Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Afganistan yahut Türkiye!

Afganistan yahut Türkiye!

“Afganistan’da ne işimiz vardı?” korosunun sesi şimdilik kısıldı.
Cevabını aldıklarından mı? Hayır! Laftan sözden anlayacakları yok. Bir gün yine bu koroyu karşımızda görebiliriz. Gelin bu konudaki bilgilerimizi diri tutalım.
Haritaya şöyle bir bakalım: Afganistan’la Türkiye’nin coğrafi benzerliğini fark etmekte hiç güçlük çekmeyiz. Her iki ülke de orta kuşakta yer alıyor. Kıt’aların, ülkelerin, kültürlerin, medeniyetlerin kavşak noktasında bulunuyor. Coğrafi benzerliklerin yanında başka benzerlikler de arkası sıra gelir elbette...
İpek Yolu’nun düğüm noktası Afganistan. İpek Yolu’nun her biri bir medeniyet merkezi olan mahzun şehirlerinin bazılarının artık haritada bile isimlerine rastlayamıyoruz... Belh, Bedahşan, Herat, Kandahar ve Kabil. Afganistan’ın Ahmet Hamdi Tanpınar’ı olsa idi, bu beş şehri yazardı. Ankara, Konya, Erzurum, Bursa ve İstanbul gibi... Gerçekten bu kültür ve medeniyet merkezi şehirler olmasa idi, bizim beş şehrimiz de olmazdı veya böylesine bizim olmazdı!
Bugün “Afganistan” olarak adlandırılan ülke, Türkistan, Çin, Hind ve İran arasındaki düğüm noktası olan coğrafyadır. Burada bütün yollar kıt’alara çıkar. Kimi Hind’e, kimi Çin’e, kimi Türkistan’a ve İran’a... Bu kıtalara hükmetmek isteyen hiç bir güç bu ülkeyi ihmal edemez. Nitekim tarih boyunca öyle olmuştur, bugün de öyle olmaktadır! Gerisi bahanedir!
Bedahşan Türkistan, Hindistan, Çin arasındaki “memleket”tir. Yüsek, dağlık, suyu bol, havası güzel ve mutedil bir yer olarak tarif ediliyor bizim eski kaynaklarımızda bu memleket. “Lâl-i bedahşan” denilen bir nevi yakutuyla ve sair kıymetli taşlarıyla meşhurdur. Divan edebiyatında adı en çok geçen şehirler arasındadır. Bakın Osmanlı’nın Sultanüşşuarası Bâkî ne diyor:
Jale kıldı her kenarı sahil-i Bahr-ı Aden
Lâle hâk-i gülşeni kânı Bedahşan eyledi
(Çiğ her tarafı Aden Denizi’ne çevirdi, lâle de gül bahçesini Bedahşan madenine döndürdü, yani kıpkırmızı etti.)
Belh Afganistan’ın kuzeyinde. Alparslan Belh’i Kuzey Afganistan’ın zaptı için üs olarak kullanmış. 1221’de Cengiz orduları tarafından yerle bir edilmiş ve yüz yıl harabe olarak kalmış. Kâğıdın ilk defa Belh’de icad edildiği söylenmektedir. Bir zamanlar “Kubbetül İslam” olarak bilinen Belh, Cengiz barbarları tarafından yıkılmadan Mevlana’nın babası Sultanü’l-ulema Bahaeddin Veled burayı terk ediyor. Bir anlamda Mevlana da Belh’li.
Herat, Afganistan’ın batısında. 15. Yüzyıl’da Timurilerin zamanında en parlak devrini yaşamış. “Herat mektebi-ekolü” bir çok sanata damga vurmuş. Bağlar, bahçeler, saraylar, camiler ve medreseler... Hüseyin Baykara’nın şiir meclisleri burada kurulmuş... Onun veziri Ali Şir Nevaî Türkçe’nin doğudaki varlığı için bayrak yükseltmiş. Bizim mûsıkîmizde, mimarimizde, tasvir sanatımızda, hattımızda Herat mektebinin derin izleri var. Gelmiş geçmiş en büyük nakkaş/minyatürcü Behzad Herat’da yaşamış. Bir çok umran eserleri, 1885’te Rus saldırısına karşı müdafaayı güçleştirir korkusuyla yıktırılmış...
Kandahar, Afganistan’ın güney doğusunda başka bir medeniyet merkezi. “Kand” şeker demektir. Şairlerimiz bu benzerlikten istifade etmişler.
Ederse kand-ı lebin hatır-ı mezaka hutur
Diyar-ı Mısr’a değil, Kandehar’a dek gideriz
Dudağının şekerinin tadı hatırımıza gelirse, Mısır diyarına değil, çok daha ötelerdeki Kandehar’a kadar da gideriz, diyor Nailî...
Kabil, Timurlu başkentlerinden. Hindistan’da büyük bir devlet kuran Babür’ün mezarı da burada...
İki asırdır nasıl Türkiye Rusya’nın sıcak denizlere açılma tehdidinin öznesi ise, Afganistan da öyle. Bu tehdit, Türkiye’nin olduğu kadar Afganistan’ın şekillenmesinde mühim rol oynuyor.
Şimdi, komünizmi Talibanlıkla durduran güçler, Afgan coğrafyasını Cengiz gibi tarumar ettiler. Yerine ne koyacakları önemli değil, neyi yok ettikleri önemli.
Türkiye işgalci güçlerin safında mı? Görünüşte öyle. Fakat hakikatte Türkiye Afgan halkının yanında. Onlara her hususta yardımcı oluyor, destek veriyor. Bu biraz Mevlana’nın Moğollar karşısındaki tavrını andırıyor.
Afganistan’dan bu raddede uzak durmak mı doğrudur, elinden geldiğince kardeşlerimizin acısını dindirmek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi