Feyzullah Birışık

Feyzullah Birışık

İnsana Boyun eğdirildi…

İnsana Boyun eğdirildi…

"O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi, onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’na dır." Mülk-15

Evet… Yer ve içindekiler insanın yaratıldığı günden buyana hep boyun eğer durumundadırlar… İnsanoğluna hiçbir itirazda bulunmazlar… Devasa dağlar bile insana boyun eğmiş durumunda… Ne eşilmesine müdahale eder, ne tünel kazılmasına, ne de fidan dikilmesine… Tamamen insanoğlunun hizmetine boyun eğmiş durumunda…

Dağların tepeleri ve etekleri… Adeta birer su deposu olan dağlar ve ovalar aynı zamanda tam bir meyve ve sebze deposudur… İstediğin tohumu ek, başka bir meyve ile karşılaşmazsın… Ne tadıyla oynarlar ne de cildiyle… Emrolunduğu gibi hareket ederler…

"O size yeri boyun eğer kıldı…’’ İster ev yapmak için taş çıkart dağlardan ister çakıl… İster ekin ek dağlara, ister ölünü göm… Hiçbir itirazla karşılaşmazsın… Subhanallah! Bu ne güzel bir ikram…

"O size yeri boyun eğer kıldı…’’ Yani; yerlerin de sahibi benim… Sizler eğlence olsun diye yaratılmadınız… Yerler de sizlerin hizmetinize karşılıksız sunulmadı… Bu hizmetin karşılıksız olacağını zannetmeyin sakın…

"O size yeri boyun eğer kıldı…’’ Yer ve içinde olanlar tamamen Allah’ın kontrolündeler… Kendi iradesini Allah’a kulluktan başka bir alanda kullanamazlar… Kıyamet tarihine kadar Allah’ın dilediği kadar ve Allah’ın dilediği kişilere hizmette kusur göstermeyecekler…

"O size yeri boyun eğer kıldı…’’ Allah-u tealanın gücünün aklımızın kavrayamayacağı büyüklükte olduğunun da bir delili aslında… Bu ne güç ya rab! Tüm dünya ve içindekiler Senin kontrolünde! Yeryüzüne; ‘Boyun eğ!’ dedin, onlar da hiçbir itiraz göstermeden boyun eğdiler…

Subhanallah! Ne de unutkan varlıklarız… Devasa nimetler üzerinde yürüyoruz da haberimiz yok… Bardağımızdaki su ve soframızdaki meyveler dağlardan gelen rızıklar olmasına rağmen ne de unutuyoruz rızıklandığımızı…

Ayetimizin devamını kalp doktoru İbn-i Kayyım El Cevziyye’den okuyalım:

Haydi, onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin.

"O'nun omuzlarında" ifadesi; yollarda ve tepelerde boyun eğen olarak" diye tabir edilmiştir. Burada da geçtiği gibi yerin boyun eğmesi, ondaki vasfı ile ilgilidir. Yürüyen kimseye bakarsak, o yerin omuzlarında yürür. Omuzlar ise, en yüksek yeri ifade eder. Zaten bundan dolayı da omuzlar "dağlar" diye tefsir edilmiştir. İnsan omuzlarında olduğu gibi...

Nitekim omuz, insanın en yüksek yeri sayılır. Kimisi şöyle demiştir:

"Âyet-i kerimede geçen "yerin omuzlarında" sözünden maksat

Ovalarında yapılan yürüyüştür; çünkü bunun daha kolay olduğuna dikkat çekilmektedir."

Bir grup âlim de:
"Bilakis "omuzlarından" maksat, yanlarıdır. Mesela insanın omuzları denilince yanı başları kastedilir." demiştir.

Açık olarak ortaya çıkan şudur ki; omuzlardan maksat, yüksek yerlerdir. Nitekim canlılar yürürken daha çok yerin yüksek yerlerinde yürürler; buna ters olan istikamette değil. Çünkü küre-i arzın tam düz çizgisi, yerin en yüksek yerleridir. Yürüyen canlılar ise, yeryüzünün tam düz çizgisinde bulunurlar.

"Yerin omuzları" olarak buyrulması ve onun özelliklerinden birisinin de boyun eğici olması, ne de güzel tabir edilmiştir.

Sonra Allahu Azze ve Celle, kendilerine yerden çıkardığı, onlara musahhar ve emirlerine amade kıldığı rızıklarını yemelerini ve kendilerine açmış olduğu yollar ve tepeler üzerinde yürümelerini emretmiştir. Kendilerine yerden rızıklar bitirdiğini haber vermiştir. Yararlanmak için meskenlerin durumundan, oralarda yaşamaktan, gezip dolaşmaktan, meskenlerde yaşayanların yiyeceği nimetlerden bahsetmektedir.

Sonra "Dönüş ancak O'nadır" ayetiyle de şunlara dikkatleri çekmektedir:

Bu meskenlerde devamlı olarak kalmayacak, buraları ebedi yurt edinemeyeceksiniz. Bilakis biz sizleri oraya bir yolcu konumunda soktuk. Sizleri oraya ebedi olarak bırakmak zaten güzel ve doğru olmaz. Sizleri ancak oraya kıyamet gününe kadar geçinmeniz için soktuk. O meskenleriniz ölümlüdür, ölümsüz daimi yerler değildir. İbret yerleri ve geçici gidiş geliş / misafir yerleridir. Vatan da değildir, daimi karar kılacağınız yerler de değildir.

Bu ayet-i kerimenin delaleti; Allahu Teâlâ'nın rabbliğini, tek oluşunu, kudretini, hikmetini ve cömertliğini içermekte, O'nun nimetlerini ve ihsanını hatırlatmakta ve dünyaya bel bağlayıp onu daimi vatan ve yurt edinmekten sakınmayı ortaya koymaktadır. Hatta ayet-i kerime, bizlerin dünyada iken O'nun (âhiret) yurduna ve cennetine hızlıca koşmamızı da ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla bu ayetin içeriğinde; Allah'ın var ve bir olduğunu, O'nun nimetlerini düşünmenin ve yaratana doğru yürümenin teşvik edildiğini görmekteyiz.

Yine Allah ile karşılaşılacağının, O'nun huzuruna çıkılacağının ve O'nun bu diyarı olmamış gibi dürüleceğinin, yaşayanların da öldükten sonra diriltileceğinin ve dönüşün ancak kendisine olacağının da bilgisi bulunmaktadır. (El-fevaid. İbn-i Kayyım el-Cevziyye.)
,,,

Yeryüzü hala ayaklarımızın altında… Daha doğrusu dünya ayaklarımızın altında… Ayaklarımızın altına aldıklarımıza ne de değer verir olduk! Oysaki yeryüzü sadece bir imtihan salonudur… İmtihan bitince salon darmadağın olacak… Allah yeryüzüne değer verseydi ‘bir kâfire bir sineğin kanadı ağırlığınca su dahi içirmem’ demezdi…

Ölen her insanın etini kemiğinden ayıran yeryüzü üzerinde yaşayan bizler nasıl oldu da aldandık! Nasıl oldu da yeryüzünün yeşiline kandık! Oysaki dağlar ve ovalar bizler için sadece birer şükür bahaneleridir…

Ne zaman dağ görsek bu ayet aklımıza gelsin… Ne zaman bu ayet aklımıza gelse hemen bir şükür secdesi yapalım. Ben, bu satırları yazarken ara verip sıcağı sıcağına şükür secdesi yapacağım, sizler de yapın inşaallah…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Feyzullah Birışık Arşivi