D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yakın tarih kolaycılığı

Yakın tarih kolaycılığı

Yakın tarihe eksilmeyen bir ilgi var. Asıl sebep uzun süre bu dönemle ilgili kesin görünümlü bilgilerin öğretim yoluyla benimsetilmesi, farklı görüşlerin, hatta doğruluğu belgeli bilgilerin dolaşım dışı kalması olmalı.

İnkılâp/devrim tarihine itirazlar elbette yeni değil. 1930’larda Kâzım Karabekir’in kitabının yakılmasından itibaren sözlü ve yazılı itirazların hukuk kullanılarak engellendiği de bilinmez değil. Yine de 1950’lerden itibaren, bu alanla ilgili yerleşik kanaatleri sarsacak çok sayıda bilgi, belge ve bilhassa hatırat kamuoyuna mal oldu. Bütün bunların muhassalası ise, henüz yapılamadı.
Resmî tarih, öğretim sisteminde değişmezliğini sürdürdüğünden, hayatının bir anında yaygın resmî tarih bilgisine aykırı malumata ulaşanlar, hayretler içinde bulduklarını yeni keşifmişcesine sunabiliyorlar!
Yakın tarihin doğru yazımı için şartlar şimdi daha uygun görünüyor. Fakat, bu alanda isim yapmış bazı yazarların dahi dönemin dilini, zihin dünyasını kavrayacak donanıma sahip olmamaları ciddi bir mesele olarak önümüzde duruyor. Osmanlıca metinleri asli yazısından okumak bir yana, Latin harflerine aktarılmış metinleri anlayacak birikimden yoksunluk bir çok kitapta kendini gösteriyor.
Türkiye aleyhtarı gazete ilanı-bildiride de imzası bulunan Andrew Mango, temel kaynakların büyük bir bölümünü elden geçirerek “Atatürk-Modern Türkiye’nin Kurucusu” isimli bir kitap yazdı. (İlk baskısı, 1999) Mango İngiltere’de yaşıyor ama, Türkiye doğumlu. Türkiye’yi biliyor, türkçesi iyi. Kitabı da Türkiye’deki benzerleriyle kıyaslanamayacak kadar objektif. Buna rağmen, dikkat çekici hatalara rastlanıyor. (Bunların bir kısmının mütercimden kaynaklandığını tahmin edebiliriz.)
Türkiye ile ilgili böyle kapsamlı kitap yazan bir müellifin ciddi terminoloji bilgisi olması gerekir. 45. sayfada “dinsel amaçlar için Peygamber’in MS. 622 yılında Mekke’den Medine’ye gidişi” bir kelime ile “hicret”tir! Yazar mı bilmiyor, mütercim mi? Kestirmek zor! Ermeni tehciri suçlusu olarak idam edilen Boğazlıyan kaymakamına “mutasarrıf” deniliyor. (Sf. 250) “Heyât-ı nasiha” heyet-i nasıha olmalı! (sf. 255)
“İslâm dininin “ayin” dili arapçadır” (sf.569) “Ayinin öncesindeki ve sonrasındaki ezan, kamet ve hutbenin türkçe olması gerektiğini açıkladı.” (sf.568) Müslümanlar, ibadetleri için hiçbir zaman “ayin” kelimesini kullanmazlar. Bu düpedüz namazdır!
Müdafaa-i Nukuk-ı Milliye Cemiyeti,  Ulusal Hakları Koruma Derneği olarak çevrilmiş. (sf. 254) Müdafaanın doğru karşılığı “savunma”dır. “Parası kamuoyunun katkılarıyla karşılanmış olan iki gemiye İngilizlerin el koyma kararı” (sf.166) Her halde “kamu” olmalı! Kamuoyu “bir konuyla ilgili halk kanaati, halkoyu”dur.
Ermenilerin göçürülmesi (tehcir) için “sınır dışı edilme” tabirini kullanıyor. (sf.197) Çoğu Suriye’yi göçürülmüştür. Suriye o zaman sınırlarımızın dışında değildir. 
“Ordunun ehilsiz ellerden kurtarılacağı” (sf. 216) Herhalde “ehliyetsiz” denilmek isteniyor. Şemsli siper-i serpuş, şemsî siperli serpuş olmalı (sf. 502) “Mustafa Kemal icin Çankaya’da villa yaptırılıyor” (sf. 513) Bunun türkçesi “köşk”tür! Resmen de öyle anılır!
Rauf Orbay’ın donanma komutanı olduğu iddia ediliyor. (sf. 226) 19 mayısın 1935’ten beri kutlanmakta olduğu da (sf.265) yanlış bilgi. 1937’de bu kutlamalar başlamış, kanun 1938’de çıkmıştır.
Emin Bülent’in meşhur “Kin” şiiri Mehmed Âkif’e mal ediliyor. Hem de yanlış metinle: “Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni/Düşmanım sana kalsam da bir kişi”. Doğrusu:
Garbın cebin-i zâlimi afvetmedim seni,
Türk’üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi!..
Atatürkün Balıkesir’de vaaz verdiğini yazıyor (sf. 436) “Hutbe” denilmesi tercih edilmiştir. “Hitabe” denilse daha doğru olur, fakat vaaz değildir. Zekeriya Sertel’in iktidarın basın müdürlüğünü yaptığı belirtiliyor. Basın Yayın Genel Müdürlüğü yapmıştır. (sf. 493) Resmi Türk Haber Ajansı, “Anadolu Ajansı” olmalı. (sf. 593)
Atatürk için, “Bingazi’de İtalyanlardan kaçan Senusi liderini ülkesine kabul etmişti” (sf.612) diyor. Burada Mango mazur görülebilir. Şeyh Ahmed Senusi’nin Milli Mücadeledeki rolü sonradan unutturulmuştur. Birinci dünya savaşının sonlarına doğru Enver Paşa tarafından Libya sahillerinden bir Alman denizaltısı ile İstanbul’a getirilen Ahmed Senusi, Şerif Hüseyin isyanını etkisizleştirmek için davet edilmişti. O sırada Sultan Reşat öldü, Vahidet’din de Enver’in bu projesine sıcak bakmadı. Milli Mücadele sırasında Ankara’ya davet edilen Senusi, burada çok sıcak karşılandı. Mustafa Kemal Paşa Meclis başkanı olarak şerefine ziyafet verdi ve övücü bir konuşma yaptı. Senusi, güneydoğuda ve kuzey Irak’ta dolaşıp bölgenin Milli Macadele’ye desteğini sağladı. Fakat Lozan’dan sonra (muhtemelen İtalyan’ların baskısıyla) sınır dışı edildi!
Mango’nun zihniyetini anlamak babında, bu cümle bir fikir verebilir: “Taksim anıtı 1927 yılında açıldı. Şimdi uluslararası bir otelin  gökdeleni ona tepeden bakarken, 1997 yılında şehrin islâmcı kesimden gelen belediye başkanı, heykeli gölgede bırakacak büyüklükte bir camii inşaa ettirme tehdidinde bulunmuştu” (sf. 526)
İşte bu! “İslâmcı kesimden gelen belediye başkanı” bugünkü başbakanımız. Onun Taksime cami yaptırmak istediği doğru, fakat heykeli gölgede bırakmak gibi bir düşüncesi olduğu yakıştırma. Zaten cami ile heykel kıyaslanabilir şeyler değildir.
Belki bu ayrıntı Gezi-Taksim mevzuunda Mango’nun tutumunu ve o ilanda isminin yer almasının sebebini anlamamıza yardımcı olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi