Kıvanç Tığlı

Kıvanç Tığlı

Çok zayıf olmalıyım

Çok zayıf olmalıyım

Arzu, 20 yaşında, açıköğretim üniversite ikinci sınıfta halkla ilişkiler bölümünde öğrenciydi. Kendinden iki yaş küçük kız kardeşi vardı. 15 yaşından beri tedavi görmekte ve anoreksiya (takıntılı zayıflama) hastalığının yanısıra kronik başağrısı sebebiyle de ilaç kullanmaktadır. Kendi vücudunu kilolu görmekte ve kendini beğenmemektedir. Yaptığı gereksiz rejimler yüzünden bir sene içinde 60 kilodan 48 kiloya düşmüş ve hastaneye kontrollere gelmeye başlamıştır. Ancak düzenli tedaviden kaçmaktadır.

Terapinin ilk seansında nasıl bu hastalığa yakalandın diye sorduğumda; “Kıvanç hanım, halamın kızı benimle alay etti ve kıskançlık yüzünden ben rejim yapmaya başladım sonra da kontrolümü kaybettim. Ben lisedeyken hiçbir zaman başarılı bir öğrenci olamadım ama kız kardeşim benden daha başarılıydı. Ben saatlerce ders çalışır fazla yüksek notlar alamazdım, oysa kardeşim az çalışsa bile çok iyi notlar alırdı. Babam da kızkardeşimle her zaman beni kıyaslardı” demiştir.

Annesi ev hanımı olan Arzu, annesiyle yaşadığı çatışmayı dile getirerek, “Annem benden evlenmemi ev kızı olmamı, hünerli bir kız olmamı bekler, biz de hep bu yüzden kavga ederiz” demektedir. Babasının ise kendini kardeşiyle başarı yönünden kıyaslamasının dışında mükemmel bir baba olduğunu ve onu çok sevdiğini belirtmiştir. Babası eğitimci olan Arzu ilk seanslarda sıklıkla babasına olan hayranlığını ifade ederken, zaman ilerledikçe babasının onu çok koruduğunu ve bu yüzden çok sıkıldığını söylemiştir. Baba tüm hastane işlerine Arzu’nun yanında gitmekte ve doktorlarla görüşmektedir. Kızının hastalığı ile ilgili çok fazla kaygılanmaktadır. Arzu’nun babası her seansa girmek istemektedir. Anne ise babanın tam tersi bir tutum sergilemekte ve neredeyse hiçbir seansa gelme talebinde bulunmamaktadır. Geldiği aile terapisi görüşmelerinde de fazla konuşmamakta, konuştuğu zaman da Arzu’yu sinirlendirecek türden yorumlar yaptığı görülmektedir. Evde de kızını sürekli eleştirmektedir.

Arzu’ya gerekli psikolojik testler uygulanmış ve çıkan sonuçlar aileyle paylaşılmıştır. Arzu’da depresyon bulgularına rastlanmıştır. Arzu’nun test sonuçları rapor edilip, psikiyatristimize yönlendirilmiştir. Arzu, hem ilaç tedavisi hem de düzenli olarak psikoterapi görmektedir. Danışan her geçen ay kilo almaya ve eski ruh sağlığına, kilosuna kavuşmaktadır.

Değerli okuyucularım anoreksiya nevroza; iştahsızlık ve ağırlık kaybı gibi tıpta çok sık görülen şikayetlerle seyreden dramatik psikiyatrik bir bozukluktur. Bu hastalık, kilo almaktan aşırı derecede korkma, kişinin vücut ağırlığını ve biçimini yanlış değerlendirmesi, bir deri bir kemik haline geldiği halde kendini hâlâ şişman olarak değerlendirmesi gibi belirtilerle görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. Görülme yaşı sıklıkla 12-18 yaşları arasıdır ve daha çok kızlarda görülür. Anoreksiya nevroza hastalarının vücut ağırlığı ile ilgili aşırı zihinsel uğraşıları vardır. Hastalar zayıflamak için zorlu egzersizler ve sıkı diyetler uygularlar. Buna bağlı olarak ortaya çıkan ağırlık kaybını takib eden yaklaşık bir buçuk yıl içinde hastaların %30-50’sinde aşırı yeme atakları ortaya çıkar. Hastalar şişmanlamaktan korktukları için bu yeme ataklarından sonra kendilerini kustururlar.

Bu rahatsızlık, ergenlik döneminde çoğunlukla bir diyet programını takiben ve yoğun bir stres sonrası (anne-baba ayrılıkları, bir yakınını kaybetme, travma.. vb.) ortaya çıkıyor. Bu hastaların ailelerinde de majör depresyon bulgularına çok sık rastlanıyor. Hastalığın ortaya çıktığı ergenlik döneminde kişiler, çevrenin kendilerini nasıl gördüğüne aşırı önem veriyor. Ergenlerin yaşadığı bağımsız olma ve sosyalleşme çabaları kimilerinde beden ile aşırı ilgilenmeye yol açıyor. Kendisini rahatsız eden düşünceler yerine kilolarıyla uğraşmayı seçiyorlar. Diğer yandan da bedeninin ailesinin kontrolünde olmadığını kanıtlamak için vücutlarını bir araç olarak kullanma çabasına giriyorlar. Bu kişilerin kişilik yapıları mükemmelliyetçi olabiliyor.

Bir başka ergen danışanım da rahatsızlığıyla ilgili yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyordu; “Liseye başlamıştım, derslerde başarılıydım. Arkadaşlarım arasında bir genç vardı, onu çok beğeniyordum. Ama o benim varlığımdan haberdar bile değildi. Derslerdeki başarılarımdan çok, görüntümle fark edilmek istiyordum. Evde ders yaparken, annemle babam her zamanki kavgalarını yaparlarken aklımda hep o vardı. Bir gün beni nasıl olsa fark ederdi. Ama bunun için kilo vermeliydim, çünkü şişman bir kızdım. Yazın hızlı bir rejime başladım, hızla kilo veriyordum. Artık zayıftım. O yaz babam evi terk etti. Annem de depresyona girdi. Arkadaşlarımın iltifatlarını kaybetmemek için kiloma daha çok dikkat etmeye başladım. Günde üç kere spor yapıyordum artık iyice halsizleşmiştim. Kendimi derslerime veremiyordum, çok spor yaptığım için kendimi güçlü de hissetmiyordum. Babam annemden soğuduğu gibi beni de artık arayıp sormuyordu. Babama olan öfkem gün geçtikçe artıyordu. Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissediyordum.”

Değerli okuyucularım bu hastalığın tedavisinde mutlaka ilaç tedavisinin yanısıra düzenli psikoterapi uygulanmalıdır.

Sağlıklı mutlu günler geçirmeniz duasıyla Allah’a emanet olunuz.

(*)PSİKOLOJİK DANIŞMAN-PSİKOTERAPİST

DNŞ TEL: 0 212 503 79 95-0 506 401 79 91

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kıvanç Tığlı Arşivi