Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Gönlümüzün Sırrı Türkülerdedir“Uzat Ellerini Bayramlaşalım”

Gönlümüzün Sırrı Türkülerdedir“Uzat Ellerini Bayramlaşalım”

Hangi ülkenin mûsikisi, türkülerimiz kadar ezgi zevkinin üstünlüğü yanında aynı zamanda dinî bir vecibeyi gönül dilinden terennüm edebilir? “Şu mübarek günde küsmek olur mu / Uzat ellerini bayramlaşalım / Tanrı selâmını kesmek olur mu / Uzat ellerini bayramlaşalım.”

Allah için, gönül diliniz için şu türküyü kimsenin olmadığı bir yerde döne döne okuyup sonra da kendinize bir bakın neler değişmiş?

“Mecnun’um Leylam’ı gördüm / Bir kerecik baktı geçti / Ne söyledi ne de sordum / Kaşlarını yıktı geçti / Soramadım bir çift sözü / Ay mıydı, gün müydü yüzü / Sandım ki Zühre yıldızı / Şavkı beni yaktı geçti / Ateşinden duramadım / Ben bu sırra eremedim / Seher vakti göremedim / Yıldız gibi aktı geçti / Bilmem hangi burç yıldızı / Bu dertler yaralar bizi / Gamze okun bazı bazı / Yâr sineme çaktı geçti / İzzetî, bu ne hikmetmiş / Uyur iken gördüm bir düş / Zülüflerin kement etmiş / Yâr boynuma taktı geçti.”

Yine böyle bir sevdaya tutulmuş birinin hüzünlü dilinden söylenen “Zeynebim Türküsü”nü bilmeyen bir gence Anadolu’da kız vereceklerini sanmıyorum: “Zeynep bu güzellik var mı soyunda / Elvan elvan güller biter bağında / Arife gününde bayram ayında / Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim / Beş köyün içinde şanlı Zeynebim.”

Eğer dünyanın geçiciliğine, dünya malına tamah etmenin bedbahtlığına, dünya hayatının sonunda insana irfanından ve imamından başka bir şey kalmayacağına inanıyorsanız dilinize hangi türkü gelir? “Parsel parsel eylemişler dünyayı / Bir dikili taştan gayrı nem kaldı / Dost köyünden ayağımı kestiler / Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı.”

Kimi zaman insanın gönlü havalardadır, mağrurdur ve dünyevî imkânları öne çıkardığı görülür. Böyle hâllerde dinimiz gibi, türkülerimiz de ince ve derininden nasihat eder: “Gel ha gönül havalanma / Engin ol gönül engin ol / Dünya malına güvenme / Engin ol gönül engin ol.” Sırf bu türkü, bu milletin dünya görüşünü anlatmaya yeter.

Modern mûsikinin ruhsuz ve hamlığını, modern şiirin mâna ve edebî sanat kısırlığını vicdanınıza danışarak şu mübarek türkümüzle bir kıyas ediniz. Hangisinde Türk dilinin su gibi akan ahengini, kısa mısralarla derin mazmun, cinas, telmih ve teşbih sanatını bulabilirsiniz?

“Seherde bir bağa girdim / Ne bağ duydu ne bağbancı /El vurup güllerin derdim / Ne bağ duydu ne bağbancı / Bağın kapusunu açtım / Sayın ki cennete düştüm / Yâr ile tenha buluştum / Ne bağ duydu bağbancı....”

Bu türkü ki anlayarak dinleyenin gönlü dert görmez, kalbine leke düşmez ve mânen felâh bulur. Ârif olan bilir ki, seher vakti, dünyanın dönüp yeni güne başladığı ilk anlardır. Ehl-i tasavvuf ve âşık olanlar bu vakti saadet sayarlar, derûnlarında yatanın zuhur etmesini ve inşirah bulmasını bu vakitte arzu ederler.

Tasavvufta “Bağ”, cennet; “Bağbancı” da cennetin sahibi demektir. Bu türkünün anlattığı âşık, nasıl divane bir âşık ki, “seherde bağa girdim, bağın kapısını açtım, yani cennetin kapısından girdim ve anlayın ki cennete kavuştum” diyor. Sonra da yâr ile (Hakk’ın nuru ile) tenhada (ıssız ve yalnızca) buluşuyor. Mecazen bağın güllerini koklayıp gönlüne çekiyor. Bu ulvi eylemi yaparken de aşkında ne kadar samimi ve terbiyeli ki geldiğini ne bağa, yani cennetin kendisine ve ne de bağın tüm nimetleri için gelmediğini ispat için bağbancıya, yani cennetin sahibine duyuruyor. Sadece O’nun nûrundan bir parça olan gülden arzusu kadar koklayarak muradına erip çekip gidiyor. İşte bu türküde âşık, bu “hâli” gönlünde yaşıyor ve kalp diline döküp şathiye söylüyor.

Kafka’nın karanlığı yoktur türkülerimizde. Avrupa’nın ruhsuz edebiyat ve düşüncesinin hangi faslında bulabilirsiniz bu türkünün çağrışımlarını.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi