Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kimliğinizi “Millete” mi “Ulusçuluğa” mı Bağlıyorsunuz?

Kimliğinizi “Millete” mi “Ulusçuluğa” mı Bağlıyorsunuz?

“Millet” ten maksat dindir, yani İslâm. Çünkü ‘millet’ sözünden Allah’ın, peygamberleri vasıtasıyla kullarına meşrû kıldığı yol ve usuller kastedilmektedir. “Millet kelimesi örfen İslâm dinine mahsus olduğu içindir ki asırlardır ulema ‘ehl-i sünnet mezheplerinde olanları naklederken ‘millîler ifadesini” kullanmıştır.

“Millet” kavim ve kabile demek değildir. “Millet” şeriat mânasına gelir. “Millet”, bir toplumun etrafında toplandığı, üzerinde yürüdüğü yol, uyduğu ve bağlı olduğu prensiplerdir ki, bu yol İslâm’dır. İslâm dini etrafında bir araya gelmiş insanlar topluluğu ancak millet olabilmeyi haizdir. Bu yolun “Hakk” olanı da, “bâtıl” olanı da var.

Türk kavmine mensup olanlardan İslâm’a dahil olup millet olan da var, millet olamayan da... İslâmî iman etrafında medenî kimliklerini kazanan Türkler “millet”olmayı hak etmiştir ki, Müslüman Türklük de bu kemâl noktada tecessüm etmiştir.

ULUS, BATILILAŞMANIN DAYATTIĞI SAHTE BİR TÜRK TOPLUM PROJESİDİR

Türklüğünüzü İslâmiyetin içinde ifade etmiyorsanız ulusçu olduğunuz ortaya çıkar. “Nation” karşılığı olan “ulusçuluğu” Türklüğe temel aldığınızda “millet” olmanın gereği olan İslâmî inanç sisteminden koparılmış bir yapı ortaya çıkar ki, bu yapı hem arızalıdır, hem de “millet” olma özelliği taşımadığı için bünyesindeki dindaş kavimleri üst kimlik olarak temsil edebilmek kudretinden mahrumdur.

Cumhuriyetin dilde tasfiyecilik hareketi ile sözde “millet” karşılığı olarak uydurulan ve İslâmî muhtevası olmayan“ulus” kavramı Batılılaşma yolunda modern milliyetçiliğin karşılığı olarak tercih edilmiştir. Osmanlı millet sistemi dağılınca, İslâmî muhteva taşıyan “millet-i hâkime” ve “unsur-u aslî” kavramları üzerinden yeniden “millet” olabilme hamleleri bozgunların ardından gelen arayışlardır. Fakat Kemalist Cumhuriyetin “öz Türk / Hakiki Türk” kavramıyla kendinden önceki yeniden millet olma arayışlarından bütünüyle zıt istikamette seküler hâle getirilmiş “ulus” anlayışını resmîleştirmiştir.

“Millet-i hâkime” ve “unsur-u aslî” nin İslâmî muhtevasını taşımayan Atatürkçü Cumhuriyet’in sözde millet anlayışı, Batılı ölçülerle projelendirilen ve tepeden inme uygulanan “Türk ulusu” inşasından ibarettir. 20. Asrın başında Batılı “milliyetçilik” dayatmaları, İslâm ülkeleri arasındaki “millet” kavramını tekil olarak ismin önüne getirmek mecburiyetini doğurunca “Türk milleti” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır ki, problem tam da bu ifadenin muhtevasında neler olacağı ve nasıl târif edileceği hususundadır.

“MİLLET”, “ULUSA” GÂLİP GELECEKTİR

Meselenin can alıcı noktası olan “Millet”in ne olduğunu Ali Yurtgezen’in tesbitleriyle anlıyorsanız ve Türklüğünüzün yerini bu “millet” târifi içinde bulabiliyorsanız millet şuurunuz tamdır, yani İslâmîdir:

“Bir Müslüman ‘milliyetçiyim diyorsa öncelikle bu anlayışın dayandığı millet kavramının ne olduğunu bilmek durumundadır. Milliyetçilik sonuçta bir millet kavramı üzerine kurulduğuna göre ‘millet’ nedir? Kur’an-ı Kerim, millet ‘din’dir diyor. Bizim irfanımızda Osmanlı’nın son zamanlarına kadar da topluluk ismi olarak kullanıldığında ‘bir dine mensup insanlar’ anlamı veriliyor millet kelimesine. Halbuki nasyonalizmin dayandığı ‘nation’ veya ‘ulus’ belki ‘kavim’ kavramıyla karşılayabiliriz. Belki diyoruz, çünkü ‘ulus’ kavim bile değil. Çok zaman devlet eliyle plânlanan bir toplum mühendisliğinin yapay bir inşanın ürünü.”

“Milliyetçiliğin ‘millet’ini Kur’an’daki anlamıyla alıyorsak hiçbir problem yok diyeceğiz ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, ‘kişi kavmini sevmekle kınanamayacağına’ göre, yaygınlaşmış bir yanlış olarak millet’i ‘kavim’ yerine kullanmakta ne mahzur var? Birçok kelimede böyle anlam kaymaları olabiliyor ve çok doğal karşılanıyor. ‘Millet’, Kur’an-ı Kerim’de ‘din’ ve ‘şeriat’la eş anlamlı bir kavram olarak geçer. Kök anlamından hareketle yapılan, ‘tutulup gidilen yol’ veya ‘Allah tarafından peygamberleri vasıtasıyla yazdırılıp dikte ettirilen esaslar’ı şeklindeki tarifler, din ve şeriat kavramları için de geçerlidir. Millet, din veya şeriat demektir kısaca.”

“Son devrin meşhur müfessiri Elmalı Hamdi, din, millet ve şeriatın aynı şeyler olmakla beraber, karşıladıkları inanç sisteminin farklı bir boyutunu öne çıkardığını söyler. Ona göre, ‘din itikadî prensipleri ve inanmayı; ‘şeriat’, inanılan esasların yaşanmasını ifade eder. ‘Millet’ ise bu inanış ve yaşayışın insanları toplayıp birbirine benzettiği ortak zemindir. Başka bir deyişle, insanları bir araya getirip onları inanç, duygu, düşünce, davranış bakımından birbirine benzeten ‘yol’un, üzerinde ittifak edilen iman ve amel ‘esaslar’ının adıdır millet.”

“Demek ki ‘millet’ aslında bir topluluğu veya kavmi değil, o topluluğu bir araya getiren, birbirine benzeten yolu ve yürüyüş tarzını anlatıyor. Eskiler bir dini değil ama o dinin mensubu insanları kastetmek için ‘ehl-i milet’ veya ‘sahib-i millet’ tabirlerini kullanırlardı.”

Ali Yurtgezen’in “millet” tesbitinden güç alarak, “ulus”a bel bağlayanların akıbetinin kötü olduğunu ve zevalinin yaklaştığını söylemek mümkün. Çünkü “millet”e dahil olanlar kamuda ve toplum damarlarında edebî, fikrî ve dinî kanaat önderlerinin tesirini hissetmeye başladı.

Yaşanagelen hâdiseler içinde “ulus”un temsilcilerinin “kartondan kuleler gibi” yıkılmaya ve zelil olmaya başlaması, bir asırdır ulusçu veya Türkçü siyasî parti ve zümrelerin toplum damarlarına giremeyişi “millet”in, “ulusa” gâlip geleceğinin işareti değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi