D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Barış: Sicili bozuk kelime!

Barış: Sicili bozuk kelime!

“Barış” kelimesi ne zaman ki sıklıkla kullanılıyor, ardından güçlü bir tekzip gelir!

Türkiye, 1980’lerde başlayan bir tedhiş hareketi ile birlikte yaşıyor. Terör âdeta hayatımızın bir parçası. Bu elbette güney doğu bölgemizde daha fazla hissediliyor.
Terör meşru olabilir mi?
Ne, neler teröre meşruiyet kazandırabilir?
Hiçbir gerekçe terörü kabul edilebilir bir şekle sokamaz. Şiddet hak almanın –asla- meşru bir yolu olamaz.
Otuz küsur yıllık süreci terörsüz düşünsek, Türkiye nerede olurdu?
Kaynaklarını çok farklı alanlarda kullanabileceği için elbette farklı bir yerde olurdu. Terörün fersude bahanesi Kürtlerin hakları...
Elbette, kendini farklı hisseden topluluklar, dillerini, dinlerini, kültürlerini yaşamak ve sürdürmek isterler. Devlet buna en azından engel olmaz. Yahut da devlet bunun hangi çerçeveler içinde gerçekleştirilebileceğini belirler.
Türkiye son otuz yılı barış içinde geçirse idi, silahlı olmayan bir Kürt hareketi Kürtler için çok daha fazlasını elde edecek bir başarı kazanabilirdi.
Türkiye’nin etnik problemi, Türk ismine bakarak, sadece Türk olmayanlarla ilgili görülmemelidir. Türkiye’de tabiî kimlikleri üzerinde en fazla oynanan topluluk Türklerdir. Türk kimliği, esasen etniklikle açıklanamayacak bir genişliktedir. Bir kimse etnik olarak Türk olmadan da bu tabii kimliğin sahibi olabilir. Bu yüzden, Türkiye halkının Kürtler dahil büyük bir çoğunluğunun tabiî Türk kimliği ile problemi yoktur. Fakat devletin Türk kimliği ile en başta etnik olarak Türk olanların problemi vardır.
Belki Türkiye’de diğer etnik kimliklerle ilgili yasaklar veya zorlamalar olmuştur. Ana dillerin kullanılması ile ilgili baskılar uygulanmıştır. Peki Türkler bu baskılardan azade midir?
Asıl Türkler, devletin “Türkleştirme” uygulamalarından en ağır zarara uğramışlardır. Dillerini, alfabelerini, kültürlerini devlet zoruyla değiştirmek, inkâr etmek durumunda kalmışlardır.
20. yüzyılın başındaki Türkle, bu yüzyılın başındaki Türk aynı kimliğe sahip sayılabilir mi?
Aynı alfabeyi kullanmayan, aynı dili -kelimeleri- konuşmayan, medeni/kültürel derinlik taşıyan unsurları budanmış bir yeni “Türk” sözkonusudur. Bu “Türk”, en fazla kendini etnik olarak, tarihî olarak Türk hissedenleri rahatsız eder. Buna karşılık, etnik olarak Türk olmadığı halde kendini Türk sayanlar ise Cumhuriyet’ten sonra devletin oluşturduğu Türk kimliğine daha fazla sahip çıkabilirler, bu da anlaşılabilir bir durumdur; bu kimliği sonradan benimsemişlerdir.
Türkiye, kardeşleşmeye daha fazla zemin oluşturan gerçek Türk kimliğine dönmek zorundadır. Yeni /resmi Türk kimliği, zor ve cebre dayanan bir kimliktir. Kendi dışındaki kimliklere alan bırakmamak üzere kodlanmıştır. Oysa gerçek Türk kimliği, etnikliği aşan yapısıyla, dışındakilere da geniş alanlar ayırmaktadır; bu tarihen sabittir.
Şu anda, resmi/icad edilmiş Türk ile aynı şekilde icad edilmiş Kürt kimlikleri arasında bir çatışma vardır. Bu çatışma ne yapılırsa yapılsın hiçbir zaman gerçek Türk-Kürt çatışmasına dönüştürülememektedir. Çünkü gerçek Türk ve Kürt kimlikleri çatışmasız yaşayabilecek birçok ortak değere, hatta ayniliklere sahiptir.
Etniklik, ırkçılık, kavmiyetçilik, akıl tutulmasına yol açmakta, hissi dumura uğratmaktadır. Dünyayı, dar alanlarda kavramak ve insanı kan-kemik olarak görmek, ciddi bir çatışma zemini ortaya çıkarmaktadır. Türkler bu coğrafyanın en az bin yıllık tabiî unsurudur. Ortadoğu’da bu bin yılın neredeyse bütün devlet organizasyonları Türkler olmaksızın açıklanamaz. 20. yüzyılın başında dünya emperyalistler eliyle yeniden biçimlendirilirken Türkler bu coğrafyanın denkleminden çıkarılmışlardır. Bu yalıtılmışlık ne Türklere ve ne de bu coğrafyanın diğer topluluklarına daha iyi bir dünya kazandırmamıştır.
Türkler, Kürtler ve Araplar bu coğrafyanın yeni yapılanmasını etnikliği aşarak belirleyebilir. Hangi unsur etniklik üzerinden giderse, o bölge dışı güçlerin yörüngesinde hareket ediyor demektir.
Selçuklu ve sonrasında Osmanlı barışı, Eyüplü, Memluklü, Akkoyunlu gibi coğrafyayı istikrar içinde tutan güçlü yapılara birlikte bize gerçek bir tarih derinliği kazandırmaktadır. Bu derinliği doğru okumadan takınılacak infiratçı tavırlar, en fazla bu tavır sahiplerini sıkıntıya sokar.
Bugünün barışı dünden kaynaklanmıyorsa, yarına kalamaz. Barış sakızı çiğneyenler de bunu biliyorlar. Ancak otuz küsur yıllık savaşın maddi ve manevi maliyeti altında ezilecekleri için ve konumlarını kaybetmemek için, sözün yalama olması bahasına barış, hürriyet, demokrasi gibi kelimeleri olur olmaz zamanlarda bilhassa tam tersini düşündükleri halde kullanıyorlar.
Barışa en yakın zaman, barış sözünün en az kullanıldığı zamandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi