Bakın “Pe Ke Ke” dedim! Birileri öyle dediği için değil tabiî, Türk Dil Kurumu’na göre doğrusu bu! Fakat bu öyle bir devlet kurumu ki, devlete zerre kadar sözü geçmiyor!

Devlete göre doğrusu “Pe-Ka -Ka”!

Neyse fark etmez! Hani afedersiniz “b..a tezek demekle mahiyeti değişmez” der ya atalarımız!

Bu “özgürlük savaşçısı”, ilaveten “bağımsızlık eylemcisi” ve son günlerde de teröristleri “gerilla” olarak tesmiye edilen örgütün karakol saldırıları meşhurdu. Birçok vatan evladı (Türk, Kürt) genç yaşta onların saldırıları ile param parça oldu. Sayısız hanede feryadı figanlar, şivenler göklere yükseldi.

Bu yaz karakollar faslı çetin geçti. Sonunda karakollardan ekmek çıkmayacağı anlaşınca, devletin yeni askerlerini keşfettiler. Öğrenciler! El bombasını, molotofunu kapan “özgürlük savaşçıları” gencecik çocukları özgürleştirmek için hücuma geçtiler. Onların elinden ancak ölerek özgürlüğe kavuşulur!

“Ne kadar genç öldürürsek, ki bunlar potansiyel askerdir, o kadar iyi olur” deyu saldırdılar. Diyarbakır’da bir liseye, İdil’de 6 okula saldırmışlar. Bir günde 7 yer, az başarı değil.

Bu olaylar “uzantı” BDP’nin kayıtlarına şöyle geçmiş olmalı: “Şanlı gerillalarımız bir günde 7 prekarakola saldırdı! Özgürlük savaşımız tüm hızıyla devam ediyor”

“Hayır böyle demediler!” diyeceksiniz. Peki ne dediler?

Mesela, Diyarbakır’da kazara polis, jandarma biber gazı sıksa da birkaç öğrencinin gözü yaşarsa idi ne yaparlardı?

Ver yansın! Salvo ateş!

Silehattin, Ayna-mayna, Hasip-nasip, terörist sarılganı madamalar... nerelerdesiniz? Neden sesiniz soluğunuz çıkmıyor? Bu konuda gerçek fikirlerinizi uluorta söyleyemeyeceğiniz için mi?

Silahattin Ayubi sağda solda nutuk parlatarak Kürtleri özgürleştirmekten bahsediyor. Her halde özgürlük gencecik çocuklar yakılarak, katledilerek sağlanacak!

PKK sempatisi yaymayı iş edinen kalemler, sizler nerdesiniz? Bayramoğlu, Çandaroğlu, Cemaloğlu vs. PKK ile müzakere için atmadık takla, parende kalmayanlar neden suskunsunuz?

Hilâl Apla ne buyuruyor?

Evet, başörtülüler mağdur edildi! Bunun neredeyse otuz yıllık tarihi var. Birçok genç kızımız örtü yüzünden olmadık muamelelere maruz kaldı, psikolojisi bozuldu, hayatı karardı.

“Mağduriyetten makbuliyete mi geçildi acaba” demeden kendimizi alamıyoruz. Maaşallah, birçok gazetemizde “başörtüsü kontenjanından” köşe yazarı olmuş hanımlar var. Meşhur “Taraf-gir” gazetesinde bile. Hem de kaç tane. Televizyonlarda da arzı endam ediyorlar.

Elbette onlar da yazabilir, parlak fikirlerinden milleti müstefid edebilir. Fakat “edep” herkes için ilk ölçü. Yenişafak’ın kontenjan yazarı “Hilâl apla”, Başbakan’ın “Anadilde eğitim diyorlar. Yok böyle bir şey. Okullarda Kürtçe’yi seçmeli ders yaptık. Kürtçe’yi öğrenmede bir sıkıntı yok. Ama Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir. Eğitim dili Türkçe’dir. Kimseyi aldatmaya gerek yok. Seçmeli Kürtçe dersine müracaatlarla ilgili rakamlar ortada” sözünden rahatsız olmuş.

“Başbakan ‘Anadilde eğitim yok’ deyip, üstüne kendi bölge vekillerinin bile savunduğu bir talebi PKK ile ilişkilendirdiğinde ister istemez bazı Kürtlerin gözünde ‘efendi pozisyonundan seslenen Türk’ olmaktan kurtulamıyor” buyurmuş.

Önce edep, sonra nısfet! (Anlamadıysan tez elden bir lügat edin!)

Bugüne kadar, Avrupa’da yaşayan Türklerin, Bulgaristan Türklerinin, İran Türklerinin anadilde eğitim hakkı için bir damla mürekkep harcadın mı mütesettir aplam?

Diyeceksin ki, “Başbakan da bu konulardan söz etmiyor.” Evet Bulgaristan, İran veya Irak için bir şey söylediği yok. Fakat Avrupa için söylüyor. Çünkü onların böyle iddiaları var, fakat uygulamaları yok!

Sen de iddialısın. Hadi hiç olmazsa İran için böyle bir yazı kaleme al. Komşumuzda nüfusun neredeyse yarısının ana dili Türkçe. Fakat Türkçe seçmeli ders olarak bile okutulmuyor!

Bakalım İran semalarında Hilâl görünecek mi?