M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanlar ve Demokrasi

Müslümanlar ve Demokrasi

Müslümanların kafaları karışık... Bilhassa kadın konusunda... Öyle Müslüman feministler var ki, ateist ve gayr-i müslim feministlerdan daha aşırılar.

Demokrasi konusunda da aşırı uçlar var. Bir Müslüman demokrasiyi mutlak bir gerçek, mutlak bir değer olarak kabullenemez. Demokrasi bir realitedir, bir idare şeklidir.

Müslüman bir toplumun, İslama Kur'ana Sünnete Şeriata Hikmete aykırı olmayan cüz'i/beşerî iradesinde sakınca yoktur.

Lakin Müslüman halk İslam'a, Kur'ana Sünnete aykırı ve zıt bir şey isteyemez. Böyle bir irade bâtıldır.

Demokrasi bir amaç değil, bir araçtır.

Müslüman, demokrasiyi din gibi benimsemez.

Halkı Müslüman olan bir şehrin valisinin, belediye başkanının, polis müdürünün, idarecilerinin halk tarafından seçilmesinde mahzur olmasa gerek.

Böyle bir seçimde halkın itimadını kazanmış olanların tâyinini elbette İmam-ı Kebir yapacaktır.

Bendeniz demokrasiye iyi demem ama onun gayr-i İslamî sistemlerin ehveni olduğunu düşünürüm.

Gayr-i İslamî bir düzenden İslamî düzene geçiş demokrasi ile daha kolay olur.

Peki, olgun ve uyanık olmayan vasıfsız Müslümanlar demokrasiyi de dejenere etmezler mi?

Edebilirler.

Bizdeki durum gibi... Demokrasinin sağladığı imkanlar, fırsatlar, hürriyetler değerlendirilmiyor, kullanılmıyor ve bir kısım İslamcılar bozuk ve kötü düzenin haram, kirli, kara, necis, pis rantlarına saldırıyor.

İslamî bir rejim bile kurulsa, Müslümanlar sâlih, iyi, vasıflı, güçlü, uyanık, şuurlu olmazsa o sistem de işlemez.

Biz Müslümanlar şu anda, birtakım olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyet tarihinde görülmüş en hürriyetli havayı teneffüs ediyoruz. Medya hürriyeti var... Dernek, vakıf kurma hürriyeti geniş... Muazzam maddî imkanlara sahibiz... Uçsuz bucaksız imkanlar ve fırsatlar... Okul açmak serbest... Peki biz, bazı tarafları aksak da olsa bu demokrasiden dinimizi yüceltmek için gereği gibi yararlanabiliyor muyuz?

Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir.

Müslümanların siyasî faaliyet ve hizmetlerine temiz diyebilir miyiz?

Demokrasiden yararlanarak çeşitlilik içinde tek bir Ümmet olabiliyor muyuz?

Eton kolejiyle boy ölçüşebilecek bir okulumuz var mı?

İktisat, ticaret, iş hayatını zapt u rabt altına alacak Fütüvvet, Ahîlik, Lonca sistemimizi kurabildik mi?

İslam Mahalle Teşkilatı konusunda ne gibi faaliyetler yaptık, ilerlemeler kaydettik?

Demokrasi bize fırsat veriyor ama biz Osmanlıca ve edebî lisan konusunda ne yapıyoruz?

Beş vakit namazın başta müdür bey, idareciler, öğretmenler ve bütün öğrenciler tarafından okul camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılındığı bir tek özel islamî okulumuz var mı?

Reader's Digest tipinde, ayda en az bir milyon satacak canlı bir dergimiz var mı?

Tasavvuf dergah, tekke ve zaviyelerinin tekrar açılması için Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'ne müracaat ettik mi?

Tesettür konusunda akademilerimiz, yüksek giyim kuşam kurumlarımız var mı?

Diktatörlüklerin, vesayet rejimlerinin, resmî ideolojilerin esirgediği hakları ve fırsatları, İslamî bir sistem olmayan demokrasi veriyor ama biz bunları iğtinam edemiyoruz (ganimet bilip kullanamıyoruz).

Vaktiyle "Ayasofya Açılsın" diye haykıran ucuz mücahitler şimdi hangi delikteler? Hiç sesleri çıkmıyor.

Biz demokrasiden yararlanmasını bilseydik, Meclis'te en az 25 tesettürlü kadın milletvekili olurdu.

Aklın, fikrin, ilmin, irfanın, kültürün, adaletin, insafın, firasetin, vicdanın, bilgeliğin yeterli olmazsa işte böyle olur.

Yeterli sayıda zeki, idealist, kabiliyetli, istidatlı çocuklarını subay ve öğretmen yapmayan Sünnî bir toplumun olacağı budur.

Bize İngiltere, Norveç, İsviçre, Avusturya demokrasisini verseler, biz onlardan da gereği gibi yararlanamayız, onların da içine ederiz.

Demokrasinin fırsatlarında, imkanlarında, hürriyetlerinde, serbestliğinde çok faydalar vardır ama haram rantlarında ve zehirli ganimetlerinde olan zarar da o nispette çok büyük ve öldürücüdür.

* (İkinci yazı)

Sahte Bal Endüstrisi

Bazı konularda halkımızın ne kadar saf, devletimizin ne kadar laçka olduğunu gösteren binlerce kötülük vardır. Bunlardan biri de sahte bal üretimi ve satışıdır.

Geçen sene dostlarımdan biri gelmiş ve sohbet esnasında "Bal kampanyasından beş kilo bal aldım, kaşık kaşık yiyerek ailece enerji ve sağlık kazanıyoruz..." sözüne gülmüş ve "Onlar bal değil ki..." demiştim.

Bazen zavallı pazarcılarla sokak savaşları yapan belediyelerimiz şu son sahte bal furyasında niçin bir yıl boyunca sessiz kaldılar?

Sahte balcılar o kadar çok para pazarmışlar ki, içlerinden bir firma tv bile kurmuş.

Silahlı kuvvetlere bal satmak istemişler, fiyatın ucuz olmasından şüphelenilmiş, tahlil yaptırılmış ve balların mısır şurubuna kimyasal bal aroması katılarak yapıldığı anlaşılmış.

Sahte bal üretimi ve satışı çok kârlıymış. Kilosunu 2 liraya mal ediyor, 20 liraya satıyorlarmış.

Mısır şurubundan yapılan sahte ballar sağlığa çok zararlıymış. Kansere ve daha bir sürü vahim hastalığa sebep oluyormuş.

Ucuz diye sahte bal alan vatandaşlarımızda hiç mi akıl yoktur?

Hükümet ve belediyeler niçin bunu vaktinde önlememişlerdir?

Sadece bal mı?

Halkımıza büyük miktarda evcil domuz eti ve yağı yedirilmektedir.

Yaban domuzu yedirilmektedir.

Eşek eti yedirilmektedir.

Kepekli ekmek diye satılan bir kısım ekmeklerin esmerliği boya ile sağlanmaktadır.

Şifalı bitkilerden çıkartıldığı ilan edilen birtakım merdiven altı imalatı ilaçlar denetimsiz olarak alabildiğine reklam edilip satılmaktadır.

Piyasadaki gıda maddelerinin ve içeceklerin içinde 300 çeşit kimyevî boya, aroma, koruma maddesi bulunmaktadır. (Bunların listesini küçük bir broşür halinde bastırmıştım.)

Piyasada, birtakım ilaçların sahteleri satılmaktadır.

Sadece bal değil, binlerce çeşit madde sahtedir, içlerinde korkunç zehirler vardır.

Devlet ve belediyeler bunları yeteri kadar kontrol etmemektedir.

Halkın büyük bir kısmı saf mı saftır.

Bedava mezar görse içine girecek olanlar, ucuz sahte balı hiç kaçırırlar mı?

Etin kilosu 25 lira, bazı marketlerde 330 gram hazır köfte 3,5 liraya satılıyor.

9 liraya sucuk satılıyor.

Sahtekarlık o hale gelmiş ki, içine konulan et ve tavuk parçalarına yüzde 25 su ilave eden makineler varmış.

Kimyevî boyalar, aromalar, koruyucular, hormonlarla zehirlenmiş gıdaları ve meşrubatı tüketen milyonlarca vatandaş hasta... hastaneler tıklım tıklım dolu. Sahtekarlar ve ilaç fabrikaları çok memnun...

Sağlığa zararlı maddelerin tüketimi arttıkça ilaç tüketimi ve sağlık masrafları da artıyor...

İçinde bir gram gerçek bal olmayan sahte ballar kapış kapış satılıyor.

Halkımız ne akıllı, ne cingöz...

Domuzlu eşekli sucuklar.

300 çeşit kimyevî zehir içeren gıda maddeleri.

Sahte ilaçlar.

Türkiye toptan zehirleniyor.

Ah devlet neredesin?

Ah belediyeler neredesiniz?

Ah adalet, ah vicdan, ah vatanseverlik, ah ahlak ve fazilet, ah insanlık nerelere gittiniz?

Deprem sadece yerin silkelenip sarsılması, binaların yıkılması mıdır?

Not: Yukarıdaki yazı namusuyla, şerefiyle arılardan gerçek, tabiî ve sağlıklı bal üreten kimseleri ve firmaları hedef almamakta; mısır şurubuna kimyevî bal aroması, boya vs. katarak sahte bal üretip satan sahtekarları ve onlara göz yumanları karalamaktadır. Vazifeleri onları engellemek ve cezalandırmak olduğu halde, bunu yapmayanlara hakkımızı helal etmiyoruz. İlahî adaletin sillesini yiyesiceler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi