Faruk Çakır

Faruk Çakır

‘Makyaj’ döken acı gerçekler...

‘Makyaj’ döken acı gerçekler...

Bazı hadiseler var ki, bilhassa idareciler için karne ya da gösterge mahiyetindedir. Bunlar aynı zamanda göz boyayarak iş yapanların, geçici süreli de olsa insanları yanıltanların boyasını cilasını döker, gerçekleri ortaya çıkarır.
Son günlerde yaşanan iki hadiseyi belki de bu şekilde yorumlamak lâzım. Hepimizin uyanmasına vesile olması gereken haberin biri Kars’tan. “Engelli annesi, vekili ağlattı” başlıklı haberi şöyle özetlemek mümkün: “Kars’ta, biri engelli 2 çocuğuyla yaşama mücadelesi veren 52 yaşındaki annenin, ‘Sizi aramaya cesaret edemedim’ sözü Kars Milletvekilini ağlattı. Halitpaşa Mahallesi’ndeki müstakil evde 28 yaşındaki işsiz oğlu ve 32 yaşındaki zihinsel ve bedensel engelli kızı ile yaşayan B. A., 5 yıl önce ölen esnaf eşinin bıraktığı borçlar yüzünden zor günler geçirdi. İki kez intiharın eşiğinden dönen anne, çocukları yüzünden bundan vazgeçtiğini söyledi. Kızının 3 ayda bir aldığı 850 lira engelli maaşı ve aylık 600 lira da bakım parasıyla borçlarını ödemeye çalıştığını ifade eden anne, bu acıklı hikâyesinin medyada yer alması üzerine Diyarbakırlı bir iş adamı 5 bin lira yardım yaptı. Milletvekili Yunus Kılıç, ailenin bütün ihtiyaçlarının giderileceğini söyleyerek, evin bakım ve onarımdan geçirileceğini belirtti.” (Radikal, 29 Temmuz 2012)
İkinci haber daha yaralayıcı, daha can yakıcı ve daha fazla ‘makyaj’ sökücü. İstanbul’un göbeği, Şehremini’nde yaşanan hadise medyaya şöyle yansıdı: “Şehremini’nde bir apartmanın en üst katında oturan 46 yaşındaki N. Ö.’in, 7 yıl önce ölen annesiyle birlikte yaşadığı ortaya çıktı. Herkesi şaşkına çeviren olay Ö.’in bozuk olan buzdolabını bir hurdacıya satmak istemesi ile ortaya çıktı. Hurdacı buzdolabının yanında içeride bulunan ve üstünde üzeri örtülü bir cismin bulunduğu kanepeyi de almak istedi. Ev sahibi buna şiddetle karşı çıktı. Buna rağmen örtüyü kaldıran hurdacı çürümüş cesetle karşılaşınca korkudan evin dışına çıktı ve durumu polise bildirdi. İhbar üzerine eve gelen polis ekipleri, 88 yaşında vefat eden anne E. Ö.’in sadece kemiklerinin bulunduğu cesediyle karşılaştı. Üzerinde hâlâ bir hırka bulunan kemikler incelenmek üzere Adlî Tıp Kurumu’na gönderildi. Apartman sakinleri cesedin bugüne kadar kokmamış olmasını hayretle karşıladı. Aklî dengesinin yerinde olmadığı öğrenilen kadının 20 yıl önce ölen babasından bağlanan aylık ile geçindiği öğrenildi.” (Akşam, 1 Ağustos 2012)
Hem de Ramazan ayında ortaya çıkan bu hadiseler “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” ikazının gereğini yerine getiremediğimizi göstermez mi? Niçin bu hadiseler rast gele ortaya çıksın? Niçin bir mahallede, bir ilçede, bir şehirde böyle mağdur insanlar varken, öte yanda har vurup harman savurulmaya devam eder?
Kars’taki hadisede ‘asıl’ın, mağdur annenin ‘vekil’e söylediği söz çok manidar. Ne diyor: “Sizi aramaya cesaret edemedim!” Düşünün ki ‘asıl’ mağdur ve derdini anlatmak için ‘vekil’ini aramaya cesaret edemiyor. Haklı, çünkü ekseriyetle ‘vekil’ler, ‘asıl’ların, milletin ve vatandaşın çok uzağına düşüyor. Hiç kusura bakmasınlar, ama ‘vekil’ler ‘asıl’ları ekseriyetle seçim zamanlarında hatırlıyorlar.
Tabiî ki maksadımız sadece ‘vekil’leri tenkid etmek değil. O mahallenin muhtarı, o ilin, ilçenin yöneticileri yok mu? O mağdur insanların kolu, komşusu, akrabası yok mu? ‘Biz’ yok muyuz? Niçin bu mağduriyetler karşısında daha aktif, daha çare bulan kişiler olmuyoruz, olamıyoruz?
Türkiye’nin en büyük ili İstanbul’da yaşanan hadise ise daha yaralayıcı. Şehremini’nde yaşanan dram, 7 yıl önce ölen annesiyle aynı evi paylaşan bir ‘deli’nin dramı değil. O ‘deli’yi yalnız bırakan, halini hatırını sormayan, parasını ödeyemediği için suyunu, elektriğini, gazını kesen ‘sistem’in tıkanışı ve belki yıkılışı ile karşı karşıyayız. TV’de afişe edilen evin su saati sökülmüş, elektriği kesik ve doğalgazı da yokmuş. Peki, o ‘deli’, bir kışı nasıl geçirdi? Bu insanın suya, elektriğe, ısınmaya ihtiyacı yok mu? “Ödeyemedin, o halde saatini söker seni susuz, elektriksiz bırakırız” anlayışı problemi çözüyor mu? Hiç bir Allah’ın kulunun aklına “Acaba bu parayı niye ödeyemiyor, bir derdi mi var?” sorusu gelmedi mi?
Cilâlı imaj devrini söndüren, makyajların dökülmesine sebep olan bu hadiseleri; “Delidir, ne yapsa yeridir” diyerek unutturamayız. Belki de “deli” olan o değildir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Çakır Arşivi