Cemal Nar

Cemal Nar

Tasavvuf ve Tarikatları Doğru Tanımalıyız

Tasavvuf ve Tarikatları Doğru Tanımalıyız

Tasavvuf ve tarikatlar İslami ilim dallarından birisidir ve okullarda, fakültelerde ders olarak okutulur. Biz de Yüksek İslam Enstitüsünde bu dersi okuduk. Halen İlahiyat Fakültelerinde kürsüsü vardır. Profesör, doçent vs. birçok hocaları vardır. Bilimsel yayınları vardır. Bunu nasıl inkar edebiliriz, anlamıyorum.

Tasavvuf ve tarikatların İslamî ilim dallarından birisi olduğuna, bundan sınava girerek ders geçtiğimize olsun itiraz gelmesin bari.

Biz bugün tasavvuf ve tarikatları neden eskilerden daha fazla olarak bu kadar çok tartışıyoruz? Bunun altında Batılı müsteşriklerin ve Batıcı laikçilerin marifeti yatar olmasın? Bunu bir düşünmek gerekir sanırım.

“Tasavvuf ve tarikatlar gerekli değildir” demem, ama diyeni de anlarım, ama “bunlar İslami değil” demek, biraz fazla kaçıyor dostlar. Bunu anlamak mümkün değildir.

Bir tarikata girene şeyhi ne tavsiye eder?

Hemen sayalım: Namazları cemaatle kılalım, kuşluk ve evvabin namazı kılmaya mümkün mertebe devam edelim. Gece seher vaktinde uyanarak teheccüt namazı kılalım, sonra tövbe istiğfar ile dua edelim, belli bir miktar Allah Tealayı zikredelim. (evrad, ezkar, ed’iye) Haftada bir dinî ilmî sohbetlere katılalım, hareketlerimize çekidüzen verebilmemiz için şeyhimizi daima yanımızda gibi bilip ona muhabbetimizi artıralım. (Rabıta)

Bununla beraber bütün davranışlarımızı şeriat ve edep içinde yapalım. Kalp kırmayalım. Helal yiyelim. Kimsenin kusurunda olmayalım. Daima kendi kusurlarımızla uğraşalım. Her gün bir miktar Kur’an okuyalım. Boş vakitlerimizde insanlara ve sair mahlûkata hizmet edelim.

Bunun neresi İslami değildir a dostlar?

Böyle bir hayat Kur’an ve sünnete uymaz mı?

Ne demek, böyle bir hayat İslami hayatın ta kendisidir!

Şu soru çok soruluyor: Öyleyse buna “İslam” yerine “tasavvuf” demeye ne gerek var?

Tamam, bu soruyu anlarım. Bir önceki yazımızda kısmen cevabı da verilmiştir. İşte iyice düşünene yeterli olabilecek bir cevap daha: Gereklilik, tıpkı bütün ilimlerde olduğu gibi, bir tasnif, program ve ifade disiplini içindir, o kadar!

Ama insaflı olursak, aynı soru veya konu “akaid”, “kelam”, “fıkıh”, “ahlak” ilimlerini ifade eden kelimeler için de geçerlidir değil midir? Yani asr-ı saadette bu isimler başlığı altında okutulan, öğretilen ilimler var mıydı? Yoktu. Fakat bu ilimleri şimdi kimse inkar etmiyor. İş tasavvufa gelince bu farklı muamele nedendir a dostlar?..

Hatta Kur’an ve kıraat ilimleri ile hadis ve usulü, rivayetler ilmi, cerh ve ta’dil vs. için de geçerli değil midir? Asr-ı saadette “miras ve intikal” isimli bir ilim var mıydı?

Said Havva da, Ebu’l Hasan Ali en-Nedvî ve daha birçok alim de sorar bu soruları ve cevaplar verirler. Daha detaylı bilgiler isteyenler, bizim Erkam Yayınlarından çıkan “Aydınlanma Yolu Tasavvuf” isimli kitabımıza bakabilirler.

Burada sık yapılan bir hataya işaret edelim; tasavvuf ile diğer din ve felsefelerdeki mistisizm karıştırılıyor. Evet, kullanılan malzeme bakımından benzerlikler varsa da asıl itibariyle birbirlerinden çok farklıdırlar.

Nasıl mı?

Konu derin. Gelecek yazıda ele alalım inşallah.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi