Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Bana nefretlerini değil, sevdiklerini anlat!

Bana nefretlerini değil, sevdiklerini anlat!

Hiç fark etmiyor... İster gündelik hayatta, ister iş hayatında, ister siyasette ve medyada olsun...
Tavır hep aynı!
Ne yazık ki, dünyayı nefretlerimiz ile tarif ediyor; hayatı sevmediklerimizin listesini çıkartarak kuşatıyoruz.
Yani ergenlik çağından, lise dostlukları ve çekişmelerinden bir adım ileri gidememiş koca bebekleriz aslında.
***
Yeniyetmelik çağınızı hatırlayın...
Mesela bir teneffüste veya bir mahalle ortamında...
Bir başkasıyla yakınlığınız nasıl başlıyordu?
Önce sevilmeyen hatta nefret edilen şeyler bir bir ortaya dökülürdü.
"A sen de mi o müzikten nefret edersin? O şarkıcıyı sen de benim gibi sevmez misin? Desene aynı yemeklerden, aynı muhabbetlerden şikâyetçiymişiz?" heyecanları birbirini izlerdi.
Kimi ve neyi sevdiğinden daha önemlisi, kimden ve neden hiç hoşlanmadığındı.
Yıllar böyle oluşmuş "kankilikler", "kan kardeşlikleri", tatlı arkadaşlıklarla geçerdi.
Sonra insanın sevdiği ve hayalini kurduğu şeyler hayat yolunu belirlemeye başlayınca, yetişkinliğin kapısı yavaş yavaş açılırdı.
***

Ama bakıyorum da...
Pek büyümüyoruz!
Görünüşte yetişkiniz!
Olgunlaşmayı istiyor muyuz, ondan da kuşkuluyum. Koca koca adamlar; hatta hali tavrı pek anaç kadınlar bile çocuksuluğun imtiyazlarını ve benmerkezciliğini sonuna kadar kullanmaya kararlılar.
Oysa olgunluk...
Sevmek ve sevdiklerini çoğaltmak, sevmediklerini zihninin gerilerine atmak, onların üzerinde uzun boylu oyalanmamaktır.
Dünyayı düşman olduklarımızla değil, dostluklarımızla tarif edip sevebilmektir.
Sadece olgun insanlar uzlaşma ve anlaşmaların "ihanet" olmadığını kavrar.
Sevincin yolu budur!
Ama nerdee!
***

Siyasetin de bu bakımdan sıradan insanların gündelik yaşamından farkı yok!
Milliyetçiye bakıyorum...
Hemen iç ve dış düşmanlar listesi hazırlayıp koyuyor önüme. Ama "neden ve nasıl seviyorsun bu ülkeyi, onu anlat!" deyince öyle sıradan ve hamasi laflar birbirini takip ediyor ki, insanın içi acıyor.
Muhafazakâra dönüyorum...
Öfke ve müthiş bir inançla muhafaza edilemeyen değerleri listeliyor. Ama neyi muhafaza ettin, neye sevgiyle sahip çıktın bugüne kadar, diye sorduğumda liste bir anda cılızlaşıyor.
Solcuya bakıyorum...
Hep şikâyet, hep mağduriyet, hep nefret!
Hep ayrılık gayrılık!
Ya sevdiklerin, diyorum. Uzak, ütopik ve dışı parlak, içi soluk sloganlarla geliyor cevap.
Bilmem ki, bu upuzun süren yeni yetmeliğimiz ne zaman bitecek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi