Faruk Çakır

Faruk Çakır

Kendini kötüleyen ülke

Kendini kötüleyen ülke

Yapılan bir inceleme sonunda, Türk filmlerinde “Anadolu kadını”nın yanlış tanıtıldığı ortaya çıkmış. Araştırmayı yapan senarist, yönetmen Gülşah Nezaket Maraşlı, “Yurt dışında ödül almış bazı son dönem filmlerinde Anadolu kadını asık suratlı, çocuğuna şefkatten, gülümsemekten uzak, kocasına yabancı bir tipleme olarak var oluyor’’ demiş.

Tesbit doğru, fakat sıkıntı Türkiye’deki sinema sektörünün “Anadolu kadını”nı yanlış tanıtmasıyla bitmiyor. Son yıllarda kısmî değişikliğe rağmen Türkiye’de üretilen filmler, başta “dinî değerler” olmak üzere pek çok şeyi daha yanlış tanıtıyor. Bir adım daha atarak, “Yanlış tanıtmadıkları ne var ki?” diye sormak da mümkün. Hocayı, hacıyı, esnafı yanlış tanıtan, “Türk filmleri” tarihi de yanlış tanıtmaktan geri kalmıyor.
Anadolu kadınının müşfik, şefkatli, munis ve güleryüzlü olduğunu dile getiren yönetmen Gülşah Nezaket Maraşlı, Anadolu kadınını canlandıran oyuncuların ağır makyajları, bakımlı ellerinin de gerçek Anadolu kadınını temsil edemediğine dikkat çekmiş. (AA, 11 Aralık 2011)
“Anadolu kadını”nın yanlış tanıtılması bir problemdir, ama asıl problem filmler vasıtasıyla gençlerin, ailenin ve bir bütün olarak cemiyetin ahlâkî yapısının tahrip edilmiş olmasıdır. Günümüzde moda ve belki de hastalık haline gelen “dizi bağımlılığı” herkesi etkilemektedir. Maalesef, en çirkin diziler “en çok izlenenler listesi”nde yer alabiliyor. “İzlemezsin olur biter” dememek lâzım. Çünkü bu kötülerin en büyük yardımcısı şeytan ve nefistir. Şeytan ve nefis ise, mücadele edilmesi gereken en büyük düşmanımızdır.
Türkiye’yi idare edenler, son yıllarda yurt dışına “dizi” ihraç etmekle övünüyorlar. Peki, kendimiz bile dizilerde ya da filmlerdeki “Anadolu kadını”nı beğenmiyorsak, onların yanlış tanıtıldığını düşünüyorsak; dizi ihraç ettiğimiz ülkeler ne düşünür? Kendimizi ve “Anadolu kadını”nı kötüleyen fimleri ve dizileri ihraç etmekle kazandığımız “para”, meydana gelen tahribatı tamire yetecek mi? Bu davranış, “ayağına kurşun sıkmak”tan farklı mı?
Daha önce de bu tartışmalar çok yapıldı. Bilhassa İslâm ülkelerine ihraç edilen dizi filmler, “Müslüman Türkiye”nin müsbet imajına zarar veriyor. Bir taraftan ülkemizi tanıtmak için milyon dolarlar harcanıyor, öte yandan da kendi dizi filmlerimizle kendi imajımızı bozmaya çalışıyoruz. Yanlış üstüne yanlış...
“Hayaller hakikat olarak gösterilsin” diyen yok. Fakat var olan iyilikleri örten çalışmalar yapmak da iyi niyetle izah edilemez. Her türlü zorluklara göğüs geren, çektiği sıkıntılara rağmen yüzü gülen, ağzından duâ eksik olmayan “Anadolu kadını” yerine; herkese kuyu kazan, başkasının iyiliğini istemeyen bir “Anadolu kadını tipi” çizilmesi kabul edilebilir mi?
En kısa zamanda “Kendini kötüleyen ülke” durumundan kurtulmalıyız. Bunun için de “kötü”lere değil, “iyi”lere teşvik verilmeli. “İyi”ler teşvik edilmeli ki, iyilikler çoğalsın. Kötülerin teşvik edilmesi ya uluslar arası bir tuzaktır ya da biz dostunu ve düşmanını bilmeyen kişileriz.
Aslında bu bakış açısıyla filmlerin ve dizilerin hazırlanmış olması film sektörünün de intiharı anlamındadır. Çekilen ve vizyona giren onlarca filmin ilgi görmemesi, sessiz bir protesto değil midir? Kendi insanıyla kavga eden dizi ve filmler yerine güzeli gösteren ve güzele teşvik eden filmler ve diziler hazırlanmalı. Bu şekilde hem film ve dizi sektörü, hem de milletimiz kâr edecektir. Hem de kâr içinde kâr...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi