Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Suriye ve sekterizm

Suriye ve sekterizm

 

Sekterizm kavramı her ne kadar mezhepçilik manasında ise de kullanım itibarıyla onu aşmaktadır. Mısır’da Kıpti-Müslüman çekişmesi için kullanıldığı gibi. Bir vatanda, dinî ve mezhebî temelli ayrımcılık yapmak ve bu ayrım üzerinden siyaset gütmek ve siyasi kazanımlar elde etmek anlamına gelmektedir. Araplar sekterizm karşılığı olarak taifiyye deyimini kullanıyorlar. Araplar ırk ayrımcılığı üzerine şekillenen siyasi anlayışlara şuubiyye diyorlar. Dinî veya mezhebi ayrım gözeten siyasi eğilimlere de taifiyye demektedirler. Bu anlamda Irak’ta Şii-Sünni gerilimine veya mezhebi siyaset izlemeye ve gütmeye taifiyye deniliyor. Suriye’de ise taifiye suçlaması Sünniler tarafından azınlık iktidarına, Nuseyri temeli iktidara atfedilmektedir. Nuseyriler de aksine bu suçlamayı Sünnilere isnat ediyorlar. İDSP’nin öncülüğünde Yeni Bosna’daki Gönen Hotel’de yapılan toplantıda bu meseleyi İhvan ulemasından bir zata sordum. Suriye’deki Nuseyri toplumunun yüzde 80’inin veya ale’l akal yüzde 70’inin topluluk asabiyeti nedeniyle Esat hanedanlığını desteklediğini ifade etti. SUK başkanı olan Hıristiyan asıllı George Sabra da konuşmasında bu görüşü destekledi ve üniversitelerde bile rektörlerin ve dekanların mezhep aidiyeti üzerine seçildiğini ifade etmiştir. Baba Esat iktidarı ele geçirdiğinde azınlık mensuplarını başta SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerindeki üniversitelere göndererek bol bol diploma edindirmiş ve sonrasında akademik kurulları ve üniversiteleri bu mezunlarla doldurmuştur. Bu Ecevit’in, 12 Eylül öncesinde ideolojik devşirmeler için üç aylık kuluçkalarla öğretmen yetiştirmesine benzer.
 

 
Orduda da benzer bir sistem uygulanmış ve George Sabra’nın ifadesiyle muayyen bir azınlık grubundan özel ordular kurulmuştur. Rıfat Esat’ın Saraya Difası böyle bir şeydi ve Hama olaylarının faili bu mezhebi temelli milis kuvveti idi. Sonra güçlenen Rıfat ağabeyini indirmek istemiştir. Aralarındaki kişisel rekabet ve sürtüşme şeditti. Bugün de Cumhuriyet Muhafızları, Dördüncü Kolordu gibi özerk ordular da yine azınlık mensupları tarafından tedvir edilmektedir. Ve Suriye halkını kırıma uğratan bu güçlerdir. Subayların yüzde 80’i ve tamamına yakını aynı kökendendir. Bundan dolayı Tunus ve Mısır’daki gibi ordu tarafsız kalmamış belki sistematik bir biçimde Sırplar gibi halkını katletmeye devam etmiştir. Geçiş sürecini esas alan pazarlıklarla veya uzlaşma formüllerinde esas mesele Beşşar Esat’ın bu kolluk kuvvetlerini veya mezhebi orduları kontrol altında tutup tutmayacağıdır. Zira rejimin özünü bu sekter ordular oluşturuyor.


 
Tayyip Tızzini, Esat hanedanlığının ve rejiminin totaliter yapısının dört sütunundan oluştuğunu ifade eder. Ordu, Baas, basın ve ekonomi üzerine tam kontrol. Asıf Şevket, Mahluf ailesi ve Esat’lar bu mezhebi diktatörlüğün sembolleridir. Kimileri, Suriye’de Nuseyri temelli bir sekterizm olmadığını savunmaktadır. Bu, gün ortasında güneşi inkâr etmek kabilinden bir şeydir. Burada mezhepçilik veya sekterizm, iktidar çeperini koruyan mezhep asabiyeti anlamındadır. Bu asabiyetin dışında kalanlar sekterist vasfına girmez. Sadece mensuptur. İzzettin Şehbender gibiler, Şiilerle-Nuseyriler arasındaki sekterizm dayanışmasını reddetme sadedinde birisinin gulat birisinin ise gulat olmadığını söyler. Halbuki, Nuseyriler kendilerini Şiilere daha yakın hissetmektedir. Bu nedenle Suriye’de zayıf bir tabanı temsil eden Nuseyriler, Şii asabiyetinden de güç almaktadır. Bir taraftan da onların Sünni çoğunluğu kışkırtmasından endişe duymuştur. Bundan dolayı Esat yönetimi 2003 yılından itibaren iç dengeler nedeniyle ülkedeki İran nüfuzunu kısmen Türkiye ile dengelemek ve böylece çoğunluğa şirin görünmek istemiştir. Halbuki bu tablo yanıltıcıdır ve Suriye’de yüzde 1 bile olmayan Şiiler yedek asabiyet olarak Nuseyrilerin hizmetine girmiştir.
 

 
Seyyid Kutup uzmanı olan ve Küleyni’nin tefsiri hakkında çalışması bulunan Abdulfettah Salah Halidi ise bunu ‘gazvi’ş Şii/Şii işgali’ olarak nitelendirmektedir. Ahmedi Nejad ise Şii yayılmacılığı hakkında bir şey demezken Şii-Sünni çekişmesinin şeytanın işi olduğunu söylemektedir. Nedenleri üzerine değil, sonuçları üzerine yoğunlaşmaktadır. Hıristiyan olmasına rağmen George Sabra, Suriye’de Esat hanedanlığı dönemi hariç ülkede sekterizm, yani din ve mezhep ayrımının yaşanmadığını belirtmektedir. Bundan çoğunluğu aklamaktadır. Azınlıklar ise çoğunluğa karşı yapmıştır. Suriye halkının bir olduğunu ifade etmektedir. Uluslararası Suriye Konferansı’nda buna dair çarpıcı örnekler verdi. Suriye halkının birliğinin harcı olan faklı isimleri ve rollerini anlattı. Bunlardan birisi Kürt asıllı olan İbrahim Henanu Bey’dir ve kurucu meclisin başkanı iken anayasanın ilk harcını koymuş ve hazırlığını başlatmıştır. Dürzi kahramanlardan birisi de Sultan Paşa el Atraş’tır. Nuseyri asıllı olan Salih Ali de Fransızlara karşı sahilde direnişi temsil eden önde gelen isimdir ve Suriye devrimi cumalardan birisini ona adamıştır. Faris Huri de vakıflar bakanlığı görevinde bulunduğu gibi başbakanlık da yapmıştır. Suriye halkı seçimlerle Faris Huri’yi başbakan yaptığı gibi George Sabra’yı da SUK başkanı yapmıştır. Demek ki halkın kendisinde bir sorun yok, sorun azınlık tabanlarını iktidarlarına alet edenlerdir. Bunlar sûret-i haktan görünerek Müslüman kitleye ve bütün Suriye’ye zarar vermişlerdir. Suriye halkı açıkça Hıristiyan olan Faris Huri’den değil, Müslüman ismi taşıyarak içten görünen; baltanın sapı durumundaki Hafız ve Beşşar ve Mahir gibi isimlerden zarar görmüştür. Suriye halkı sakınmadığı bir yönden darbe yemiştir. Bunlar kendi tabanlarını alet ederek Suriye halkına sağ gösterip sol vurmuşlardır. Sekterizm budur.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi