Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

"Yuh artık" diye Başlayan Bir Cümle!..(5)

"Yuh artık" diye Başlayan Bir Cümle!..(5)

Ve "Hoşgeldiniz" Yeni Sağlık Bakanımız

Evet, pek çok alanda doğru politikalarla büyük başarılara imza atan mevcut hükümetimiz üzülerek söylüyorum ki sağlık konusunda hatalı bir yol izlemiş ve sonuçta hizmet kalitesi ve tıp eğitimi anlamında çıkmaz noktalara gelmiştir. Üstelik bu, Konsolide Bütçe’yi zora sokan yıllık 50 Milyar dolar gibi çok ciddi harcamalarla yapılmıştır. Bazı politikacı dostlarımız gönül koysa da hatta bazıları bizi kara listeye alsa ve Sayın Başbakana “Şaban Hoca aleyhimizde yazılar” yazıyor gammazlığında bulunsa da bu tespiti dile getirmek durumundayız.

 

Şimdi, Hükümet, ister verilen bedava sağlık hizmetleriyle oluşan hasta memnuniyetinden aldığı oyları muhafaza etmek, isterse de “Halka hizmet Hakka hizmettir” anlayışıyla gerçekten ülkemizi sağlıklı bir topluma kavuşturmak amacıyla olsun, mutlaka, yapılan onca iyi işi gölgeleyen bu yanlış yoldan dönmeli, haklıya da hakkını teslim etmelidir. Bu hakların başta geleni resmi makamlarca sağlık personeli için yapılacak iade-i itibardır.

 

Evet, yeni Sağlık Bakanımızın açıklamalarından da anlaşılıyor ki bu işin resmi ayağı bir ölçüde düzelecektir ama ya millet ayağı, yani asıl hakem? Aslında milletimiz doğuştan bir hak olan temel sağlık hizmetlerini almada yoksunluklar yaşamış, cidden büyük sıkıntılar çekmiş, zaman zaman meslek onuruyla bağdaşmayan davranışlarla karşılaşmış olsa da ezelden beri doktorunu-hemşiresini benimsemiş ve ona hizmetinin, fedakârlığının, taşıdığı bu onulmaz sorumluluğun karşılığını bir şekilde vermiştir.

 

İnsanlarımız bunu zamanı gelmiş bir kap süt-yoğurt getirmekle, zamanı gelmiş bir yün çorap örmekle, zamanı gelmiş kalpten bir dua etmekle göstermiştir. Derin dertlere düştüğünde de ona ümitle sarılmış ve bunu,

“Kapıyı çalan kimdir,

 Aç bakam gelen kimdir,

 Yârem derine düştü,

 Belki gelen hekimdir.”

diyerek türküler yakmıştır.

 

Hasta olduğunda ise onu her zaman vefalı bir dost olarak aramış ve bulamadığında,

“Diyorlar ki dünya fani

 Alır da götürür yâri

 Hasta oldum doktor hani

 Bir vefalı yârim de yok.”

diyerek hayıflanmıştır.

 

…Yani geriye dönüp baktığımızda genel olarak, milletimizin, doktoruyla-sağlıkçısıyla, bir sorunu olmamıştır. Hatta çoğu zaman “onu,(hak eden de etmeyen de dahil) baş üstünde tutmuştur” da diyebiliriz. Ama özellikle son yıllarda, hekimlerle ilgili bazı münferit olayların büyüteç tutularak topluma yansıtılması ve medyanın bu olaylarda nedenleri değil de sonuçları öne çıkartmasıyla, bazı siyasilerin doktorlar hakkında verdiği ölçüsüz demeçlerle, kontrolsüz bırakılan sektörde ortaya çıkan bazı yolsuzluklarla bu meslek mensupları “paragöz-fırsatçı-güvenilmez insanlar” olarak gösterilmiş ve bu zeminde sağlıktaki sorunların tek sorumlusu doktorlarmış gibi bir anlayış gelişmiştir.

Bu duruma Sağlık Bakanlığımızın son yıllardaki “parça başı ücretlendirme” diye tabir ettiğim “performans sistemi” de eklenince sonuçta, sağlık hizmetini verenlerle alanlar arasındaki yukarıda bahsettiğim o sıcak ilişki bozulmuş, hasta-doktor ilişkisi âdeta grosmarketlerdeki soğuk tezgâhtar-müşteri ilişkisine (aslında ilişkisizlik!) dönüşmüştür. Bu süreçte eskiden şu ya da bu şekilde birebir yaşanan hasta-doktor ilişkisi ortadan kalkmış, hasta ile doktor sistemin kurduğu tezgâhın karşıt taraflarına düşmüş ve giderek birbirinden uzaklaşır olmuştur.

Önceleri yapılan iş ve doktor ancak muayene parası kadar değerli görülmeye başlandı. Şimdilerde ise o bile T.C.numarasına sahip olanlar için (bedava çünkü) büyük ölçüde ortadan kalkmış durumdadır. Bazı insanlarımız hekime muayene olmak suretiyle ona performans kazandırdığını düşünerek kendilerini adeta bir işveren olarak görmektedirler. Eskiden bu, SSK Hastanelerinde çalışanları kendi amelesi gibi görüp babalanmaya kalkan işçi temsilcileri tarafından kullanılırdı. Hekimliği bir sanat olmaktan çıkaran, sermayeye paspas, el âleme de rezil eden budur.

Sağlık sorunlarına yüzde yüz bir çözüm bulmak gerçekten zor. Bu dünyada henüz bunu başaran bir ülke yok. Mesela ABD’deki durum maddi anlamda felaket, İngiltere’de ise sistem iflas etmiş durumda. Türkiye’mizdeki durumu özetlemeye çalıştık. Onlara bakarak yine de kötü olmadığımızı söyleyebiliriz. Ancak çok masrafla ve sağlıkçının ezilmesi bahasına kazandıklarımızın tepe noktasından aşağı doğru inmeye başladık. Bu iniş çıkışımızdan daha hızlı olacak maalesef, her inişte olduğu gibi.

 

İnsanların konuya, “doktora ve yapılan işe maddi değer biçmek yerine kendilerine ne kadar değer verildiği, muayenede-ameliyatta kaç paranın karşılığı oldukları” noktasından bakmaları sorunun çözümünde belki önemli bir başlangıç noktası olabilir diye düşünüyorum.

 

Mesela evimize bir elektrikçiyi çağırsak ve atan sigortamızı bağlatsak kaç para vermenin münasip olduğunu düşünürüz acaba? On lira, 20 Lira, 50 Lira, 100 Lira??? Yani bu semtine göre de değişir tabii ama hiç bir yerde 10 lira vermeyiz, veremeyiz. “Yok canım elektrikçilik o kadar da ucuz değil” deriz değil mi?? Versek de yüzümüze çarpılır o para. Ama devlette SGK’da yaptığınız doktorluk o kadar ucuz işte. Üstelik bunu beş dakika içinde yapmanız isteniyor sizden; en kötü tarafı da bu zaten. Hiç hata yapmadan, hiç bekletmeden, tanı koymak, reçete yazmak, izah etmek ve hastayı ve de etrafını tatmin etmek zorundasınız. Altıncı dakikada diğer hasta muayene bandına(!) girecektir çünkü. Bir dakika bile gecikirseniz sizi nelerin beklediğini göze almak durumundasınız. Bilmem bu atmosferi düşünebiliyor, bu dayanılmaz baskıyı hissedebiliyor musunuz?  

 

Bu genel çerçevede tıp eğitimine gelince…

Maalesef son 4-5 yılda çok büyük darbe yemiştir. Şöyle canlı bir örnek vereyim: Büyük bir üniversitemizin göz bölümünde 16 asistan vardır. Bu sistem sebebiyle hocalar resmen olmasa da filen üniversitede değildirler. Ve bu 16 Asistanı bir yardımcı doçent eğitmektedir! Tıp öğrencilerinin derslerine ise yine ya yeni hoca olmuş öğretim üyeleri (uzman- yardımcı doçentler) ya da asistanlar girmektedir.

Bütün bunların eğitim-öğretim açısından nasıl bir felaket olduğunu sanıyorum anlatmaya gerek yoktur. Dahası daha çok hasta bakmaya, ameliyat yapmaya dayalı sistem ihtisaslaşmayı engellediği gibi mevcut uzmanların ihtisas alanlarında gerilemelerine sebep olmakta mesela göz hastalıkları için konuşursak retinacı, korneacı ya da şaşılıkçı olmaktan çıkmakta genel oftalmolog olarak adeta bir muayene makinesi gibi kullanılmaktadır. İşin sanatsal, yönü ustalık tarafı, toplam kalitesi hızla gerilemektedir. Uygulanan politikaların özünde nitelik değil de nicelik olunca sonuç bu oluyor maalesef.    

İdareciler, doktorlar ve milletimiz eğer birbirlerini anlamaya çalışmazlarsa sorun hiçbir zaman çözülemeyecektir. Konu, bir makale serisinde ancak bu kadarına işaret edebildiğimiz noktalar da dâhil olmak üzere tekrar masaya yatırılmalı, sürekliliği olacak tarzda tüm taraflarca işlenmeli ve gerekli kararlar alınarak bir an önce uygulamaya konulmalıdır.

 

Aksi halde herkes şundan emin olsun ki, çok değil on-on beş yıl sonra, milletin parası olsa da, devlet sağlığa yılda 50 milyar değil 150 milyar lira yatırsa da kalifiye doktor bulunamayacak, bu sebeple sağlık turizmi tersine işleyecek ve ithalat kalemleri arasında, her yıl milyarlarca dolar para akıttığımız medikal teknoloji ürünlerinin yanında bir de yabancı doktor ve diğer sağlık personeli olacaktır.  

 

Gayretimiz, herkesin sağlıklı ve huzurlu olabileceği, onurla yaşayabileceği bir gelecek içindir. Hızlı devinim içerisinde, her gün yeni bir sorunla karşılaştığımız günümüz dünyasında, öncelikle ve özellikle sağlıkta bunu başarmak durumundayız. Hani ne demişti büyüklerimiz: “Her şeyin başı sağlık.”  Ben umumun hüznüne kulak veren bir sağlıkçı olarak üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Yazdıklarım başka hiçbir şeye yorumlanmasın.

 

Not: Değerli okurlarım, yeni başlayacağım iş dolayısıyla yazılarıma bir müddet ara vermek durumundayım. Bakalım zaman ne gösterecek. Tüm okurlarıma,  özellikle de yorumlarıyla katkıda bulunanlara ve bana burada yazma imkanı sunan başta Fatih Akkaya olmak üzere Habervaktim yöneticilerine çok teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın. Helâllik diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi