Faruk Çakır

Faruk Çakır

“Saygı devleti”nin farkı

“Saygı devleti”nin farkı

Tarihî gerçeklerin uzun süre gizli kalamayacağı bir defa daha ortaya çıktı. Bilhassa Osmanlı dönemi üzerine yaptığı araştırmalarla tanıdığınız Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yine belgelere dayanan bir araştırma yaptı ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin soy ağacının Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm) dayandığını ortaya koydu.
Konu ile ilgili olarak İstanbul’da düzenlenen (20 Aralık 2012) basın toplantısını takip etme imkânı bulduk. Prof. Dr. Akgündüz, yıllar süren bir araştırma yapmış ve belgelere ulaşmış. Tabiî, belgelerin önemli bir kısmını da Irak’ta ikamet eden araştırmacı ve neseb ilmi uzmanı Dr. Mahmud Said Bey temin etmiş.
Ortaya çıkan belgeler Bediüzzaman’ın soyunun hem anne hem de baba tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm) dayandığını gösteriyor. Elbette bu mesele uzmanların söz sahibi olduğu bir mesele. Her şeyden önce Bediüzzaman’ın Kur’ân eczanesinden alıp bu millete sunduğu Risale-i Nur eserleri meydanda. Ancak soyağacının belgelerle ortaya konulması da önemli bir hizmet.
Bediüzzaman Hazretleri hayattayken bu konular gündeme gelmiş, ama Üstad ekseriyetle nazarları Risale-i Nur’a, iman ve Kur’ân hizmetine yönlendirmiştir. “Mektubat”ta işaret edildiği gibi “Ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakk’a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş” (Onuncu Mesele, s. 329) demiştir. Asrımızın enaniyetlerin konuştuğu bir asır olması bakımından bu tesbit çok önemlidir. Her adımda maksat, nazarları Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur eserlerine çekmek olmalı...
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bediüzzaman’ın soyağacı ile ilgili tesbitlerini aktarırken bir nokta özellikle dikkat çekiciydi. Kimilerinin karalamak istediği ceddimiz Osmanlı, “evlâd-ı Resul”e, “seyyid” ve “şerif”lere o derece sahip çıkmış ki onları tesbit ve ihtiyaçlarını temin için özel bir “bakanlık” kurulmuş. Osmanlı demek, aynı zamanda bir “kayıt devleti” demek. Bugün bile başımız sıkıştığında “Acaba Osmanlı arşivlerinde bu konu ile ilgili belge ve bilgi var mı?” diye sormuyor muyuz? Osmanlı’nın 600 yıl payidar olmasında “peygamber soyundan gelenler”e gösterdiği bu saygının önemli bir payı olsa gerek.
Bir başka önemli nokta da Bediüzzaman Hazretlerinin dedelerinin yaşadığı köyde, Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle bir ‘vakıf’ kurulmuş olmasıdır. Sırf ‘evlâd-ı Resul’ olanların ihtiyacının karşılanması için böyle bir vakıf kurulmuş olması “saygı devleti”nin nişanesi değil mi? Bir onların gösterdiği saygıya, bir de ‘Tek parti devri’nin lâyık gördüğü muameleye bakılsın. Ondan sonra da “Niçin başımız dertten, belâdan, terörden, musîbetten kurtulmuyor?” yollu şikâyette bulunulsun.
Prof. Dr. Akgündüz Hocanın dikkat çektiği başka bir nokta da bazı ilim ehlinin hasis menfaatler uğruna belgelerde yaptığı tahribattı. Meselâ bazı ilim adamları, Bediüzzaman’ı ısrarla ‘ırkçı bir kuruluş’a mensupmuş gibi göstermeye çalışmış. Bunu yaparken de ‘eski’ belgelerin bir başkası tarafından görülmesi, okunması ihtimalinin olmadığını düşünmüşler her halde. O belgelerden biri 1910 öncesi “Kürt Teavün Birliği”nin kuruluşuyla ilgiliymiş. Ancak bu birlik, 1918’lerde kurulan “Kürt Teali Cemiyeti”ne öncülük etmiş gibi sunulmuş. Yani, 10 yıl farkla kurulan iki ‘dernek’ aynıymış gibi sunulmuş. Her halde “Bu belgeleri bizden başka gören olmaz” diye düşünmüş olmalılar. Akgündüz, 1910 öncesi kurulan ve asıl maksadı “cehaletle mücadele” olan kuruluşun tüzüğünü bulmuş. Konu ile ilgili değerlendirme yaparken, “Sanki Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş gayesi gibi bugün herkesin kabul edeceği gayeler, cehaleti sona erdirme gibi hedefleri var. Ama bu bilgiler, belgeler kasıtlı olarak gizlenmiş, yanlış tanıtılmış” dedi.
Umulmadık belgeler, bilgiler ve kayıtlar ortaya çıkmaya başladığına göre bunların devamı da gelir inşaallah. Gelir de, taşlar yerli yerine oturur. Kimin ne olduğu net bir şekilde “kör olanlara/ görmek istemeyenlere” de gösterilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi