Faruk Çakır

Faruk Çakır

İşsiz, güçsüz ve dertli

İşsiz, güçsüz ve dertli

Ülkemizin karşı karşıya olduğu ekonomik ve sosyal problemlerden biri de, kronik hale gelen işsizliktir. Genç nüfusa sahip olmakla övünüyoruz, ama bu gençlere uygun iş sahaları kuramadığımızı unutuyoruz. İşsizlik, sadece ‘fakir’liğe sebep olsa neyse, aksine beraberinde onlarca başka problemi de taşıyor.

Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, işsizliğin Türkiye’de son 5 yılda yüzde 9.8 oranına düştüğünü, ancak öncelikli sorun olma özelliğini sürdürdüğünü hatırlatmış. İşsizlik denildiğinde aklımıza en başta Doğu ve Güneydoğu illeri geliyor, ama EBSO Başkanı, İzmir’i de işsizlik oranının (yüzde 14.7 ile) en yüksek olduğu iller arasında saymış. (AA, 26 Mart 2012)
Tabiî ki problemi teşhis etmek tek başına yeterli değil. Madem işsizlik gibi bir derdimiz var, o halde elbirliği ile bu derde çare aramamız lâzım. Gençler arasındaki işsizliğin daha yüksek olduğu da ayrı bir gerçek. Geçmişte, eğitimsiz olmak işsizliğin birinci sebebi gibi görülürdü. Eğitim seviyemiz nisbeten yükseldiği halde, gençler arasındaki işsizlik oranı arzu edilen seviyeye inmedi. Hâlâ çok sayıda ‘okumuş yazmış’ gencimiz işsiz. Buna bir de yeterli eğitimi almadığı için işsiz kalanları ilave edelim...
Yeni bir eğitim sistemi tartışılırken, hadiseye bir de bu yönden bakmakta fayda var. Eğitim sistemini kesintili hale getirirken, işsizliği önleyici bir yol da tercih edilmeli. Herkesin üniversite eğitimi alması mümkün olmadığına göre, kısa yoldan iş hayatına atılmak isteyen gençlere de imkân sağlamak gerekir.
Çelişkilerimizden biri de bir yanda milyonlarca işsiz genç varken, öte yandan “işe yarayan eleman” aranmasıdır. Bu iki talebi bir anda değerlendirecek, iş dünyasının kalifiye işçi ihtiyacını karşılayacak bir sistemi niçin kuramayız? Gazetelere bakıldığında sayfalar dolusu “eleman” arayan işyerlerinin olduğu görülür. “Aranan eleman”lar da çok özel eğitim gerektiren işler değil. Bilhassa tekstil piyasasında kalifiye eleman ihtiyacı var. Hep sormuşuz, tekrarlayalım: Bilhassa büyük firmalar, mevcut eğitim sisteminin yetiştirdiği elemanları kendi üretim tesislerinde istihdam edemiyorsa, bunları kendileri yetiştirmek için niçin adım atmaz? Reklâm için harcadıkları paranın bir kısmını bu işe ayırmak onları batırır mı? Kalıcı olan bu sistemi tercih etmeyip, başkalarının istihdam ettiği kalifiye elemanları ‘transfer’ yoluna gitmek ne kadar ticarî ahlâka uyar?
İşsizlik derken, iş gelip ticarî ahlâka dayandı. O halde bu hususta da çok büyük eksikliğimiz olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. Belki de işsizliğin büyümesinde ve kalifiye eleman bulunmamasında ticarî ahlâkın tahrip olması en büyük sebeptir. Maalesef; işçi işverenine, işveren de işçisine güvenmediği gibi, tacirler de birbirine güvenmiyor. Birbirine güvenmeyenlerin oluşturduğu ticaret hayatı da bir o krize, bir bu krize yuvarlanıp gidiyor. Allah sonumuzu hayreylesin, ama ticarî hayatın bu kadar bozulması, sözlerin tutulamaz hale gelmesi iyi değil.
O halde ekonomik istikrar ve güvenli bir ticarî hayat için de, önce sağlam bir inanç gerekir. Başkasının iflâsına sevinen ve komşusunun işsiz kalmasını uman bir ticarî hayatın işsizliğe çare sunması mümkün değil.
Çocuklarımızın din eğitimini engellemek için meslek liselerine ‘tuzak’ kuranlar; neticede bütün Türkiye’yi ‘işsizlik tuzağı’na düşürdü. Ancak günün şartlarına uygun bir eğitim sistemi ile bu tuzaktan kurtulabiliriz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi