Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Sevemedim onu, onun beni sevdiği kadar!

Sevemedim onu, onun beni sevdiği kadar!

İnanmak istemedim; ama en az 30 yıllık duâcım, ağabeyim, hizmetdaşım, okuyucum göçmüştü âniden bu fani dünyadan! Kalbinin en derin, en samimi duygularıyla dua ederdi bana da, çocuklarıma da, ayırt etmeksizin kendi çocuklarından. Bir duâcım daha eksilmişti! Onun adı Cemal Serim…

Ehl-i iman, özellikle Nur talebeleri için hep duâ ederdi… Sık sık tekrarlardım:
“Sizi onere etmek için değil, bir hakikati ifade için söylüyorum: Biz, sizin duâlarınız sayesinde bir şeyler yapıyor, yazıyor, çiziyoruz. Zira, cemaat bir ağaçtır. Her bir fert bu ağacın bir yaprağıdır. Kök, gövde ve dallar besin göndermezse yeşil kalamaz, orada tutunamaz. Eğer bir fert cemaatten kopsa, irtibatını kesse, ağaçtan düşen bir yaprak gibi önce sararır, sonra kurur, rüzgâra kapılır, sonra çürür gider…”
İşte bunun şuurunda olan bir duâcımdı. Ayrıca pozitif düşünceleriyle besledi beni yıllarca. Kalbi çok genişti. Hepimizi kalbine sığıştırmıştı dua ederek, teşvik ederek.
Evini, bahçesini bir Medrese-i Nuriye’ye çevirmişti…
Sevemedim onu, onun beni sevdiği kadar! Çünkü, onun derin kalbinin, himmet ve duasının tam farkına varamadım. Yazı idi, kitap çalışmaları idi, seminerdi, konferanstı, okuma programlarıydı, iç ve dış gezilerdi derken ziyaret edememiştik son demlerinde.
Ramazan’dan önce niyet ettik çocuklarla birlikte. Ne var ki, üç günlük bir okuma programına daha katılmıştık “Çakır Yaylası”nda bir grup üniversiteli, akademisyen ve öğretmen kardeşimizle. Program Cumartesi bitti, Pazar günü gidecektik. Ne var ki, çoluk-çocuk akaribe sıla-ı rahim yaptı, başka zamana tehir ettik…
Bu ihmalimiz bize pahalı patladı… Ziyaret edememenin acısını içimizde bıraktı gitti. Artık görüşmemiz öbür âleme kaldı. İnşâallah, cennet koltuklarında karşılıklı oturarak hizmet hatıralarını yâd ederiz. Bir tesellimiz daha var: “Risâle-i Nur’u okuyanların en gerisi, en âmîsi olan ben, onlara şöyle cevap veriyorum: Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.”1
Dersleri kaçırmazdı. Yeni dershaneler açmak için maddî-manevî himmetini esirgemezdi. Aşk ve şevkle Yeni Asya’yı, dergileri alır, okuyucularına dağıtırdı.
Aslında Cemal ağabeyin, alkışlanacak hasletleri içinden en birincisi Risâle-i Nur’a, Yeni Asya ekolüne tam ve halis sadakatiydi.
“Risâle-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ister.”2
O, buna mâsadak olmuş tam bir sadakat timsaliydi. Geçici rüzgârlar onu çizgisinden şaşırtmadı.
Ey Cemâl-i Bîmisâl! Artık Cemal Serim, Senin rahmetine iltica etti. Ya Rabbi, bütün Ramazan-ı Şeriflerde okunan Kur’ân’ın harflerinin her saniye, her salise, her rabia, her hamise… her âşire birbiriyle çarpımı adedince ona rahmet eyle, mağfiret eyle. Yakınlarına sabr-ı cemil ihsan et. Onu Cennetü’l-Firdevs’te mesud kıl. Onun, Üstadının, geçmişlerinin, sizin ve bizim geçmişlerimizin ruhuna el-Fatiha.

Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 470. 2-Kastamonu Lâhikası, s. 163.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi