D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Mekke’de yıkımın canlı şahidiyiz!

Mekke’de yıkımın canlı şahidiyiz!

Şu günlerde Mekke’de Osmanlı revaklarının yıkılışının canlı şahidi olarak bulunuyoruz…
Zihnimizde günlerdir Süleyman Nahifi’ye ait olduğunu sandığımız bir beyit dolaşıp duruyor:
Her kime Kâbe nasib olsa, Huda rahmet eder
Her kişi sevdiğini hânesine dâvet eder
Gerçekten dâvetli miyiz?
Ehli-i irfanın ifadesiyle, “buraya dâvetsiz gelmek mümkün değil”! Hac için üç yıl önce müracaat ettiğimiz halde sıramız bir türlü gelmiyor, âni bir kararla Kaşgar ve Endülüs seyahatlerinde beraber olduğumuz Mehmet Sılay’la birlikte umreye niyetleniyoruz. Olan biteni görünce, hele de bu günlerde, 2013’ün ocak ayı sonu ve şubat başında, Mekke’de bulunmamızı bir şâhitlik çağrısı olarak görüyorum.
Konuyla ilgimiz okuyucularımızın malûmudur. Tarihî çevre konusundaki hassasiyetimiz bizi bu mevzularla meşgul olmaya sevk etti. Geçmiş yıllarda konuyla ilgili olarak bir hayli yazdık, çizdik. “Yaşayan Geçmiş” ve “Kaybolan Şehirler” isimli belgesellerin yapımında emeğimiz geçti. Büyük şairimiz Mehmed Âkif’in Ankara’da bulunduğu zaman ikamet ettiği Taceddin Dergâhı ve çevresinin kurtarılması, yaşatılması mücadelemizi bilenler bilir.
Ankara’nın merkezinde, Hacı Bayram Veli Camii civarının uzun süre belediyece yıkılmaya terk edilmesi üzerine kaleme aldığımız “Mahzun Hacıbayram” yazısının bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Hacı Bayram Camii ciddi bir onarımdan geçirildi. Çevresi tanzim edildi ve şu sıralar sivil yapıların ihyası için hummalı bir faaliyet göze çarpıyor.
“Şehir ve kutsal” konusu üzerinde kafa yorduğumuz için Eyüp Belediyesi’nin sempozyumuna davet edildik ve orada “Yaşayan Sultanlar: Semerkand’da Şah Zinde, İstanbul’da Eyüp Sultan” başlıklı bir tebliğ sunduk. İstanbul’un fethi seferine yaşlı hali ile katılan Peygamberimizin Medine’deki ev sahibi Eba Eyyub el Ensari’nin İstanbul’daki türbesi ve çevresinde oluşan yapılaşma ile Semerkand’ın fethine katılan Resulullah’ın amca oğlu Kusem bin Abbas’ın şehid düştüğü yerde yapılan türbe ve zamanla etrafında teşekkül eden külliye hakkındaki bildirimiz ilgi ile karşılandı.
Bir seneye yakın zamandır gündemde olan Çamlıca Camii projesi ile ilgili ilk yazılarımız da kamuoyunun malûmudur. Burada, büyük cami yapmak değil, çevreye uyumlu, cemaati gözeten, aynı zamanda güzel ve mütenasib bina yapmanın esas olduğunu, camilerin, mabedlerin yüksek yerlere yapılmasının onların kadrini yükseltmeyeceğini, Kâbe örneğine dikkat çekerek ifade etmeye çalıştık.
Evet Kâbe, dağlık ve kayalık Mekke’nin irtifaı en düşük yerinde bina edilmiş… Mabudlarını yüceltmek için yüksek tepeleri seçen putperest dinlerin aksine.
Suudilerin benimsediği dini görüş, Vehabilik tarihe ve tarihî olana düşman bir akım. Bu yüzden birçok tarihi eser ortadan kaldırılmış durumda. Henüz ayakta bulunanlar da sırasını bekliyor!
20. yüzyılda devletleşen Suudilik, kendisinden öncesini umursamıyor. Ama kendi kısa tarihini önemsediğinden şüphe yok. Her yerde Suudi kralların isimleri ve resimleri var. Resimle arası iyi olmaması gereken bu anlayışın resmi dairelerde ve işyerlerinde kralların resimlerinin asılmasına nasıl müsaade ettiğinin bir açıklaması olmalı.
Mekke’de sadece tarihi yapılar ortadan kaldırılmıyor, tabii çevre de bu müdahaleden nasibini alıyor. Tepeler, dağlar düzleniyor.
Eski bir belediye başkanı şehircilik gözüyle bakınca şunları söyledi: “Kâbe’yi kuyunun içine atmışlar!”
Söylediği doğru: Kuyunun başına varmadan içindekini göremiyorsunuz!
Suudilere gelinceye kadar, Kâbe Mekke’nin en görünür yapısı idi. Onun etrafına yapılanlar Kabe’yi örtmüyordu. Hele Osmanlıların yaptığı (önce Kanuni zamanında, sonra şiddetli bir sel yüzünden 4.Murat zamanında) revaklar, Kâbe dikkate alınarak hem daha alçak, hem de sade, basit ve süssüz olarak yapılmıştı. Kemerler Kâbe’yi kapatmıyor, çevreliyor. Önemini böylece ortaya çıkarıyor.
İlk Suudi yapıları Mekke ile Kâbe’nin ilişkisini kesti. Artık Kâbe Mekke’yi göremiyor, Mekke de Kâbe’yi… Mekke Kâbe’ye hasret, Kâbe de Mekke’ye.
Osmanlı revaklarının yıkılışını ayan beyan görüyoruz. Kırıcı ve deliciler durmaksızın çalışıyor. Dört küsur asırlık kemerler, Kâbe’nin dört asırlık şahitleri yok ediliyor.
Bir tarih cinayeti işleniyor. Fakat hiç kimsenin sesi çıkmıyor! Dünya bu cinayete seyirci kalıyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi