D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Ehramın gölgesinde Kahire…

Ehramın gölgesinde Kahire…

 

İstanbul’un trafiğine rahmet okumak için Kahire’yi görmek varmış!
 
 
Kahire’de zamanımızın büyük kısmı, bir yerden bir yere gitmek için bindiğimiz vasıtalarda geçti! Şehir çok büyük. 20 milyondan 30 milyona kadar varan astronomik rakamlar telaffuz ediliyor. 30 milyonluk bir şehir… İyi ki İstanbul için henüz böyle bir rakamdan söz edilmiyor!
 
İstanbul’da çok sayıda geçit, üst yol inşa ediliyor. Şimdilik bir katlı bu yollar. Kahire’de iki katlıları yetmemiş üç katlıları inşa edilmiş. 5-6 katlı apartımanların üst katlarından geçip gidiyorsunuz. Lâfın gelişi “geçip gidiyorsunuz”. Ekseriya duruyor veya ağır seyir halinde gidebiliyorsunuz!
 
Kahire’de bugünlerde Kahire kadar meşhur “Tahrir meydanı”nı gördükten sonra hızlı bir tarihi eserler turu yapmak istiyoruz. Tahrir yerli yerinde. Boş değil, fakat tansiyon da yüksek görünmüyor.
 
Ehram(lar) öncelik alıyor, ister istemez… Ehram “herem”in cem’i, yani çokluk şekli. Fakat türkçede teklik mânası kazanmış. Yahya Kemal dahi “Ne görmek istediğim Nil, ne köhne ehramlar” mısraında “ehram”ı bu şekilde kullanıyor. 
 
Ehramı Yunus Emre Merkezi’nin serbest giriş kartı ile gezeceğimiz için bürokratik bazı meşguliyetler biraz zamanımızı alıyor. Yakınına gitmesek de buradan ehram(lar) zaten görülüyor. Sorun engeli geçip devasa yapılara yaklaşıyoruz. 
 
“Akla ziyan” mı demeli, “olağanüstü” mü, “aliyyülâlâ” mı? Hepsini ve daha birçok şeyi zihnimizden geçirmek durumunda kalıyoruz.
Ehram(lar) beş bin senedir ayakta! Zaten yıkılmayacak şekilde yapılmış! Binlerce yıl içinde sadece boyları on metre kadar kısalmış! Büyük piramit 147 metre iken, 138 metreye inmiş! 
Etrafta alışılmıştan az turist olduğu için satıcıların ısrarları az sayıda olanları, bu arada bizi de bunaltıyor. Nasıl oluyorsa bizim Türk olduğumuzu anlıyorlar ve “Hasan Şaş yavaş yavaş” cümlesini “merhaba” babında söylüyorlar!
Ehram(lar) bilinenler yanında bilinmeyenlerle “sır piramidi”! Nasıl yapıldı, neden yapıldı, ne kadar zamanda yapıldı… Bu sorulara verilen cevaplar var elbette. Yine de bu cevapların bile doğru ve yerinde cevaplar olduğunu, ikna edici cevaplar olduğunu söylemek zor…
Bazıları 40 tonu bulan taş kütleleri o zamanın şartlarında yüzlerce kilometre mesafeden getirmek, işlemek… Sonra bunları kusursuz şekilde yerleştirip bu eserleri binlerce yıla meydan okurcasına dikmek…
 
Gerçeklerin efsaneler kadar gerçeklik kıymeti yok burada!
Ehram(lar) kocaman güneş saatleri imiş! Bitkiler güneşsizliğe rağmen piramitlerin içinde daha hızlı büyüyormuş! Süt bozulmadan birkaç gün içinde yoğurda dönüşüyormuş! Büyük piramidin yerin merkezine uzaklığı ile kuzey kutbuna uzaklığı eşitmiş! vs. vs.
 
Her bakımdan büyük rakamlardan, nisbetlerden konuşuyoruz…
Çöl sıcağından masun kalmak için sabah vaktinde ehramları gezdikten sonra öğleden sonra bazı tarihi camileri görmek niyetindeyiz. İlk uğrağımız Ezher camii… Namaz vakti camiye vasıl oluyoruz. Geniş avlulu, Emeviye camii tarzında bir yapı. Sere serpe yatanlar bir tarafta, namaz kılanlar öbür tarafta… Bu bize göre tuhaflık yüzünden, diğer camilerde gördüğümüz temizlik yokluğu, dikkatimizi çekmemiş olmalı. 
Ahmed er-Rüfai, Sultan Hasan Kalavun ve nihayet Tolunoğlu camiine birer teşehhüd miktarı uğrayabiliyoruz. 
 
Kalavun ve Rüfai camileri hayli gösterişli. Yüksek ve kalın duvarlı taş yapılar. Dolayısıyla kubbeler ve pencereler küçük ve aydınlık az… Tolunoğlu bu camilerin en eskisi. Avlulu büyük bir cami. Zaman zaman “kışla cami” diyesimiz geliyor. Toz toprak vs. burada daha yüksek seviyede. Halı olan kısmı çorapla geçtikten sonra, daha fazla toz toprak olan avluda ayakkabılarımızı giyiyoruz. Bir gürültüdür kopuyor! Mukaddes bir mekâna nasıl kirli ayakkabılarla girermişiz diye… Tabii mukaddes bir mekânın nasıl pis tutulduğu sorumuz cevapsız kalıyor!
 
Kahire’de tarihi mekânlar yanında, meşhur Bulak matbaasının bulunduğu semti ve Mehmet Akif’in on yılını geçirdiği Hilvan’ı da görmek arzusundayız. Bu mümkün olmuyor. Büyük elçimiz, Ezher’deki Mehmet Akif toplantısında, Hilvan’daki evle ilgili yeni bilgileri paylaşıyor. Ev mahkemelik. Türk makamlarından yüksek meblağ isteyen Sudanlıyı yapının esas sahipleri mahkemeye vermiş. Dâva bittince, mesele çözülebilecek…
Kahire’den alacaklı kaldık! Bir dahaki sefere daha tedbirli olup, görülmesi gereken yerleri daha geniş zamanlı görmeyi umuyoruz…
 
Yorgun argın otele döndükten sonra, Mustafa Güvenç, Mehmed Âkif’in de devam ettiği Ezher’e yakın bir kıraathaneye gitmeyi teklif ediyor. Orada Türkiye’den gelmiş bazı genç akademisyenlerle Mısırlı genç gazetecilerle buluşuyoruz. Konu artık bugün. Mısır’ın, Türkiye’nin, İslâm dünyasının bugünü ve yarını…
 
Mekânın bereketinden olmalı, saatler farkında olmadan geçiyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi