Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İslami Anlayışta Eksen Kayması

İslami Anlayışta Eksen Kayması

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasında bir eksen kayması yaşandı.

Hasta adamın terekesi ulus devlet modeli üzerinden siyasi kasaplar tarafından parçalara ayrıldı ve bölündü. İslam çatısı altında ulusların kaynaşmasına imkan kalmadı. Hatta tek bir Arap ulusu bile (şa’b) birçok parçaya bölündü ve kendi kendine yabancılaştı. Dinin hamisi olan devletin ortadan kalkmasıyla birlikte din hamisiz kaldı ve Kur’an etrafındaki surlar yıkıldı.

Mesela Anadolu Selçukluların yıkılması sonrasında ki gibi dini misyon cemaatlere kaldı. Devletin yokluğunda cemaatler hizmet ettiler. Mısır’da Müslüman Kardeşler hareketi külli bir ihya anlayışı üzerine kuruldu. Hedeflerle araçları birbirine karıştı. Bediüzzaman veya Risale-i Nur ise hedeflerle araçları birbirine karıştırmadı. Zira uzun yenilenme sürecinde araçlar veya enstrümentaller birbirine karışıyordu. Bu da süreçte tezat gibi görünebilir veya algılanabilirdi. Bu ‘gayeye giden yolda bütün araçlar mübahtır’ anlamında değildir.

Lakin davet ile devlet arasındaki yöntemler farklıdır. Bediüzzaman bunu ‘Risale-i Nur İttihad-ı İslam’a bile alet edilmez’ diyerekten ortaya koyar. İttihad-ı İslam’ı savunmak başkadır onu alet etmek veya icra eden güç olmak daha başkadır. Davetin devletin veya devletin davetin yerine geçmesi farklı şeylerdir. Bu iş bölümüne aykırıdır ve usulcülerin deyimiyle mukaddimat ile netaici birbirine karıştırmaktır. Mısır’da ve İslam aleminde Müslüman Kardeşler siyasi alanla davet alanı arasında ayrım gözetmeden uzun yıllar hizmet ve mücadele ettiler. Bununla birlikte süreç içinde eksende kaymalar yaşandı.

Beni İsrail’le alakalı olarak denildiği gibi ‘fetale aleyhimu’m emed ve kaset kulubuhum’. Süreç uzadı ve onlarda da değişim baş gösterdi. Kavramların içi boşalmaya başladı. Hilafet devleti isterken sivil devlet istemeye ve taleplerini siyasi ve toplumsal zeminde ifade etmek yerine ferdi özgürlükler üzerine yoğunlaştırmaya başladılar. Burada başörtüsü gibi dini kurallar seküler bir anlam kazandı ve özgürlük meselesi haline dönüştü. Başörtüsünün anlamı ve tarzı buharlaştı. Öbür tarafta da bunu insafsızca bir biçimde ‘siyasal İslam’ın aracı’ diye yaftaladılar.

• Zamanla Türkiye’deki İslami hareketlerde de benzeri eksen kaymaları yaşanmaya başlandı. Burda iki hususun altını çizmekte fayda var. Bunlardan birisi İttihad-ı İslam yerine Avrupa Birliği talebinin ikame edilmesi oldu. İttihad-ı İslam yerine fiili zeminde özellikle Risale-i Nur talebelerinden bazı kesimler Avrupa Birliğini yücelttiler ve onu İslami bir proje gibi algıladılar.

28 Şubat sürecinin ağır darbesi ve zemini öteki kesimleri de buna kattı ve daha önce kendi projelerimiz adına AB’ye muhalefet edenler veya mesafeli duranlar da eski itirazlarını unuttular. Bir dönem geldi ki İslami kesimlerde herkes AB’ci olup çıktı. İslami kesimler arasında yüksek sesle buna itiraz etmek hatta ima etmek bile zorlaştı. Bu bir anlamda ‘hâlâ bıraktığımız yerde mi otluyorsun?’ sorusunu çağrıştırmakta idi. Hepimiz AB’den yana olduk ama değişen bir şey olmadı. Hâlâ yeminli AB taraftarları, ertelemede kusurun yine bize raci olduğunu söylüyorlar. Çünkü AB konusunda kesin inançlılar. Onlara göre AB hata yapmaz.

• Başbakan Erdoğan’ın sorgulamasıyla birlikte ‘acaba AB meselesini fazla mı abarttık’ şeklinde intibahlar belirmeye başladı. Bunun asıl nedeni de aslında AB’nin 10 yıldan beri yerinde sayıyor ve onun ötesinde durgunluk yaşıyor olmasıdır. Euro sayesinde AB müflis bir proje haline geldi. Türkiye ise 2005 yılından beri ilişkilerini çeşitlendirmeye ve renklendirmeye çalışıyor. Kimileri bunu da sorguladı. Eksen kayması ve Malezyalılaşma suçlamaları getirdi. Şimdi de aynı çevreler neden Suriye ve Irak meselesiyle bu kadar yakından alakadar olduğumuzu soruyor ve ‘ABD ve AB’nin dalga boyu neyinize yetmiyor?’ diye takaza ediyorlar.

• İslami kesimler arasında birinci eksen kayması AB meselesiyle alakalı idi. İkincisi ise İran devrimiyle birlikte kimi İslami kesimlerde; tarihe, coğrafyaya ve bizzat İslami ölçülerimize ters ve aykırı bir biçimde sınırsız ve ölçüsüz bir İran muhabbetinin baş göstermesidir. İsrail nasıl Gazze’den, Akdeniz’e gömülerek kurtulmayı temenni ediyorsa İranlılar için de Türkiye aynı konumdadır. Bundan dolayı gece gündüz Türkiye’yi Amerikan uşaklığıyla suçlayan İran bir kez dahi olsun İslami zeminden ‘Türkiye’nin AB’de ne işi var?’ dediğini veya sorguladığını duydunuz mu? Duyamazsınız zira Türkiye’nin bölgeye yabancılaşmasın ister.

Ondan sonra Arapların nasıl olsa kolay lokma olarak tek başına yutacağını düşünür. Gerçekten de İslami anlayışlarda ve eksenlerde bir kayma oldu. Liberalizm ile İran projesi sarkacı arasında kaldık. Kendi gök kubbemizden ve fezamızdan olmayan yapılara ve bünyelere ve kurumlara entegre olmak için can attık. Zira fikirler üzerinden değil olgular üzerinden gittik.

Oysa çıkmaz sokakta yürümek hedefe götürmez. Türkiye olgular ve hadisat üzerinden eksen kaybettiği gibi yine belki de olgular üzerinden gerçek eksenini yakalayabilir. Ama bu süreçte aydınlar kötü bir imtihan verdiler. Her rüzgara kapıldılar ve adeta rüzgar gülü oldular. Zira aydınımız imani derinliğini kaybetmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi