle “daha eşit şartlarda” olacak. PKK, ona kanlı hayat öpücükleri veren o melanet eylemlerini, artık o kadar kolay yapamayacak.
Kısmet olursa haftaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi