Faruk Çakır

Faruk Çakır

Çimenler ezilmese olmaz mı?

Çimenler ezilmese olmaz mı?

Komşumuz Suriye’de yaşananlar, “fil”lerin çarpışması sonucu asıl mağdur olanların “çimen”ler olduğunu gösteren canlı bir örnek. “Arap baharı” diye isimlendirilen gelişmeler, Suriye’yi de etkiledi ve Suriye bir şekilde uçuruma sürüklendi.

Her ne kadar Çin ve Rusya, Suriye’de yaşananlar konusunda mevcut rejime destek verse de; bu desteğin uzun sürmesi pek akla yakın gelmiyor. Netice itibarıyla “menfaat” üzerine dönen diplomasi koridorlarında bu iki ülkenin de mevcut yönetimi yalnız bırakması ve “dünya ile hareket” etmeye karar vermesi mümkün.
Peki, aramızda yapay bir sınır olan komşumuz Suriye ile ilişkilerimiz nasıl olmalı? Belki zor, ama bize düzen asıl vazife, Suriye’de yaşayan vatandaşların mağdur olmamasıdır. Bunun yolu ne ise o yol denenmeli, en kısa zamanda akan kanın durdurulabilmesi lâzım. Bir şekilde dünya hakimiyeti için çarpışan büyük devletlerin/ fillerin ayakları altında, Suriye halkının ezilmesine razı olmak mümkün mü? Suriye konusunda öyle bir noktaya gelindi ki, kimin haklı olduğu tartışması önemini kaybetmek üzere. Öncelikli olarak akan kanın durdurulması şart.
Gelişmelere bakılırsa Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları da Suriye’de ‘muhalif’lerin kurduğu Ulusal Konsey’i tanımış. Brüksel’de toplanan AB zirvesinde Suriyeli muhaliflerin desteklenmesi de kararlaştırılmış. Üstelik Şam yönetimine karşı yeni yaptırımlar da istenmiş. Bu durum, Suriye’deki mevcut yönetimin işinin kolay olmadığını göstermez mi? Direndikçe akan kanın, ezilen ‘çimen’lerin günahı kime yazılacak?
Türkiye’nin bilhassa Suriye politikası çok hızlı şekil değiştirdi. Sınırların ortadan kalkması gerektiği konuşuluyordu ki, bir anda bütün ilişkiler koptu. Oysa ilişkilerin devam ettirilmesi iki taraf için de faydalıydı. Keşke, ilişkilerin iyi olduğu dönemlerde demokrasi yolunda adım atması temin edilebilseydi. Bilemiyoruz, belki bu yönde telkinler yapılmıştır, ama netice öyle olmadı...
Arap Baharını “statükoyla hesaplaşma” olarak yorumlayan Gazeteci Fehim Taştekin, Türkiye’nin ortaya koyduğu tavrı eleştirmiş. Bu hareketlerinin “Batı oyunu” olduğu iddialarını da yorumlayan Taştekin, “Dış müdahale veya bunun bir komplo olup olmadığı çok tartışılır. (...) Özellikle Filistin’de HAMAS’ın serbest, özgür ve demokratik seçimlerle iktidara gelmesi, Hizbullah’ın Lübnan’da iktidara gelmesi Amerikalılara şunu gösterdi: Eğer bölgede demokrasi olursa kaçınılmaz olarak İslâmcılar iktidara gelecektir. Ve bölgede ABD’nin Kurulu düzeni tehlikeye girecektir. ABD’nin bu yüzden GOP’u rafa kaldırdığını düşünüyorum.”
Avrupa’nın, Suriye’nin kendi iç dengesini dikkate almadığına dikkat çeken gazeteci Fehim Taştekin, “Maalesef çok kanlı bir süreçle karşı karşıyayız. (...) Sivil eylemlerle iktidarın sarsılmayacağı anlaşılınca silâhlı gruplar harekete geçirildi. Cisr el Şuğur’da 100’den fazla güvenlik görevlisi feci şekilde öldürüldü. Bu rejimin de arzu ettiği bir sonuçtu. Rejim aradığı bahaneyi buldu. Rejim silâhlı gruplar varken askerlerimi kentlerden çekemem demeye başladı ve her şeyi terörize etti. (...) Aşiretler de kendi milis güçlerini oluşturdular. İş artık bir yerde kan dâvâsına dönüşüyor. Bu Suriye için olabilecek en tehlikelisiydi. Maalesef oldu” şeklinde konuşmuş. (Konuşan: Cihat Arpacık, Millî Gazete, 1 Mart 2012)
Taştekin’e göre Türkiye’nin hatası şu: “Türkiye işin başında Esad’ı reformlara ikna edebileceğini düşündü. Buna paralel olarak da muhalefeti örgütlemeye çalıştı. Türkiye silâhlı grupların varlığını görmezden geldi, şiddetten sadece rejimi sorumlu tuttu ve yönetimin azınlık rejimi olduğu tezini işledi. Türk kamuoyu manipüle edildi. Kendi darbe anayasasını 30 yıldır değiştiremeyen Türkiye, Esad’dan rejimi 15 günde çöpe atmasını bekledi. Sözler tutulmayınca ipler koparıldı. Türkiye, Şam’a söz söyleyebilecek bir ülkeyken köprüleri attı. Diplomasi gücünü yitirdi. Sonra da ihanete uğramış bir ülke psikolojisiyle Esad’dan kurtulacak her ihtimalin peşine düştü. Silâh kullanan herkese, farklı taraflar olsa da bunun çözüm olmayacağını söyleyecek bir çaba gösterilmeliydi. Ama hızlıca müdahaleci kampın çizgisine savruldu.”
‘Vatandaş’ın ezilmediği; hür, âdil ve insan haklarına saygılı bir dünya istiyoruz vesselâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi