Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Her telefonla biraz daha huzursuz...

Her telefonla biraz daha huzursuz...

On, on beş yıl öncesine kadar...
Yalnızken içimizi tatlı bir özlem sarar; dostlarla bir araya geleceğimiz saatleri iple çekerdik.
Oysa şimdi...
Sohbetin tam ortasında birdenbire "kopuyor" ve yalnızlığımızı özlemeye başlıyoruz.
Yalan mı? Hayır!
Pek dışarıya vurmuyoruz ama "yeni hayat"ımızın en belirleyici duygularından biri bu.
***

Popüler kültüre bakacak olursak, yalnızlık lafından geçilmiyor.
Bazen çok şikâyet ediyoruz modern yalnızlıklardan.
Bazen de iş güç koşuşturmasına, üfürükten dostluklara, yalandan sevişmelere karşı yalnızlığı yücelttiğimiz oluyor.
Fakat işin doğrusu...
Yalnızlığın lafı var, kendisi ortada yok!
Sık sık tek başımıza kalıyoruz ki, bu yalnız kalmaktan çok farklı bir şey!
Ve esas sorun şu ki...
Tek başımızayken de başkaları hemen yanı başımızdalar.
Cep telefonumuzdan ne zaman aransak bulunuyoruz.
Mesajlaşmalar, mailleşmeler hiç durmuyor. Başkaları nerede, şu an ne yapıyorlar, ruh halleri nasıl? Hepsinden anında haberimiz var.
Peki bütün bunlara gerçekten ihtiyacımız var mıydı, diye sormayın sakın!
Yersiz bu soru, çünkü ihtiyaçlar yaratılıyor. Dijital iletişim döneminden önce nasıl yaşadığımıza benim yaşımdakilerin bile aklı ermiyor.
***

Sanıyor musunuz ki, bütün bunlar hayatımızı değiştirmedi, değiştirmez!
Hem de nasıl değiştirdi. Huyumuzu, suyumuzu bile değiştirdi.
Bir arkadaşım geçenlerde bana hayret dolu gözleriyle bakarak "Yeni fark ettim" dedi: "Karşılıklı konuşurken çok yumuşak ve huzurlu birisin. Fakat telefonda neredeyse asabi birisine dönüşüyorsun!"
Gözleminde haksız olduğunu söyleyemeyeceğim.
Belki de "konuşmak" denen şeyin yeniden "karşılıklı" olmasına, o anlara has kalmasına özlem duymaya başladım. Belki uzun sessizliklere ihtiyacım var.
Aranmak güzel şey elbette!
Ama sürekli "orada" bulunmak, hep "hazır ve nazır" halde olmak aynı şey mi?
***

Kimi düşünürler günümüzü "anksiyete çağı" olarak tanımlıyorlar ya...
Yani endişe, huzursuzluk, hatta panik çağı olarak!
Doğru! Ancak bu gelişmeyi bir hastalık olarak görmekten çok yaşam biçimimizin kaçınılmaz ürünü olarak görmek gerekiyor.
Başka çaresi yok çünkü!
Bir zamanlar muhabbet vardı. Her türden endişeyi yatıştırma özelliği taşırdı.
En zor zamanlarda bile sözcüklerin, dokunuşların, bakışların imdadımıza yetişmesi güzeldi.
Artık hep haberleşme, hep haber var!
Ve her an kötü bir haber alma endişesi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi